Son günlerde İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu bir medya starına dönüştü. İki seçimdir medyanın kendilerine yer vermemesinden –haklı olarak- şikayetçi olan İYİ Parti, sözcüsü sayesinde her gün gündemin üst sıralarında. İktidara yakın olan, uzak olan, yazılı, görsel, konvansiyonel, dijital her mecrada Ağıralioğlu konuşuyor, onun konuştukları üzerinden yorumlar yapılıyor. Neredeyse aynı anlamdaki sözleri, manşete çıkabilecek biçimde yeni benzetmelerle tekrar ederek, hamaseti polemikle buluşturarak veya ezberleri hamasetle süsleyerek ilgiyi uzattıkça uzatıyor. Onun sözleri çeşitli kulis haberleri için kanıt olarak kullanılıyor. Fakat İYİ Parti’nin masaya sürdüğü siyasi gücün ne kadar sahibi olduğu tartışması hâlâ boşta.
Ağıralioğlu’nun söyledikleri o kadar çok yerde, o kadar çok tekrarlandı ki, belki özetlemeye gerek kalmamıştır. Fakat bir kaç başlığa indirerek sınıflamakta fayda olabilir. Özellikle iktidara yakın medyanın büyük ilgisine mazhar olan tarafı, Millet İttifakı’ndaki ortağı CHP’ye yönelttiği açık-örtülü suçlamalar ve HDP’yi yalnızlaştırma politikasına verdiği destek. Bu konuda, iki seçim boyunca sürdürülen sistemli saldırılar ve epey yatırım yapılan ama buna rağmen istenen etkinin sağlanamadığı HDP Diyarbakır İl Merkezi önündeki anneler çalışmasından bile daha büyük katkı sağladığı söylenebilir. Niye şimdi?
İYİ Parti sözcüsünün konuşmalarındaki diğer üst başlık ise, neden önemli oldukları hakkında. Ağıralioğlu, siyasete biçtiği misyon açısından pragmatizmin hayli yüksek seviyelerinde geziniyor. Özetle CHP’nin seçim kazanmasının yolunu, milliyetçi-maneviyatçı seçmenle ilişki kurmasını sağlayarak İYİ Parti açmıştır diyor. CHP, İyi Parti anahtarı olmadan bu kapıdan geçemez iddiasını öne sürüyor. Ayrıca İYİ Parti’deki sayısal anahtar, her türlü kapı opsiyonu için de hesaba alınabilir ve buna elverişlidir imasında bulunuyor. Bu durumdan yüksek pazarlık gücü ve kırmızı çizgi dayatma imkanı çıkacağına inanıyor. Toplamadan ibaret aritmetik öğretiyor.
Yavuz Ağıralioğlu’nun Türkiye’de karşı karşıya olunan siyasi sorun, bu noktaya gelişin hikayesi ve mevcut sorunların çözüm önerileri konusunda tam olarak ne dediğini anlamak zor. Zaten o bu konuları anlatmıyor, kimse de ona bunları sormuyor. İYİ Parti’nin kuruluşundan itibaren özenle taşıdığı muğlaklıktan biraz daha ileri giderek tam olarak neden bir muhalefet partisi sözcüsü olduğunu anlamak da mümkün değil. AKP’nin çok pozitif fabrika ayarlarından, bunu gerçekleştirememiş kadrolardan ve tamamen retçi bir tutumda olunmaması gerektiğinden bahsediyor ama durulan yer konusu fazlasıyla belirsiz. İtirazınız neye, muhalefetiniz kime?
Siyaset, seçmen davranışları ve hakim olan “sosyoloji” diye söze girdiği bölümlerde de, hayli eskimiş ezberlerden ileriye gitmiyor. “Büyük yanlışlara rağmen hâlâ önemli oy alabilen iktidarın sosyolojisine konuşmak” veya “iktidara değil seçmenine göz kırpmak” ya da “kötü konuşarak oy alınamayacağı” gibi argümanları basitleştirilen benzetmelerle tekrar ediyor. Siyasi analizine ve çıkışlarının yönüne bu mantıkla bakılırsa, birlikte seçim kazandığı partilerle göz temasını kesmeye veya bunun yararı kalmadığına ikna olduğu anlaşılıyor. Göz manyelindeki değişikliğin neden şimdi gündeme geldiği sorusu da yine boşlukta.
