Almanya’ya gidip, üç dört gün oralarda dolaşan gazetecilerin
gezisinden geriye kalan, sosyal medya hesaplarına koydukları bir
kanal kenarında ya da bir antika otomobil önünde poz verdikleri
turistik fotoğraflar ve Tarkan ile çekilmiş anı fotoğrafları.
Bir de “Almanya tamam sırada Körfez var”, “Anadolu’dan Berlin’e
5 günde teslimat” ve “Körfez’de ‘Trendy’ ihracat başlıyor” gibi
başlıklar taşıyan metinler var gazetelerde ve sitelerde
yayımladıkları. Ama bunlara haber diyemiyorum maalesef. O
metinlerin hepsi birbirinin benzeriydi. Çoğu cümle, ara başlıklar
bile aynıydı. Ayrı fotoğraf çekme zahmetine bile girişilmemiş,
şirketten verilen fotoğraflar kullanılmıştı.
Habertürk’ten Çimen Çetin, Hürriyet’ten Şenay
Büyükköşdere, Nasıl Bir Ekonomi’den Handan Sema Ceylan,
Milliyet’ten Songül Hatısaru, Posta’dan Bilal
Emin Turan, Sabah’tan Betül Alakent, Türkiye’den
Canan Eraslan, Yeni Şafak’tan Orhan Orhun Ünal’ın
yayımladıkları bu metinlerin tümünde e-ticaret firması Trendyol’un
örtülü reklamı yapılıyordu.
Çünkü o gazetecileri, o şirket geziye götürmüş, harcamalarını
karşılamıştı. Güya şirketin destekçisi olduğu A Millî Kadın
Voleybol Takımı’nın Avrupa Şampiyonası’ndaki maçı izlenecekti. Ama
geziye giden gazeteciler voleybol maçını değil, Trendyol Grup
Başkanı Çağlayan Çetin’in Düsseldorf’taki “basın toplantısı”ndaki
şirkete ilişkin övünmelerini yazmakla yetindiler. Gezi
harcamalarının karşılığını haber görünümlü reklamlarla ödemiş
oldular; gazeteciliği de aracı kıldılar.
Halbuki Trendyol yöneticilerine
sorulması gereken o kadar çok soru var ki. Örneğin, e-ticaret
yasasına karşı haber yapılması için bazı medya kuruluşlarına ve
gazetecilere para verip vermedikleri sorulmalıydı. Hadi onu geçtim,
en azından e-ticaret yasasına karşı yürüttükleri kampanya ve
yasadan nasıl etkilendikleri sorulabilirdi. Sormamışlar, kuzu kuzu
dinlemişler.
Vestel de Tüketici Elektroniği Fuarı için Akşam, Hürriyet,
Milliyet, Sabah ve Yeni Şafak’tan gazetecileri
Berlin'e götürüp, şirketini allayıp pullayan haberler
yayımlattı.
Şimdi bunun adı habercilik mi oluyor?
KADIN CİNAYETLERİNDE FAİLİN ADI
Bursa'da devlet koruması altındaki Yasemin Cemre İçlikan'ın bir
inşaatın asansör boşluğunda ölü bulunmasıyla ilgili haberlere gelen
bir tepki dikkat çekiciydi:
“Kızın hayat hikâyesini öğrendik, katilin ismini yaşını cinsini
öğrenemedik. Böyle saçmalık olmaz.”
Geçen hafta Niğde'deki bir kadın cinayete sonrasında da benzer
bir tepki gelmişti. “Öldürülen kadının adı açıkça yazılırken failin
adı gizlenmiş ve fotoğrafı yok. Vay ki ölen kadınlara."
Bu yakınmayı anlıyorum ama suçlanan kişilerin isimlerini açıkça
yazmanın önünde hukuki ve insani engeller var. Biz gazeteciler
kendimizi yargıç ve savcı yerine koyamayız; hiç kimseyi peşinen
suçlu ilan edemeyiz. “Masumiyet ilkesi"ni titizlikle uygulamak
zorundayız.
O nedenle failin adının açıkça yazılmaması doğru. Ancak suçüstü
gibi failin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belli olduğu
durumlarda ve yargı aşamasında isim açıkça yazılabilir.
Sorun tam da burada. Maalesef
medya kadın cinayetlerinin çoğunu yargı aşamasında takip etmiyor; o
zaman da kadın katillerinin büyük bölümünün adı gizli kalıyor. Asıl
bu eksiği gidermek, eleştirileri bu noktaya yöneltmek şart.
TGC Kadın Cinayetleri Komisyonu'nun hazırladığı kılavuzda da
“Fikri takip yapılmalı. Cinayet haberlerinin ardından failin
yakalanma, yargılanma süreçleri de takip edilerek
haberleştirilmeli" deniliyor. Maalesef bu ilke yeterince
uygulanmıyor.
