İzmir’de Kılıçdaroğlu afişi: 'Barış Akademisyenleri işinin başına dönecek'
İzmir'de üniversitelerin önünde bulunan reklam panolarına “Barış Akademisyenleri işinin başına dönecek” yazılı afişler asıldı. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun imzasını taşıyan afişler büyük ilgi gördü.
İZMİR - İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Tınaztepe Kampüsü, Dokuzçeşmeler yerleşkesi ve Rektörlük binaları önündeki Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerine ait reklam panolarına, üzerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafı bulunan “Fikrini söyledi diye kimseye soruşturma açılmayacak, Barış Akademisyenleri işinin başına dönecek” yazılı dev afişler asıldı.
Üniversite önüne asılan afişler sosyal medyada gündem olurken, benzer afişler geçtiğimiz günlerde Antalya ve Adana’da da gündeme gelmişti. Barış Akademisyenleri arasında yer alan Bülent Şık, CHP'nin afişini paylaşarak, "Antalya'da üniversite kampüsüne yakın, ana yol üstünde bu kocaman afişle karşılaşmak sürpriz oldu. Evet, döneceğiz ve toplumsal barışı-kamu yararını gözeten bir çerçevede bilgi üretmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Barış Akademisyeni Aydın Arı da paylaşımında, “Bu da Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe yerleşkesi girişi, her girişinizde dikkatle okuyun. Yöneticilik yaparak bu suçlara ortak olanlar, günü geldiğinde başınız önünüzde çıkacaksınız o kampüsten” dedi.
Eğitim Sen Genel Başkanı ve Barış imzacısı Nejla Kurul, afişlerde yer alan ifadelerin toplumun demokrat kesimlerinde umut yarattığını söyledi. CHP’nin 25-26 Temmuz 2020’de, İktidar Kurultayı’nda ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ beyannamesini hazırladığını hatırlatan Kurul, şöyle konuştu: “Ana Muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun imzaladığı basılı beyannamenin en özlü sözlerinden birisi sonuncusuydu: 'Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağımıza söz veriyoruz.' Bu özlü cümle ile yüzyıl içinde tamamlanamamış bir sürecin farkında olarak demokrasinin geliştirilmesi ve başta devlet aygıtı olmak üzere ona sahip çıkacak yurttaşlar nezdinde de demokrasinin özümsenmesi için neler yapılacağının altı çiziliyordu kanımca."
'BARIŞ AKADEMİSYENLERİ ENTELEKTÜEL SORUMLULUKLARININ GEREĞİNİ YAPTILAR’
Anayasa Mahkemesi’nin Barış Akademisyeni Füsun Üstel ve diğerlerine ilişkin kararlarından önce Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nde barış akademisyenlerinin ifade özgürlüğünün altını çizdiğini ifade eden Kurul, Anayasa Mahkemesi’nin barış akademisyenleri hakkındaki kararının çok önemli ve değerli olduğunu belirtti. Kurul, şöyle devam etti:
“Bu karar, başta ifade özgürlüğü ihlali ve diğer tüm hak ihlalleri karşısında sessiz kalan hukuk fakültelerinde okutulması gereken bir karardı. Bildiriyi imzalamak ifade özgürlüğü kapsamında olduğu için Boğaziçi, ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi gibi üniversitelerin imzacıları KHK ek listelerine vermemesi ne kadar doğru bir yaklaşımsa, 822 akademisyenin 57 ağır ceza mahkemesinde yargılanması o kadar yanlış bir karardı. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin kararının ardından 624 akademisyen beraat etti. Ancak işlerine döndürülmediler. Yargılaması süren barış akademisyenleri; üniversitelerinde kalan akademisyenler ve beraat eden akademisyenler kadar masumlar. Bildiriyi imzalayarak iktidarı ve devlet aygıtını barışa davet edip entelektüel sorumluluklarının gereğini yaptılar. Üniversite, hukuk ve eğitim tarihi barış akademisyenlerini yazacak.”
‘BARIŞ AKADEMİSYENLERİ'NİN HİKAYESİ TAYBET ANA’NIN DA HİKAYESİ’
Afişte yer alan yalın sözlerin bu sürecin bir özeti olarak yapılması gerekeni ortaya koyduğunu söyleyen Kurul, ancak konunun sadece haksız ve hukuksuz biçimde işten atılma ve geri dönüş olarak emek mücadelesine hapsedilemeyeceğini belirtti. “Ötesi var. Demokrasi ve barış mücadelesi aynı zamanda. CHP’nin 'Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağımıza söz veriyoruz' sözü tam da burada derinliğe kavuşmalı ve anlamını açmalı” diyen Kurul, son olarak şu yorumu paylaştı:
“Barış akademisyenlerinin hikayesi, sokağa çıkma yasakları esnasında cansız bedeni sokaktan alınamayan Taybet Ana’nın ve Cemile’nin derin dondurucuda saklanan bedeninin de hikayesi aynı zamanda. Bugün kayyumlar Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde halkın iradesini hiçe sayarak varlığını korurken İstanbul başta olmak üzere, büyükşehir belediyelerini tehdit ediyor. Bu tehdit Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektörde bedenleşiyor. Gerçek demokrasi Türkiye’nin çoğul varoluşuna, çokluğuna saygı duyarak birlikte yaşama kültürünü birlikte oluşturmak anlamını taşıyor bana göre. Demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir kültür; yurttaşların diline, kimliğine, kültürüne saygı duyan siyasal bir demokratikleşmeyle, gelirin eşit ve adil bölüşümünü gerektiren ekonomik demokratikleşmenin birlikte ilerlemesini gerektiriyor. Emek, demokrasi ve barış mücadelesi birbirinden ayrılmıyor.”