“Umur bey, yıllarca her bayram öncesi ve sonrası sınıflarımda okuduğum bir yazınız vardı:
İyi Bayramlar Çocuklar.
Edebî, vurucu , tam Türkiye tespiti bir yazı.
O yazıyı 40 kişilik sınıflarda okuduğumda, o yaramaz, ilgisiz gençler nasıl da pür dikkat dinlerlerdi.
Yazı bitince duvara çarpmış gibi olurlar, koca sınıftan çıt çıkmazdı...”
Duvar’da yazmaya başladıktan sonra ilk gelen mektuplardan biri Fatma Hanım’dandı..
O yazımı hatırlıyordum ama birden hangi gazetede yazmış olduğumu bilemedim!
“Manisalı çocuklarla başlıyor” demişti Sevgili Öğretmen. Milliyet’ti o zaman.
Bu bayrama o yazı zaman tünelinden çıktı geldi. Keşke 24 yılda tamamen eskimiş olsaydı.
Bugün hırpalanan, umutları ile umutsuzlukları çarpışan, şu 20 yılı kim bilir nasıl geçirip 20’li yaşlarına ulaşanlar başta, o günlerde henüz doğmamış olanlar da başka başka, ama ne çok benzer şey yaşadılar.
İşte Hocam, o yazı, İyi Bayramlar Çocuklar:
“Manisalıydınız; çocukluğunuza, gençliğinize elektrik verdiler, acılarınızı avuçlarınıza aldınız, bir ülkenin damarlarında dolaştırdınız, acılarınızı ortak acımız yaptınız, başınız dik kaldı, utandırdınız, adalete su verdiniz, belki de avuçlarınızla büyütmüş olacaksınız.
İyi bayramlar, çocuklar.
Muşluydunuz, Hakkarili, Vanlı; koruyamadık sizi, gripti, şuydu, buydu, öldünüz, kolay ölümler ülkesinde yüreklerimizin nasır bağlamışlığını hoşgörün, çabucak silindiniz. Ancak buradan bir çiçek koyabiliyorum mezarlarınıza.
İyi bayramlar, çocuklar.
Diyarbakırlıydınız, Erzincanlı, Afyonlu ya da başka, fark etmez; silahların, bombaların, pusuların, düşük yoğunluklu savaşların barut kokusunda boğuldunuz, şehit çocuğu oldunuz, faili meçhul cinayetlerin öksüzleri, ölü ele geçen terörist çocuğu oldunuz, çocukluğunuz vuruldu, kırıldı. Bağışlayın ancak buradan okşayabiliyorum başınızı.
İyi bayramlar, çocuklar.
Yalovalıydınız, İzmirli, İstanbullu, fark etmez; vatan millet için, reyting için, her neyse, şiddete batırdık sizi, karnelerde intihar ettiniz, flörtlerde, taklitlerde, korkularda, cesaretlerde kendinize kıydınız, çok geç biliyorum, çoktan dipsiz kuyularda kayboldunuz. Geç kalmış sevgiler koyuyorum toprağınıza.
İyi bayramlar, çocuklar.
Büyük şehir sokaklarına sığındınız, vitrin kokuları, tiner kokuları, havalandırma kenarları, jilet, dayak, avuç, mendil, şiş, işte her neyse, umutsuzca çocuksunuz ya. Ancak buradan sarılabiliyorum sığınmalarınıza.
İyi bayramlar, çocuklar.
Oralıydınız ve buralı; dayakları yüklendiniz, analı, babalı, üveyli, öğretmenli, büyüklü, ağalı, efendili, patronlu, komutanlı dayakları taşıyıp durdu bedeniniz, ruhunuz, zihniniz, bilinçaltınız, öfkeler büyüttünüz belki de. Ancak buradan tutabilmek istiyorum, sıkılmış yumruklarınızı.
İyi bayramlar, çocuklar.
Üniversiteliydiniz; kara koyu bir şiddetin yeni yetmeleri miras kaldı sizin gündüzlerinize, gecelerinize, sesinize kulaklar tıkalı, kırılacak yeni kuşaklar olarak yerinizi aldınız, "yine aynı senaryolar" denerek ihtiyarlatıldınız birden, yarına açmak değil geçmişe gömmek isterler hep, hep öyle olmuştu zaten. Ancak buradan yaslanabiliyorum omuzlarınıza.
İyi bayramlar, çocuklar.
Adanalıydınız, aslında daha doğudan, güneyin daha doğusundan; baskın verildi, öyle ya terör çocuklarıydınız, bombalar, mermiler ve küçük bedenleriniz, dosyalara girdiniz, raflara kalktınız, yaşasaydınız haberimiz olmayacak bir dünyadan bir haber ve bihaber olup delik deşik gittiniz. Ancak buradan öpüyorum yaşamadığınız yaşınızı.
İyi bayramlar, çocuklar.
Aç mısınız, okulsuz mu, yalnız mı, ölü müsünüz, sakat mı, göçlerde mi savruldunuz, vuruldunuz mu, çok mu yanı başınızdaydı ölümler, korkuyor musunuz, titriyor musunuz, vücudunuz mu yanıyor, nereniz kanıyor, neleri seversiniz, neden ürktünüz, sevgilerinizi kırdılar mı, ya hayalleriniz...
Tabii, bugün bayram.
İyi bayramlar, çocuklar.
Size de iyi bayramlar sayın okurlar.”
Tam 24 sene olmuş bu yazı, 24 seneye de dolmuş acıları, yenilerini yüklenmiş, Yalova demişim o gün ve deprem gelmiş, kriz gelmiş, o gün yaşayan nice çocuk da hoyratlıklarda, şiddette, krizlerde, dehlizlerde kaybolmuş, o gün doğmamış nice çocuk sevinçli ailelerinde kedere boğulmuş, işçi olmuş yanmış, kadın olmuş vurulmuş, asker olmuş şehit düşmüş, evi önünde devlet mermisiyle delik deşik edilmiş, elinde bomba, altında mayın patlamış, intihara, kayıplara, gaiplere sürüklenmiş, uzun ömürler dilerken sevenleri henüz bir hayatı olmamış, binlerce genç ölümüz olup toprak altında bir diğerine karışmış, aklımıza, kalbimize, vicdanımıza uğramış uğramamış çocuklar işte!
Elbette iyi şeyler de olmuştur çocuklar.
Elbette matem kadar bayram da var.
İyi bayramlar çocuklar.
Hem Ramazan Bayramı için, hem 1 Mayıs için, iyi bayramlar çocuklar.
Size de nice bayram gibi bayramlar sevgili okurlar.
Not: Cumartesi ve pazar zaten yazı günüm değil. Müsaadenizle bayramda “geleneksel” olarak yazmıyorum. Eski bir alışkanlık. Şimdi artık var olmasalar da, bir zamanlar bilhassa işsiz gazetecilere bayram sevinci olan, basında dayanışmaya tekabül eden, en büyük meslek örgütü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde ve diğer cemiyetlerde hazırlanan “Bayram Gazeteleri”nin, kaybettiğimiz tüm sahici gazetecilerin hatırasına saygıyla! Elbette, hepimizin kayıp sevdiklerine de saygıyla.