Kadın cinayeti haberlerindeki başka bir sorun da her zaman
mağdur kadının haberin öznesi haline getirilmesi, kadının
fotoğrafının yüzü açık kullanılması, cinayetin dramatize edilmesi,
sansasyonel dille yazılması.
Bursa'da 17 yaşındaki genç kızın ölüm haberleri tam da böyle
olumsuz bir örnek. Yaygın medyada o kadar dramatize edildi ki
cinayet, Çocuk Destek Merkezi'nde kalan bu kıza devletin nasıl
sahip çıkamadığını sormayı unuttu (!) yaygın medya...
VALİNİN OĞLUNUN KAZASI
Karabük'te geçen yıl Behiye ve Salih Portakal çiftinin ölümüyle
sonuçlanan kazanın faili, dönemin valisi Fuat Gürel'in oğlu Ali
Emre Gürel'di. Sadece iki yıl hapis cezasına çarptırılarak
kurtulmuştu valinin oğlu.
Fatih Altaylı’nın kendi sitesinde 28 Ağustos'ta yayımladığı “Bir
vali rezaleti" başlıklı yazısıyla yeniden gündeme geldi bu kaza.
Altaylı, “son valiler kararnamesi ile Fuat Gürel valilikten alınıp,
mülkiye müfettişliğine atanınca 1 yıldır bulunamayan MOBESE
kayıtları bulundu" diye yazdı; kaza görüntüsünü de yayımladı.
Sosyal medya ve medyada geniş yankı buldu olay.
Altaylı, ertesi günkü “İade-i muhakeme" yazısında ise paylaştığı
görüntünün medyada kaynak gösterilmeden kullanılmasına yönelik
serzenişte bulundu. Sonra da “Asıl alkışlanması gereken, yerel
basının bu işi 1 yıl boyunca unutmadan takip etmesidir, yerel
BRTV kanalıdır" diye yazdı.
Altaylı açıkça kaynak göstermemişti ama kaza görüntüsünü asıl
bulup yayımlayan yerel BRTV’nin sahibi Mehmet Çetinkaya
idi. Görüntüyü 24 Ağustos'ta BRTV’de
yayımlamış, ardından İHA ve bazı medya kuruluşları da
haber yapmıştı görüntünün bulunmasını.
Bu gelişmelerden sonra açıklama yapan Fuat Gürel ise görüntünün
dava dosyasında olduğunu, yargının adil karar verdiğini savundu.
Ancak Karabük Doğru Haber’den Kazım Yılmaz, ilk günden
itibaren kaza görüntüsünün açıklanması çağrısı yaptığını ama kaza
anına ilişkin görüntü ile valinin oğlunun alkol raporunun da
açıklanmadığını yazdı.
Muhalif medya, bu olayı, MOBESE görüntüsüne valinin görevden
alınmasından sonra ulaşılması ve valinin oğlunun düşük bir cezayla
kurtulması açısından haberleştirdi. Fakat tahmin edileceği gibi
iktidar medyası pek ilgi göstermedi bu vakaya. Sabah ve
Yeni Akit, sadece Fuat Gürel'in açıklamasını
yayımladı.
Hürriyet'te ise “isyan ettiren karar" haberi çıktı.
Onda da ölen iki kişinin ailesine, Ali Emre Gürel'in aracındaki 174
bin liralık hasarı ödeme emri gönderildiği aktarılıyordu. Kaza
anının görüntüsüne valinin görevden alınmasından sonra
ulaşıldığından, görüntüyü yerel gazeteci Mehmet Çetinkaya'nın
ortaya çıkardığından, Altaylı'nın gündeme getirdiğinden hiç söz
edilmiyordu.
Hep söylüyorum, eksik haber yanıltır.
HOMOFOBİK GAZETECİLİK
Yeni Şafak’ın internet Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik,
“Cinsiyet Hoşnutsuzluğu Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım”
başlıklı bilimsel makaleyi kaleme alan 11 hekimle ilgili “delilleri
kararttıkları” suçlamasında bulundu.
Ancak “Delilleri karartıyorlar: O akademisyenler fena yakalandı”
başlıklı yazısında suçlamanın ne olduğu
pek anlaşılmıyordu. Çelik, önce “makalenin metni, Sağlık Bakanı
Koca’nın açıklama yapmasından sonra değiştirilmek
istendi” diyordu; sonra fikir değiştirip “orijinal
metindeki bazı ifadeleri ve ifadelere dayanak olark gösterdikleri
bir kaynağı makaleden silmişler” diye yazıyordu.
Ama ardından da yine fikir değiştirerek “Lakin, yayınlanmış
makaleyi değiştirmeye
çalışarak acemice bir hata yaptılar”
diyordu.
Makale “değiştirilmek mi istenmiş”,
“silinmiş mi" yoksa “değiştirilmeye mi
çalışılmıştı"? Bu pek anlaşılmıyordu Çelik’in yazısından.
