İznik'in tarihi yapıları müteahhitlere emanet

UNESCO'nun 'Medeniyetler Arası Geçiş' temasıyla İznik'in kalıcı listeye alınmasında olumsuz görüş çıktı. Uzmanlar, tarihi eserlerdeki restorasyonların müteahhitlere bırakıldığına dikkat çekiyor.

Abone ol

BURSA - UNESCO'nun 'Medeniyetler Arası Geçiş' temasıyla İznik'in kalıcı listeye alınması sürecinde Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) uzmanları olumsuz görüş verdi. Görüşte, Ayasofya, Şehir Surları ve Anıtsal Kapılar, Roma Tiyatrosu gibi tarihi eserlerin, tarihsel süreçte bozulması ve restorasyon çalışmalarının yapıların bütünlüğünü koruyacak şekilde yapılmaması yer aldı.

İznik Müzesi eski müdürü Taylan Sevil ve İznik Çevre Platformu'ndan Filiz Ercüment Salıcı, restorasyonların müteahhitlere bırakılmasının tarihi eserlerin uygunsuz onarımına sebep olduğunu söylüyor.

İznik'teki Ayasofya'nın restorasyondan önceki hali. 

UNESCO, OLUMSUZ GÖRÜŞ BELİRTTİ

İznik’in UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne alınması için ‘Medeniyetler Arası Geçiş’ teması ile 2016 yılında süreç başlatıldı. 2024'te Türkiye'den tek aday olan İznik için ICOMOS uzmanları, eserlerde tarihi dokunun bozulduğu gerekçesiyle olumsuz görüş belirtti. Olumsuz görüşte, Ayasofya Orhan Cami gibi eserlerin yeniden yapılandırma ve uyarlamaların ardından yeniden kullanımının olduğu belirtildi. Önceki yapılara ait taşların yeniden kullanımının Roma Tiyatrosu gibi yapıların yıkılmasına, Batık Bazilika örneğinde olduğu gibi kalıntılar üzerine başka yapıların inşa edilmesine yol açtığı ifade edildi. Elbeyli Hypogeum’da (mezar odası) olduğu gibi uygunsuz restorasyonların bütünlüklerinin olumsuz etkilendiği ve şehir surları ve anıtsal kapıların siluetinin modern gelişmelerden etkilendiği belirtildi.

İznik Müzesi'nin eski müdürü Taylan Sevil

‘AYASOFYA VARSA İZNİK’TE TURİZM VARDIR’

Papa Franciscus’un 2025 yılında Birinci İznik Konsili’nin 1700. yıl dönümü nedeniyle gelmek istediğini belirttiği yer Ayasofya. Ayasofya Kilisesi, 1331’de Orhan Gazi’nin İznik’i fethetmesiyle camiye çevrildi. Daha sonra müze olarak hizmet verilmeye başlanan Ayasofya, Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü kararıyla 2007 yılında restore edildi. Yapı, 2011 yılında yeniden cami olarak kullanılmaya başlandı. “Ayasofya varsa İznik’te turizm vardır, Ayasofya yoksa İznik’te turizm yoktur” diyen İznik Müzesi'nin eski müdürü Taylan Sevil, yapılardaki restorasyon çalışmalarını yetersiz buluyor.

Ayasofya’nın ana kapısına cam kapı, kiliselerde nef denilen yan bölmeler pencere haline getirilerek, buzlu pimapen camlar eklenmiş. Yan duvarlarının bir sarsıntıda çökecekmiş gibi durması ve mihrap denilen kısımda aşırı yükün olduğunu belirten Sevil, “Maalesef yapılan onarımlar evrensel boyutlara ulaştırılabilecek bir konudur. Bir müteahhittin yapacağı işler değil bunlar. Oluklar çok kötü. Ayasofya’da onarım öncesi çatlaklar vardı. Restorasyon çalışmalarıyla onlar bertaraf edildi” diyor.

Sevil, Ayasofya’nın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor.

Sit alanı olmasına rağmen Yenişehir Kapı'nın yanına market açıldı. 

YENİŞEHİR KAPI’NIN YANINA MARKET AÇILDI

Ayrıca Yeşil Cami’nin minaresindeki çinileri, restorasyon yapıldıktan sonra dökülmeye başlamış. Yeşil Cami’nin güney kesimde bir hamam kalıntısı bulunuyor.

Sevil, 14 veya 15’nci yüzyıla tarihlenebilecek hamam kalıntısının ortaya çıkarılmazsa yok olacağını belirtiyor. Eski tekel binasının müze olması gerektiğini savunan Sevil, Yenişehir Kapı’da market olmasını eleştiriyor. Soğuk hava deposu olarak kullanılan 50 yıllık tek katlı binaya, sit alanında bulunmasına rağmen belediyeden ruhsat veriliyor. Bina, 5 yıl önce yenileniyor, iki ay önce de market olarak kullanıma açılıyor.

Sevil, “Eğer korumazsak geçici listeden de çıkarılmaya aday haline gelir. Yenişehir Kapı’da bir market düşünebiliyor musunuz? Kırgızlar Türbesi ile Yenişehir Kapı arasında, Türk ve Kırgız kültürlerini yansıtan bir anıt yapılmalıydı. Kırgızlar her sene buraya gelip ziyaret ediyorlar. Bir anıt Türk-Kırgız dostluğunu pekiştirirdi ama orada bir marketin, otoparkın olması hatadır. Kırgızlar gelince alışveriş mi yapacaklar?”

