İtalya'da korona virüsü günlüğü
Korona virüsü ile evlere kapandık. Birey olarak bir sorumlulukla yüklendik. Belki de yalnızlaştık, izole olduğumuzu hissettik. Bu kapanış sırasında pek çok şeyi sorgulamaya vaktimiz oldu ve daha da olacak gibi görünüyor. Sadece kendimiz için değil ama bizim ötekimiz, bizim diğerimiz için de evlere kapandık. Aslında bu Marx’ın bahsettiği kaybolmuş ilişkinin anlam bulabilmesinin bir yolu oldu.
Yalnızlığımı senle -ötekimle- seviyorum! Korona virüsünün öğrettikleri!
Sevgi Doğan*
‘Non ci possiamo baciare! Senza baci!’(1)
Korona virüsün devletin kendisinin, handikaplarının, devletin asıl özünü ortaya çıkarmasının, özelleşmelerin, neo-liberal politikaların sağlık sektörünü yok edişinin su yüzüne çıkarmasının, bu politikaların insanların hayatında yarattığı trajedilerin görünür olmasını sağlamasının, kapitalizmin çelişkilerini ortaya koymasının, sosyal devlet denilen kurumun ölüm haberinin gizli tutulduğunun ortaya çıkarmasının ötesinde bize ne öğretebilir? Modern bireyle ilgili ne öğrenebiliriz?
Her şeyi Marx’a bağlamak gibi bir niyetim olmasa da onun kavramlarının ve açıklamalarının içinde bulunduğumuz koşulları doğru anlamamızı sağladığını kabul etmeliyiz. Tekil varlık olarak bireyin içinde bulunduğumuz trajik durumun merkezinde durduğu düşünülürse Marx’ın bireye dair düşünceleri önem kazanır. Marx hiçbir zaman doğrudan bireyin kendisinden bahsetmemiştir. Hegel ise bireyin varoluşunu var olan sistem içerisinde veya daha doğrusu var olacak ‘ideal’ bir form içerisinde var kılmaya çalışır. Bireyden en çok bahseden modern dönemin filozofudur Hegel. Bireyin hem toplumsal hem siyasal olarak varlığına fazlasıyla işaret eder. Evet bütün bunlar doğru. Ancak Marx’ın bireyden ‘doğrudan’ bahsetmemiş olması orada, onun çalışmalarında birey mefhumunun olmadığı ve onun üzerine bir teori kurmadığı anlamına gelmez. Marx özellikle ‘ilişkinin’ toplumsal olanına vurguda bulunur. Gerek Hegel gerek Marx için ilişki mefhumu temeldir. Bir başka ifadeyle Marx ‘ilişkinin önemini’, ‘ilişki içerisinde olmanın anlamını’, bu ilişkinin bireye kattıklarını ortaya koymaya çabalamıştır. Hegel’den farklı olarak Marx bireyin neden ‘ilişkisizlendiğini’ neden ‘ilişkiden’ mahrum kaldığını/bırakıldığını, nasıl bu ilişkiyi kaybettiğini açıklar. Onun derdi bu mahrumiyete neden olanladır. Liberal anlayışın bireyine ama ilişkisini yitirmiş bireyine olan vurgusunun en sert eleştirmeni olarak Marx, ‘diğeriyle’ yahut ‘ötekiyle’ olmanın veya ilişkilenmenin hem birey açısından hem toplumsal yapı açısından önemine vurgu yapar. Bunu özellikle genç dönem yazılarında görmek mümkündür ama sadece orada da değil kapitalin analizini yaptığı ciltler dolusu teorisi bireyin bu yalnızlığının, izole edilişinin, hayali-hayalet bir varlığa indirgenişinin ana nedenlerini, kaynaklarını açıklar. Gerçek birey olmanın ne anlama geldiğini açıklarken, ancak toplumsallıkla -eğer toplumsallık, ilişkilenmekse, diğeriyle, ötekiyle temas etmekse- bu ilişkiden dayanışmanın var olabileceğini bize göstermiştir, göstermeye devam eder. Bu anlamda Marx-Hegel -bireyin korona virüs ile alakası doğrudandır. Marx ve Hegel bir yandan birey olmadan toplumsallığın mümkün olamayacağının farkındalarken diğer yandan her ikisi de bireyin içinde bulundukları sistem içerisinde nasıl gerçek bireyler olabileceklerinin yollarını araştırmışlardır. Korona virüsü bireyin var oluşunun ve toplumsal olanın yeniden sorgulanmasına neden olurken aynı zamanda bu toplumsallığa ne kadar ihtiyacımız olduğunu göstermiştir. Hegel ve Marx korona virüsünün altını çizdiği bireyi ciltler dolusu çalışmalarında dile getirmişlerdir.
