Dil yeni bir şeydir ve çoğu zaman müdahale kabul etmez, demiştik. “Aynen cumhuriyeti”nin bir de “iyi ki”si var, oradan devam edelim.
İnternet gayya kuyusu. Geçmişte “sosyete” adıyla maruf insanların gerçekte ne iş yaptığı tartışma konusuydu. O insanların genelde “danışman”, ne bileyim “stilist”, en olmadı “yönetim kurulu üyesi” gibi sıfatları olurdu. Şimdi sosyal medya üzerinden şöhret kazanan ve belli ki bu yolla para da kazanan kimi insanların da bildiğimiz manada bir işi yok. Bunda kusur yok; fakat bu insanların bir ölçüde belirlediği yeni bir dil var. Bu dilin bir kısmı şükür ekonomisine (neye şükrettikleri muamma), bir kısmı da “atarlı sözler”e dayanıyor.
Mütefekkirlerin yaşarken gördüğü (dahası görmediği) kıymet üzerine hep tartışılır. Biliriz, Tutunamayanlar’ın ilk baskısının ikinci cildi (Sinan baskısı) doğru düzgün rafa bile girmemiştir. Tanpınar’ın günlükleri hayıflanma, öfke, yeterli kıymeti görememe üzerinedir neredeyse. “Sükût suikasti” der. Ece Ayhan “kötülük toplumu” olarak kodlar bunu. Örnekler sanatın birçok dalıyla çokça genişletilebilir. Meram belli; yaşarken kıymet görmemiş mütefekkir, yazar, ressam... öldükten sonra kıymete binse, artık dünyada olmayan insana ne faydası var? Yahut bir faydası olmalı mı? Bu, hadisenin bir yüzü. Bir de öteki yüzü var ki, o daha önce defalarca tespit edildi. Attilâ İlhan’a, Nâzım Hikmet’e, Oğuz Atay’a, Mevlâna’ya ve daha birçoklarına atfedilen pespaye sözler internet kuyusunda çok alıcı buldu, buluyor. Bu konuda en çok mağdur edilen de sanırım Can Yücel oldu. “İçimde söyleyemediklerim var, dışımda ise suslarım ah!” gibi (şu an uydurdum, umarım yarın öbür gün korkunç bir fontla dizilmiş halde, Can Yücel’in fotoğrafının altında görmeyiz) berbat sözleri Can Yücel’in (ya da adı anılan öteki kimselerin) söylemediğini anlamak için allame-i cihan olmak gerekmiyor. Ama yaygın internet tavrı, yirmi saniyelik emeği bile esirgiyor bu insanlardan. Haliyle, onların da kemikleri sızlıyor.
Esas varacağım nokta, “aynen” virüsü gibi yayıldığını gördüğüm “iyi ki” mevzuu. Atarlı sözler veçhesi malum, bir de bu “şükür ekonomisi” var. Ne iş yaptığını bilmediğimiz ve belli ki bilemeyeceğimiz sosyal medya meşhuru insanın Instagram profilinde, ekseri “etkinlikler için” ibaresiyle birinin e-posta adresi veya telefonu bulunur. Bu e-posta ya da telefon sahibi kimselerin eski adıyla menajerlik yaptığını sanıyorum. Etkinlik kısmı da (Ecnebiler buna “event” diyor) netameli. Sözgelimi videolarıyla ünlü ama kendi yüzünü göstermeyen bir Instagram hesabının sahibiyle ne gibi bir etkinlik yapılabilir? İlan, reklam, ürün tanıtımı kısmı anlaşılabilir; onun için iletişim de kurulabilir eyvallah ama ne bileyim “Yeğenimin doğum günü var, bizim eve gelip iki komiklik yapar mısın?” mı deniyor? Yahut diyelim ki çok büyük bir markanın pazarlama müdürü durup dururken, bahsi geçen Instragram meşhurunu aniden CEO’suyla tanıştırma hevesine mi kapılıyor? Hadi diyelim bu hevese kapıldı, o tanıştırma ânında ne deniyor? “Efendim bu arkadaş, hani Instagram’da çok komik şeyler söyleyen arkadaş. Bir ürün yerleştirme konusunda yardım aldık, sesini seversiniz diye düşündüm, o yüzden çağırdım” mı mesela?
Birinin eşi/sevgilisi, sadece X markasını giyen biri, fotoğraflarıyla ünlü Y kişisi, berikinin arkadaşı olarak tanınan insanların uzun Instagram yazıları var bir de. Eminim kimi yayıncılar şimdiden onlardan bazılarını kitaplaştırmıştır da ben henüz görmemişimdir. Web Instagram’dan aratıyorum, şu an itibariyle #iyiki heştegli 1.316.179 gönderi var. Yazıyla: Bir milyon üç yüz on altı bin yüz yetmiş dokuz. Bu yazı yayınlanana kadar daha da çoğalacak. Heştegi yanlış yazanlar, “iyi ki”nin ardına başka şeyler ekleyenler, efendime söyleyeyim “#iyikidoğdun”lar yahut heştegsiz yazılmış “iyi ki”ler (ve iyiki’ler) bu istatistiğin dışında. “Vatandaşı olmasak aslında ilginç ülke” diye mizahı yapılan güzel memleketimizde bunca “iyi ki”lik ne var acaba, diye merak ediyor insan.
Bu şükür ekonomisinin maymuncuğu olan “iyi ki”nin bir de internet edebîliği içre üretilmiş türevleri var. “Hayatta keşkelerim olmadı iyi kilerim var” falan gibi atarlı dil ile şükür ekonomisinin sınırlarının belirsizleştiği noktalar da var. Bu üretilen edebîmsi, edebîmtrak versiyonlarda bazen “İyi kilerimi alt alta dizdiğimde koca bir ömür çıktı” ya da ne bileyim “#iyiki geldin gönlüm #iyiki” gibi “bitanem lafları” da görülüyor. Hasılı kelam, bir yanda her şeyin yanıtını “aynen”de bulmuş kalabalık, öte yanda şükür ekonomisini iyi kilerle kalkındıran başka bir kalabalık. Allah geride kalanlara sabır versin, ne diyelim.