Kaldı ki, Çelik’in metne eklenmek istediğini öne sürdüğü
yönlendirme ile ilgili ifadeler, yayımlanmış makalede zaten var.
Geçen haftaki yazımda o bölümlerden alıntı
yapmıştım.
Üstelik kendisinin de vurguladığı gibi, hakemli bilimsel bir
dergide yayımlanmış makalenin değiştirilmesi öyle pek mümkün değil.
“Hakem” olan bilim insanları ve editörlerin aylar süren
incelemesinden sonra yayımlanır bilimsel makaleler. Hani ola ki
değiştirilmek istense bile uluslararası derginin editörüne yazı
gönderilmiş olması gerekir.
Ersin Çelik, öyle bir yazı ya da belgeden söz etmiyor. Tek
kaynağı aynı zamanda Süleymaniye Vakfı’nda “güncel fıkıh” dersi
veren “Fıtrata uygun cinsel yaşam” yazıları yazan bir ürolog olan
Prof. Dr. Zeki Bayraktar. Yıllardır LGBT karşıtı kampanya yürüten
homofobik bir isim. “LGBT ile mücadele”yi şiar edinen, bunun için
platform kurulmasına katkıda bulunan Ersin Çelik de bilim
insanlarını dayanaksız ve önyargılı biçimde suçlayarak onun izinden
gidiyor
TEK CÜMLEYLE:
- CHP’li Tekirdağ Belediyesi’nin depremzedeleri tesislerinden
çıkarmasını üç ay önce manşetlerden “CHP depremzedeleri sokağa
attı" diye yazan Yeni Şafak, geçen hafta “KYK yurtları 950
bin öğrenciyi bekliyor" haberinde, depremzedelerin bu yurtlardan
çıkarıldığı bilgisine yer vermedi.
- Tümünün görevine son verildiği açıklanan 4 Haziran öncesinde
kaç danışmanı olduğu ve isimleri, gazeteciler tarafından CHP Genel
Başkanı Kılıçdaroğlu'na sorulup yanıtı alınamadı.
- Türkiye gazetesinde Kaan Zenginli’nin bir otomobil
modelini tanıttığı “Fiyatı ve tüketimiyle tam bir şehir otomobili”
yazısının içinde başlıkta dikkat çekilen otomobil fiyatı
yoktu.
- Yeni Akit'in, Abdülhamid adlı bir kişiye yanıtını
Sultan Abdülhamid'e söylemiş gibi göstererek Ebrar Karakurt
aleyhine başlattığı kampanyaya Milli Gazete ile
gazeteciler Hacı Yakışıklı, Özlem Doğan gibi isimler de destek
verdi.
- Malatya Turgut Özal Üniversitesi'nin eski rektörü Prof. Dr.
Aysun B. Karabulut, Malatyahaber.com’un kendisi ve bazı
üniversite personeli ile ilgili yolsuzluk, usulsüzlük ve yasa dışı
uygulamalar iddialarını içeren 57 habere erişim engeli
getirtti.
- DHA, iki ayrı cinayet haberinde “eşi” ya da “karısı"
yerine “Evli olduğu kadını öldürüp intihar etti" diye yazdı;
BirGün ve Cumhuriyet internet de haberleri bu
başlıkla kullandı.
- İHA, “Kırıkkale'de korkunç cinayet" haberinde katilin
ve öldürdüğü kişinin soyadını gizledi ama adamın ev adresini,
dairesine varana değin açıkça yazdı.
- Akşam'ın, “İBB ve Valilik karşı karşıya" haberinde,
valiliğin, İBB zabıtalarının yıkmasını engellediği kaçak ofisin,
Suudi Arabistanlı Al Qemam Holding'in şirketi Akzirve Gayrimenkul
şirketine ait olduğu bilgisi eksikti.
- Sözcü, Gazete Duvar'ın, “Tüm partilere Audi A6 tahsis
eden Meclis, Saadet'e Toyota önerdi” haberini kaynak göstermeden
alıntıladı.
- Hürriyet, Sabah ve İHA'nın “Yüzme hakemi
İznik Gölü'nde boğuldu" haberinde Ferudun Ulu'nun boğulma nedeni
hakkında bilgiye yer verilmemişti.
- Sabah, İngiltere'de hava kontrol sisteminde oluşan
arızayı abartılı bir yaklaşımla “İngiltere çöktü” başlığıyla haber
yaptı.
- Karar'ın “Tatil ihtiyacı ikinci eli canlandırdı"
başlıklı metni, bir online ikinci el platformunun haber görünümlü
reklamıydı.
- DHA, Posta'nın manşetten “Yaz muskayı kap parayı" diye
yayımlandığı haberde muska yazıp milyonlar kazanan “şarlatan
şeyh"in açık adını yazmak yerine A.A. olarak kodladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET
VE ÖNERİLERİNİZ
İÇİN: