İttihat Terraki’nin bir valisi, bir fotoğraf, bir kadın ve ilk dışişleri bakanımız

Bekir Sami Kunduh, geride bıraktığı Ermeni katliamları ile cumhuriyet tarihinin ve soykırımın nasıl birbirlerinin yapı taşı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Abone ol

Sedat Ulugana*-Kumru Toktamış**

Osmanlı İmparatorluğu sahasında 1915 yılında gerçekleşen Ermeni soykırımının üzerinden 106 yıl geçti. Daha 2020 yılının sonbaharında Kafkaslarda belki de onbine yakın asker ve sivilin hayatlarını kaybettikleri çatışmalar gibi, bu insanlık suçunun ardından hâlâ yaşanmakta olanlar kadar öncesindeki katliamlar da soykırımın aslında Turancı-Osmanlıcılık eliyle sürdürülen sistemli bir yurttaş kıyımının parçası olduğunu tekrar tekrar bizlere kanıtlıyor.

Turancılık ve Osmanlıcılık ideallerine hizmet eden dinsel şiddet mefhumu daha çok öne çıksa da, yerel tarih çalışmaları önem kazandıkça, hem soykırımın ön safhası olarak kabul edilen “ötekileştirme” ve bireyleri insanlıklarından etme sürecinde, hem de soykırımın icra edildiği “aksiyon” sürecinde Osmanlı yöneticilerinin asıl organizatörler olduğu ve bu soykırım organizatörlerinin nasıl Cumhuriyet rejimine eklemlendikleri, sığındıkları ortaya çıkıyor.

Araştırmalarımız sırasında geçtiğimiz aylarda Fransa Dışilişkiler Bakanlığı diplomasi arşivinde karşılaştığımız bir fotoğraf ve rapor, Osmanlı arşivlerinde rastladığımız kimi belgelerle örtüşerek, Ermenilere dönük kitlesel katliamların 1915 öncesinde de olağan bir seyirde devam ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Diplomatik dille yazılmış bu belge 1909 yılında Jöntürklerin vekaleten Van Valiliği'ne getirdikleri Bekir Sami Bey ile ilgili. Soykırımın merkez üssü olan Van’da her ne kadar Cevdet Bey’in ismi geçse de, soykırıma giden yolda Vali Bekir Sami Bey’in de rolü büyüktü.

1865’te Rus imparatorluğu sınırları dahilinde bulunan Osetya’da doğan Bekir Sami Bey’in babası aynı yıl İstanbul'a taşınır ve Osmanlı ordusunda hızla yükselir. Bekir Sami Bey Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Paris’te siyasal bilgiler eğitimi alır. Daha sonra yurda dönerek Amasya mutassarıfı olarak görev yapar. 1909 Haziran'ında Jöntürk devrimi ile birlikte boş kalan Van vali vekilliğine tayin edilen Bekir Sami Bey, şehre gelir gelmez, özellikle yabancı konsolosluk temsilcileri ve Ermeni entelijansiyası ile iyi ilişkiler kurmuş olması ile bilinir. Öyle ki Hamidiye Alayları reislerinin bir kısmını tutuklatmış ve bu tutuklanmalar, yaklaşık bir yıldır kendi kabuğuna çekilmiş olan Hamidiye Alayları'na mensup aşiretleri hareketlendirmişti.

Van Gölü’nün kuzeybatısında bulunan Adilcevaz ve yakın köylerinin Müslüman ahalisinin tamamı Çerkes ve Osmanlı’nın erken dönemlerinde göç etmiş olan diğer Kafkasyalı Türk topluluklarından oluşuyordu. Diğer köyler umumiyetle Ermenilerden oluşsa da Hamidiye döneminde Kürt aşiretleri de bu köylerin bazılarına el koymuştu. Bekir Bey’in, 1909 yılının Eylül ayında Adilcevaz dolaylarındaki Koçerin köyüne düzenlediği, Hamidiye binbaşılarından Mahmud Bey’in yakalanmasını amaçlayan askeri operasyon fiyasko ile sonuçlanınca Ermenilerin de bu operasyona destek verdiği söylentileri hızla yayılır ve Ermenilere dönük saldırılar tekrar başlar.

Elimizdeki belge ve fotoğraf, Ekim ayı ortalarında kayık ile Van’dan Adilcevaz’a geçen 6 Ermeni çerçinin feci bir biçimde katledilmelerinin raporu. Fransa’nın Van Viskonsölü Mösyü Layeck cenazeleri fotoğraflayarak bir rapor eşliğinde İstanbul’daki büyükelçiliğe gönderiyor ve olaydan şöyle bahsediyor:

"Fransa’nın Van viskonsülünden Fransa’nın İstanbul büyükelçisi ekselansları Mösyü Bompard’a

Vali’ye karşı hoşnutsuzluk ve Ermeni cinayetleri

(...)