Ağıralioğlu’nun açıklamaları etrafında başlayan, hatta AKP içindeki parti girişimlerini bile gölgede bırakan siyasi hareketlilikle ilgili başka sorular da sorulabilir. En başta, özellikle iktidar çevrelerini fazla meraklandıran bu ilgi patlamasının nedeni? İkincisi, hangi güncel gelişme nedeniyle Türkiye’nin birinci siyasi meselesinin “CHP-HDP ilişkisinin düzeyi” olduğu? Hangi nedenle seçmen aritmetiğinin bu kadar acil bir güncellik kazandığı? Parti sözcüsü olmaktan çok, kanat lideri gibi konuşan ve partiyi bağlayıcı bir yörüngeye zorlayan Ağıralioğlu’ndaki siyasi cevherin nasıl olup da bu kadar geç ve böyle bir zamanda keşfedildiği?
İYİ Parti’nin kuruluşundan itibaren net bir siyasi tavır ve sınırları belirli bir taban hedefi -bilinçli olarak- ortaya konulmamıştı. Bugün Ağıralioğlu, konuştuğu ve konuşulması gereken bir “sosyoloji” tarif etse bile, İYİ Parti’ye oy vermiş seçmenler konusunda belirsizlik devam ediyor. İYİ Parti’nin oyunu aldığı veya etkileyebildiği seçmen üzerindeki kontrol gücü de henüz gerçekten test edilmiş değil. İddia, iktidarın yerel seçimleri kaybetmesinde İYİ Parti seçmeninin önemli rolü olduğu. Peki aynı İYİ Parti, aynı seçmene başka türlü oy kullanmayı önerse nasıl sonuç alırdı? İYİ Parti’nin mevcut seçmeni partinin kadrolarının siyasi ikbali ile ne kadar özdeşlik kurmuştur? Bu iki sorunun cevapları test edilmeden olanın ne kadarı anlaşılabilir?
Siyasi aritmetiğin sağladığı fırsatlar siyasi aktörler için iddialı pazarlıkların, gücünün üzerinde zorlamaların önünü açabilir. Fakat böylesi konjonktürel imkanların seçmen tabanında genişleme, hatta heyecan üretmesi garantili bir durum değil. Henüz oturmamış, yeterli uzunlukta bir hikâyeyi paylaşmamış, zorluklarla sınanmamış parti-taban ilişkisi, böylesi zorlamalara tam ters reaksiyonlar yaratabilir. Siyasi olarak genişleme imkanları hayli sınırlanmış, “göz kırptığı” kesimlerden aldığı sonuçlarda sınıra dayanmış İYİ Parti, şimdi de yeni oluşumların rüzgarından negatif etkilenme tehlikesiyle yüz yüze. Bu dar alanda aritmetik fırsatlara ve gündem yaratma imkanına yaslanması anlaşılır ama dozu tartışılır.
Önemli miktarda seçmeni hâlâ tutabilen AKP, Kürt meselesini ve beka sorunun önceleyen milliyetçilik konusundaki patronajı sağlam MHP ile merkez sağı da kapsayacak biçimde alana çıkmaya hazırlanan yeni parti girişimleri sağ seçmenin sınırlarını çiziyor. Bu alan paylaşımında İYİ Parti’nin önünde büyük hareket alanları, genişleme boşlukları pek yok. Buna karşılık oluşacak yeni bloklar dengesinde kısa vadede çok sayıda aritmetik fırsat tespit ediliyor. Bu denkleme konuşan Ağıralioğlu’na bu kadar alan açılması da, bu geçici tablonun farklı aktörlerin işine yarıyor görünmesi. Ancak bir ittifaka eklemlenmeden siyasi gelecek tarif etmesi giderek zorlaşan İYİ Parti’nin, bu anahtar rolüyle her ittifak için kendini aday göstermesi seçmeninin erken çatlamasına yol açabilir.
İster mevcut haliyle iki blok, ister yeni parti girişimleriyle birlikte ortaya çıkabilecek üçlü blok olsun, İYİ Parti seçmeninin, parti aracılığı olmadan ilişki kurabileceği seçenekler az değil. Kürt politikası ve HDP karşıtlığını esas çizgisi yapacaksa neden Bahçeli’nin davetini dikkate almasın? Kuruluşunda iyi ama sonra birazcık sorunlu olan –bazı iyi şeyler de yapan- AKP’nin politikalarıyla aslında ciddi bir sorunu olmayacaksa, neden Erdoğan’ın yapacağı toparlanmaya dahil olmasın veya Davutoğlu ile ilişki kurmasın? Merkez sağdaki büyük boşlukla ilişkilenecekse yeni kurulan Gül-Babacan hareketine neden eklemlenmesin? Hayat tarzı meselesindeki sıkıntısı konusunda zaten sıkı temas kurduğu ya da zaten geldiği CHP ile daha kalıcı bir ilişkiye girmesin? Hiçbir yenilik içermeyen kırmızı çizgilerden bahseden ve her yere gidebiliriz demeyi fazla abartan bir partinin, hâlâ ortak irade gösteremeyen –ne kadar güvenebileceği belirsiz-kadrolarının aracılığına neden ihtiyaç duysun?