Korona virüsü ile evlere kapandık. Birey olarak bir sorumlulukla yüklendik. Belki de yalnızlaştık, izole olduğumuzu hissettik. Bu kapanış sırasında pek çok şeyi sorgulamaya vaktimiz oldu ve daha da olacak gibi görünüyor. Sadece kendimiz için değil ama bizim ötekimiz, bizim diğerimiz için de evlere kapandık. Aslında bu Marx’ın bahsettiği kaybolmuş ilişkinin anlam bulabilmesinin bir yolu oldu. Bunu ilişki kurduğumuz, ilişki kurmaya ihtiyaç duyduğumuz ötekimiz için yaptık, yapmalıyız. Çünkü birbirimize ihtiyacımız var. Birlikte hareket etmeye, birlikte dikkat etmeye, her şeyi birlikte yapmaya ihtiyacımız var. Bir yandan kişiyi toplumsal olandan koparırken diğer yandan paradoksal olarak birlikte hareket etmenin anlamını, sadece tek kişinin değil herkesin bilincinin aynı anda doğru şekilde hareket etmesinin öneminin altını çizer.
Sadece benim değil, ötekimin benim gibi davranması, bunun üstesinden gelmek için kendi çevresindeki ötekilerin varlığına ve bilincine ihtiyacı olduğunun hatırlamasına neden olur. Yalnızlığa mahkûm olmaya sadece kendimiz için değil öteki için de razı olduk, olmak zorunda bırakıldık. Bu gönüllü bir zorunluluk. Bu yalnızlığa razı olmak varoluş için ihtiyaç duyduğumuz diğerini korumak içindir. Diğerini korumak başkalarını da korumak anlamına gelir. Belki de ilk defa toplum bir bütün olarak kendi varlığının yaşamaya devam etmesi için hemfikir olur. Dayanışma bireyin bilinçli sorumluluk alışıyla başlar.
Korona virüsü davranışlarımızı değiştirebilir. Bunun olumlu yönde olmasını sağlayabiliriz. Bunu egomuzun, egoist anlayışının ve bireyselliğin öne çıkmasına izin vermeden yapabiliriz. Liberalizmin ve neo-liberalizmin yarattığı davranış biçimini değiştirip toplumsal olanı, ilişkilenmeyi, ilişki kurmayı öne çıkarabiliriz. Bize öğretilenleri değil, insan olarak değerli olanı yeniden kurabiliriz.
Savaşların, göçmen sorununun, hak ihlallerinin, yoksullukların, özelleşmelerin, dini ve etnik çatışmaların, radikal terör grupların yarattığı şiddetin trajik sonuçlarının neden olamadığı dayanışma ve bilinç durumunu belki de bir virüs yaratabilir. Kendimizle baş başa kalma, yalnızlığa mahkûm olma, pek çok şeyi sorgulamaya, düşünmeye ve toplumsal olanın ne kadar önemli olduğunu göstermeye yetebilir. Hegelci diyalektikle bireyin kendi içine dönüşü ve öz-bilincine ulaşma yolu olabilir mi bu? Bireyin bireyselliği, bireyin egosu, paradoksal olarak yalnızlaşmak zorunda olduğu durumda ötekisini anlamayı, ötekisiyle ilişkilenmenin önemini kavratabilir. Tabii ki tersi durumda da her zaman söz konusudur. Ancak gene de ötekiyle gerçek ve insani ilişkiyi yeniden bir metrelik mesafede de yaratabiliriz.
(1) Öpüşemeyiz! Öpüşmeden!
*Scuola Superiore Sant'Anna’da (SSSA) Pisa’da araştırma görevlisi.