Köy köy dolaşıp meyve ve sebze satan altı Ermeni Adilcevaz yakınlarında öldürüldü. Aralarında on iki yaşlarında olan iki çocuğun da bulunduğu kurbanların cenazeleri dün intikam isteyen eşleri tarafından, gölün kıyısındaki İskeleköy’e getirildiler. Kederli kadınlar ayaklarıma kapanıp, kendilerini korumamı talep ettiler. Ermeni halkı bu yeni cinayetler ile birlikte korkuyorlar ve artık yalnız seyahat etmeye çekiniyorlar. Vali bana emsaller göstererek, suçluları kesinlikle cezalandıracağını söyledi. Umarız vali selefleri gibi davranmayıp, sırf Ermenilerin öfkesini yatıştırmak için bazı masum insanları tutuklayıp, gerçek suçluları cezasız bırakmaz. Ayrıca Bekir Bey’in aleyhine ortaya çıkan ve şimdilerde zirvede olan tepkileri ekselansların bilgisine sunmanın da görevim olduğuna inanıyorum. Öyle ki, bu tepki kendisinin (Van’da) farklı ırklara karşı eşit adalet ile davranmasından ve vilayetin selameti için önüne koyduğu hedefe ulaşmak için her türlü metodu kullanmaktan korkmamasından kaynaklanıyor.

Viskonsöl: Layeck

19 Ekim 1909 /VAN(1)

Mösyü Layeck’in diplomatik bir kibarlıkla bahsettiği Bekir Sami Bey, bu katliamı örtbas ediyor ama Van vilayetinde özellikle Hamidiye aşiretlerine karşı hiç de adil olmayan, hukuka uymayan ve büyük ihtimalle rüşvete dayalı bir idarecilik yaptıktan sonra, Ocak 1911’de Trabzon’a tayin ediliyor. Tayin edildikten sonra yapılan soruşturmada da yüklü miktarda parayı zimmetine geçirdiği anlaşılıyor. Takip eden günlerde Şeyh Taha Arvasi’nin başını çektiği Van eşrafı, Bekir Bey’in kendilerinden rüşvet aldığına dair şikayet dilekçeleri gönderiyor. Nitekim, 1915 yazında Adilcevaz’daki Ermeniler birkaç saat içinde şehirdeki Müslüman ahali ve jandarmalar tarafından katledilirken (katliamın tanığı Osmanlı ordusundaki Venezuellalı yüzbaşı Nogales’tir) Bekir Sami Bey, ölüm yolculuğuna çıkarılan Ermenilerin son duraklarından biri olan Halep’e vali olarak atanmıştı.

Altı Ermeni'nin öldürülmesiyle ilgili Fransız arşivlerinde yer alan ve ilk kez yayınlanan fotoğraf.

Osmanlı belgelerinden izini sürmeye devam ettiğimiz Bekir Sami bey İstanbul’dan aldığı emir üzerine yüzlerce Ermeni çocuğunu Müslüman ailelere bir nevi sattıktan sonra, konağa hizmetçi olarak aldığı tehcirden sağ kurtulmuş bir Ermeni kadına aynı gece tecavüz etmeye çalışır. Olay raporlara şöyle yansır:

“Halep Valisi Bekir Sami Bey’in mürrebiye olmak üzere sürgün edilmiş Ermeniler arasından muhacirin müdürü vasıtasıyla aldığı bir kadının o gece sarhoş olarak ırzına tecavüz etmek istediği ve kadının can havliyle kendisini kurtararak, vali yaverinin yardımı ile konaktan kaçtığı, bu olayın delilleriyle sabit olduğu anlaşıldığından, adı geçen müdürün bilgisine başvurulması ve gereğinin yapılması...

4 Eylül 1915 – Dahiliye nezareti özel kaleminden Lübnan Mutasarıflığı'na”(2)

Üstelik aynı gün Muhacirin Müdürü Ahmed Yusuf da olayı doğruluyor ve “ben artık valiye hizmet etmek istemiyorum” diye ekliyordu.(3) Kuşkusuz İstanbul hükümeti, benzer binlerce meselede yaptığı gibi olayın üstünü kapatır. Bekir Sami Bey de kaldığı yerden icraatlarına devam eder. Ermeni soykırımından sonra da Kemalistlere katılır.

1920 yılında Ankara Meclis hükümetine Dışişleri Bakanı olarak atanan Bekir Sami Bey, Ermeni Soykırımı nedeni ile İngilizler tarafından tutuklanarak, Malta’ya sürülmüş olan 140 Osmanlı subay ve idarecisinin mahkeme edilmeden serbest bırakılmalarını başarılı bir biçimde savunarak İngiliz tutsaklar ile değişimlerini sağlar. Bu çabası, uluslararası bekaası ve sertifikasyonu Ermeni soykırımından uzaklaşmasına bağlı olan Ankara hükümetindeki görevine son verilmesine yol açar. 1929 yılında İzmir suikastı davasında yargılanıp beraat etmiş olsa da Bekir Sami Kunduh resmi tarihimizde genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk Dışişleri Bakanı olarak anılmaktadır. Geride bıraktığı Ermeni katliamları, Ermeni kadına tecavüz raporları ve rüşvet belgeleri ile Cumhuriyet tarihi ile Ermeni soykırımının nasıl birbirlerinin yapı taşı olduklarını bir kez daha gözler önüne sermektedir.

* Dr.
** Doç. Dr.

1) MAE- Nantes, Ambassade de France à Constantinople, Serie D carton 54 ,le vice- consulat de France à Son excellence Monsieur Bompard, L’ Ambassadeur de France à Constantinople, no: 24, Van, 19 Ekim 1909.
2) BOA.DH.ŞFR./55-60 (H.24.10.1333-M.4 Eylül 1915)
3) BOA.DH.KMS./34-11 (H. 24 .10.1333 -M.4 Eylül 1915)