Elbeyli Hypogeum (mezar odaları), dünyada sadece Romanya’da ve İznik’te yer alan mezar odaları türünden. Mezar odalarının rutubet sorununun yeterince kontrol altına alınamadığını sorgulayan Sevil, tarihi eserlerin restorasyonlarında uzmanlık ve liyakatin önemine dikkat çekiyor ve restorasyon çalışmalarının müteahhitler tarafından değil, uzmanlar tarafından yapılması gerektiğini söylüyor.

‘KAPILARIN HEPSİ FARKLI MÜTEAHHİTTE’

Tarihi eserlerin restorasyon çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı onayıyla, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan ihaleler sonucunda en uygun bütçeyi veren yüklenici firmalarca yürütülüyor. İhale usulü ile tarihi eserlerin onarılmasını eleştiren İznik Çevre Platformu'ndan Filiz Ercüment Salıcı, “İhaleler liyakat esasına göre mi veriliyor? Tarihi eserlerin restorasyonu ticari öncelik mi yoksa sanat tarihi ve tarihsel koruyuculuk mu taşımalı? Koruma kurullarında çalışan insanların onayının olması lazım. Fakat koruma kurulları da ne kadar koruyor malum. Koruma kurullarındaki insanların liyakatleri iktidara bağlılıkları nedeniyle düzgünce karar veremeyen insanlardan oluşuyor. O nedenle tarihi yapılar korunamıyor” diyor.

İznik’te milattan önce 4’üncü yüzyılda inşa edilmeye başlanan çevresini beş kenarlı çokgen şekilde kuşatan surlar ve İstanbul, Lefke, Yenişehir, Göl isimleriyle dört tane anıtsal kapı bulunuyor. Surların ve kapıların restorasyonun farklı müteahhitlere verilmesiyle ilgili “Hepsi birer facia” ifadesini kullanan Salıcı, İstanbul Kapı restorasyonunun yarım kaldığını ve bütün kapıların özgünlüğünü kaybettiğini belirtiyor.

Yenişehir Kapı’da marketin olmasına ilişkin Salıcı, “Sit alanında bulunan bir yerde, planlara aykırı şekilde nasıl ruhsat verildi de market yapıldı, hepimiz şaşkınız” diyor.

'HORASAN SIVANIN YERİNE SURLARDA SENTETİK SIVA KULLANILDI'

Salıcı, geçmişte horasan sıvayla tamir edilen surlarda, bugün sentetik sıvanın yani kimyasalların kullanıldığını söylüyor.  Salıcı, “Surların kimyasal yapısı değiştirilmiş oldu. Yıkılan sur duvarlarının yerine eski görüntüsü verilmiş yeni duvarlar inşa edildi. Yeni müze binasının karşısındaki duvarlara bakın, korkunç. Yarı yıkılmış görüntüsü verilmiş ama olduğu gibi korunmuş değil. Eski taşları üst üste koyup, araya kırmızı boya kattığınız, yeni kimyasallar ekleyerek sıvaladığınız duvar özgün olmuyor ki, yeni bir duvar oluyor” diye konuşuyor.

Salıcı, tarihi eserlerin onarımı için tarihçi, arkeolog, mimarların bulunduğu bir kurul olması gerektiğini belirtiyor. Salıcı, tarihsel dokunun korunmadığını, “Eski mezarlar, yapı kalıntıları vardı. Lefke Kapı’da çıkan kemikler, el arabasına konulup çöpe döküldü. Yenilemek isterken eski izleri siliyorlar. Yenileyince o artık Roma’dan Selçuklu’dan kalan eser olmuyor. Son yapılan Yenişehir Kapı, çocuk işi gibi. Üst üste koymuşlar taşları. Dökülmüş surun arasına sıva malzemesi koymuşlar, neymiş su girmeyecekmiş. Buraya binlerce yıldır su giriyor. Bu şekilde özgünlüğünü kaybetti” ifadelerini kullanıyor. 

İznik Roma Tiyatrosu, çok katmanlı bir yapıya sahip. 
‘İZNİK’TE MEDENİYETLER ARASI DEVAMLILIK YOK’

İznik Roma Tiyatrosu Kazı Başkanı Prof. Dr. Aygün Ekin Meriç, UNESCO'nun "Medeniyetler Arası Geçiş" temasıyla İznik'in kalıcı adaylık sürecinin başladığını ancak bu temanın aksine İznik'teki eserlerde medeniyetler arası devamlılık olmadığını belirtiyor.

Roma Tiyatrosu gibi yapılar farklı dönemlerde farklı amaçlarla kullanılarak değişikliğe uğramış. Meriç, bu duruma Roma Tiyatrosu’nu örnek gösteriyor. Roma Tiyatrosu, MS 2. yüzyıldan 6. yüzyıla kadar tiyatro olarak kullanılmış, büyük depremler ve savaşlar nedeniyle tahrip olmuş ve 6. yüzyılda terk edilmiş. Deprem sonrası taşları surların güçlendirilmesi için kullanılmış, 12. yüzyılda ise üzerine kilise inşa edilmiş. Daha sonra tiyatro alanında çini fırınları yerleştirilmiş.

Meriç, İznik'teki çok katmanlı yapının sadece tiyatroda görülebildiğini belirtiyor.