Böyle bir şey yok tabii.
Enternasyonaller oldu, enternasyonal bir dolu kurum da. Ama içlerinde iyiler ve kötüler de dolaştı. İyilerin kötülükleri, kötülerin iyilikleri karıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın askeri, Sovyet Devrimi’nin tanığı, İç Savaş’ın tarafı, Sovyetler’in “ilk büyük dış savaşı”nın süvarisi ve vakanüvisi, yazar İzak Babel böyle bir şey tahayyül etmişti.
Bugün de edebilirdi.
Çünkü hem Yahudi bir Rus, hem Ukraynalı, hem partisiz komünist, hem “resmen” rejim muhalifiydi. Odessa doğumlu, Kiev tahsilli, St. Petersburg görgülü, Ukrayna Devlet Basımevi kadrolu.
Kaçabilecekken kaçmamış, Stalin’e verilen gizli servis şefi Beria listesindeki “hemen öldürülmesi gereken 350 kişilik rejim ve parti karşıtı” arasına yazılıp 20 dakikalık bir duruşmayla idam edilmişti.
2. Dünya Savaşı’nın felaketine tanık olamadı. Olsaydı yine o enternasyonali tahayyül ederdi.
Bugün Rusya’nın Kırım’ı işgalinden sonra Ukrayna istilasını görüp yine tahayyül ederdi.
Bu kez Putin’in kara listesinde olurdu!
Gorki’nin yanında da pişen Babel’i “İyi İnsanlar Enternasyonali”ni hayal etmeye götüren savaş, bugünkünün bir benzeri, daha doğrusu öncülerinden biriydi.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, binlerce Osmanlı askerinin ve onca tabip subayın da Avusturya ordusu komutasında yok olduğu Galiçya’da patladı gerilim.
“Batı Ukrayna Halk Cumhuriyeti” ilan edildi ve bugün de adını çok duyduğunuz Lviv’i almak için Polonya ile umutsuz bir savaşa koyuldu.
Beyaz Rus Ordusu ile savaşmakta olan Kızılordu 1920’de Polonya’ya saldırmak için de örgütlendi. Planlar bir trenle cepheden cepheye dolaşan Troçki’den geliyordu ama komutanlardan en zalimini, Butyonni’yi, bir gün Troçki’yi de saf dışı bırakacak Stalin tayin etmişti.
Butyonni’nin Kazak ordusu kırıp geçiriyordu.
Şu da oluyordu: Bölgedeki Yahudi nüfusu Polonya ordusu da katlediyordu, Kazak ordusu da.
Litvanya, Letonya, Belarus tarihleri de o savaşta yazıldı.
Lenin’in “Özgür Ukrayna vaadi” de o sıralarda gelecekti.
İşte Babel, Butyonni’nin süvari birliğine katılarak “Enternasyonal” adına gördüğü kahramanlıklar kadar zalimlikleri de aklına, kalbine, vicdanına yazmış olmalı ki; cepheden döndükten birkaç yıl sonra Odessa Öyküleri’nin ardından “Kızıl Süvariler”i yazdı.
“İyi İnsanlar Enternasyonali” yani iyi amaçlar için iddialarda bulunup kötülük yapanlara karşı, dünyanın her yerindeki iyi insanların birleşeceği bir enternasyonal hayali bu hikayelerde doğdu.
O kadar gerçekçiydi ki bu hayal, “Kızıl Süvariler”in komutanı Butyonni, Babel’in hemen idamını isteyip durdu.
O sıra olmadı ama olacağı vardı ve olacaktı!
Aradan 100 sene, bir asır geçmiş…
Zalimlikleri birbiriyle karşılaştıracak, yarıştıracak, biri yüzünden bir diğerini hafif görecek halimiz yok.
“Kötülük” dünya tarihinde, bırakın açık açık zalimim diye bağıranları; bir dolu “iyi” denilen “amaç”ın da temel aracı oldu hep.
Bana göre, insanlık tarihini en içten içe zehirleyen de bu oldu.
İnsanın iyiye dair umutlarını sürekli donduran, kurutan, ıssızlaştıran, kimsesizleştiren ve öldüren, “kötülüğün feriştahları” değil, “iyiliğin kötülükleri”ydi.
İki büyük İnsan Hakları Beyanı sahibi iki önemli devrimin, Bağımsızlık Savaşı’yla gelen Amerikan Devrimi ile Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik iddiasıyla patlayan Fransız devriminin; nasıl olup da köleciliği ya da sömürgeciliği de omuzladığını düşünürsek…
“Sosyalizm” iddialı bir dolu rejimin nasıl hızla kötülüklere koştuğunu bilirsek…
“Cumhuriyet” derken, imtiyazsızlık iddia ederken, nasıl ötekileştirici, kimlikleri yok sayan tarih sayfaları da yazdığını kabul edebilirsek…
“Hak ve Adalet” diyenlerin nasıl da en büyük adaletsizliklere sarıldıklarını yaşamışsak…
“İyi insanlık”ın, o iyilik odağındaki dayanışmaların öyle soyut, muğlak, naif, aptalca bir hayal değil; temel ihtiyaç olduğunu da hissedebiliriz.
Tabiata, hayvanlara, en zor durumdakilere, yoksullara, yoksunlara, ezilenlere, başka dinlere, dillere, milliyetlere, renklere, barışa, dayanışmaya dair planları, programları, mücadeleleri, arayışları, fikirleri, beyanları, direnişleri, özlemleri olanlar, bunları birleştirebilenler yani.
Geleceğin hakiki siyasi değişim programlarının ancak “acıların ve umutların kardeşliği”nden çıkabileceğine inanma saflığını seve seve kabul edebilirim!