İzmir Barosu: Mültecilere yönelik ırkçı, ayrımcı söylemlerin karşısındayız

Dünya Mülteciler Günü'nde açıklama yapan İzmir Barosu, hukuku, aklı ve insan haklarını her koşulda savunacaklarını belirterek, mültecilere yönelik ırkçı söylemlerin karşısında olduklarını vurguladı.

Abone ol

İZMİR - İzmir Barosu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Baro binası önünde düzenlenen açıklamada konuşan İzmir Barosu Göç ve İltica komisyonu üyesi avukat Ayşegül Karpuz, göçün asırlardır insanlık tarihinin en bilinen gerçeklerinden biri olduğunu söyledi.

'İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI İLTİCA HAKKI ULUSLARARASI ALANDA KABUL GÖRDÜ'

Karpuz, ulus devletlerin inşası sonrası belirginleşen sınırlar ile birlikte, devletlerin egemenlik hakkı kapsamında bireylerin ülkeler arası göçü ve seyahatlerinin belirli sınırlandırmalara tabi tutulduğunu belirterek, İkinci Dünya Savaşı sonrası insan haklarının güvence altına alınması için taraf devletlerce 1951 tarihli Mültecilik Sözleşmesi'nin imzalandığını ve iltica hakkının uluslararası alanda kabul gördüğünü hatırlattı. 21'inci yüzyıla gelindiğinde ise Afrika ve Ortadoğu’da dini ve siyasi sebeplerle birçok savaş yaşandığını ifade eden Karpuz, şöyle devam etti:

“Uzun sömürge dönemi sonrası bağımsızlık sürecine giren Afrika kıtasında, 1946’dan bu yana başlamış ve hala devam eden 33 iç savaş, 2001'de Amerika’nın Afganistan’ı işgali, 2003'teki Irak Savaşı, 2011'de Suriye İç Savaşı, 2022'de Ukrayna-Rusya Savaşı; göç olgusunu bir gerçeklik olarak karşımıza çıkarmaktadır. 21. yüzyılda Asya ve Afrika kıtalarından Avrupa ve Amerika kıtalarına doğru yaşanan göçe bu perspektiften bakmadığımız sürece, insan hakları hukuku dersinden sınıfta kalırız.”

'TÜRKİYE, TARAF OLDUĞU SÖZLEŞMELER GEREĞİNCE YAŞAM TEHLİKESİ OLAN KİŞİLERİ GERİ GÖNDERMEZ'

Bugün Türkiye’de İçişleri Bakanlığı resmi rakamlarına göre; yaklaşık 3 buçuk milyon iltica hakkına erişmek isteyen kişi yaşadığını dile getiren Karpuz, bu kişilerin Suriye, Afganistan, İran, Irak, Somali, Eritre, Kongo, Nijerya, Yemen vd. ülkelerden geldiğini belirtti. Türkiye'nin taraf olduğu 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilik Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve kendi iç mevzuatı olan Yabancıların Uluslararası Korunması Hakkında Kanun gereği; işkence veya kötü muamele görme riski bulunan, yaşam hakkı ihlali tehlikesi altında olan kişileri geri gönderemeyeceğini belirten Karpuz, “Resmi makamlar sürekli olarak Gönüllü Geri Dönüş planından bahsetmekte ancak Suriye’deki güvenli alanlara ilişkin ayrıntılı bir açıklamada bulunmamaktadırlar. Bu konuya dair diplomatik veriler kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Bu insanların ülkemizde ve Suriye’deki güvenliği, gelecekleri hala belirsizdir. Bu noktada Birleşmiş Milletler Mültecilik Sözleşmesi’ne taraf tüm devletleri sorumluluk altına sokan bir diplomasi yürütülmesi gerektiği, Suriye’deki sivillerin güvenliğine ilişkin garantörlük anlaşmaları yapıldıktan sonra gönüllü geri dönüşün tartışılabileceğini belirtmek gerekir” ifadelerini kullandı.

'HUKUKU VE İNSAN HAKLARINI HERKES İÇİN HER KOŞULDA SAVUNACAĞIZ'

Dünya Mülteciler Günü'nde siyasi parti liderlerine, milletvekillerine, gazetecilere, sanatçılara, sosyal medya kullanıcılarına seslendiklerini vurgulayan Karpuz, “Toplumda yer alan belirli bir grubu, salt ırkına ve yabancılık olgusuna dayalı olarak hedef göstermek suçtur. Bu söylemler, insanları nefret dalgası içinde bir araya getirerek şiddete meyilli saldırı gruplarına dönüştürür. Muhakeme yeteneğinden yoksun bu saldırı gruplarının yaratacağı insan hakkı ihlallerinden Türkiye toplumu olarak hepimiz sorumlu oluruz” dedi. İzmir Barosu olarak hukuku, aklı ve insan haklarını herkes için her koşulda savunacaklarını belirten Karpuz, ülkedeki mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı söylemlerin karşısında olduklarını da vurguladı.

Açıklamanın ardından konuşan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ise son dönemde bazı siyasi partilerin ve medya gruplarının mülteci düşmanlığı yaratmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Suriye’de savaş bitmedi Mülteciler için ülkelerine dönmek henüz güvenli değil. Savaşın son bulması için Türkiye dahil diğer bütün ülkelerin bir bütün olarak Suriye’den çekilmesi ve orada uygun şartların oluşturulması gerekiyor” dedi. Türkiye'deki mülteci işçilerin durumuna da dikkat çeken Akdeniz, ulusal ve uluslararası sermayenin kuralsız bir sömürü cenneti yarattığını belirtti. (HABER MERKEZİ)