Japon Kızıl Ordusu'nun rock'çı eylemcisi: Vakabayaşi
Japon Kızıl Ordusu üyeleri ‘Yodo-go’ isimli Boeing 727 tipi uçakta yerlerini alır. Havalandıktan kısa süre sonra el bagajlarından katanalar çıkar. Eylemciler pilottan uçağı Küba’ya uçurmasını talep eder. Ancak pilot uçağı Güney Kore’ye indirir. Aldatıldıklarını söyleyen eylemciler uçağı havaya uçuracaklarını söyler, müzakereler devam eder ve nihayet uçak Pyongyang’a iniş yapar. Rehinelere de zarar gelmez...
Tarihler 31 Mart 1970’i gösterdiğinde Japonya’da ilk kez bir uçak kaçırılır. Japon Kızıl Ordusu (JKO) üyesi eylemcilerden biri katanasını kınından çıkartıp bir manga/anime karakterine gönderme yaparak, “Bizler Ashita no Joe’larız” der ve uçağın Küba’ya götürülmesini ister. Bu sözlerin sahibi, o güne kadar rock yıldızı kimliğiyle tanınan Moriaki Vakabayaşi’dir.
JKO’nun liderlerinden Fusako Şigenobu geçen hafta cezaevinden tahliye oldu. Hayatının 28 yılını yeraltında, 22 yılını ise cezaevinde geçiren Şigenobu, tüm dünyayı bir cephe hattı olarak gören ve silahlı propagandayı yöntem olarak benimseyen şehir gerillası örgütü JKO ile özellikle Filistin’de ses getiren eylemler düzenlemişti. Tahliyesi ile birlikte hikayesi yeniden hatırlandı, yazıldı. Tekrara düşmemek adına biz de yine JKO’dan ve yine oldukça sıradışı bir hikâyeye, Vakabayaşi’nin hikayesine uzanalım.
‘KURALLARA UY MORİAKİ’
İnanmak güç, ancak Vakayabaşi’nin hayatının önemli gelişmeleri bir şekilde saç modeliyle ilgilidir. Hayatının bütün dönüm noktaları ya saçı yüzünden olmuş ya da o dönüşümünü saçı temsil etmiş. Evet, ilk bakışta bu cümleler kulağa oldukça ‘saçma’ geliyor. Ancak bunu biz değil, 2017 yılında yayınlanan bir röportajında kendisi dile getiriyor. Peki ama nasıl?
Savaş sonrası Japonya’sında bir genç olan Vakabayaşi, lise yıllarında hep başarıları nedeniyle örnek gösterilen, kendi deyimiyle ‘apolitik’ bir öğrencidir. Öğretmenlerinin takdiriyle hayatının ileride fırsatlarla dolu olacağını düşünür. Öyle ya, başarılı bir çocuğun önünde ne durabilir? “Kendi kendime ‘Kurallara uy Moriaki’ derdim, ‘Okuyabilirsin o halde elinden gelenin en iyisini yap ve güzel bir hayat senin önüne serilsin” diye anlatıyor o dönemleri.
Bir gün yine onu 'kusursuz hayata' götürecek aracın kokpitinde, çalışma masasında derslerine gömülmüşken arkada çalan radyo istasyonu şöyle der: “Sıradaki şarkımız The Beatles - All My Loving…” O gün o istasyonu dinleyen pek çok kişi için All My Loving sadece ‘sıradaki şarkı’ anlamına gelse de Vakabayaşi için bambaşka bir kapı aralanır. O an beyninde sanki birilerinin 'gonga vurduğunu' hisseder ve “Nedir bu çalan” diyerek kalemi bir süreliğine köşeye bırakır.
Böylece dinlediği ilk anda The Beatles hayranı olan Vakabayaşi hemen saçlarını grup üyelerininki gibi kestirmeye karar verir. Gözlerine kadar inen yeni saçlarıyla okula gider. Öğretmen derse başlar başlamaz “Kızların sınıfı öbür tarafta” diyerek Vakabayaşi’nin bu saçlarla 'erkek olmadığını’ söyler. Elbette bu sözler onda büyük bir öfkeye neden olur.
Okulu kendince boykot etme kararı vermiştir artık. Derslere geç gelip erken terk etmeye başlar. Böylece oturduğu sıralar git gide sınıfın arkasına doğru kayar.
SAÇLAR UZAYINCA...
Lise hayatının ardından kaderini bir kez daha değiştirecek ikinci yere, Kyoto’daki Doshisha Üniversitesi’ne adım atar. İlk zamanlar hippilerin öğrenci gruplarında zaman geçirmeye başlasa da nereye dahil olacağını tam olarak bilemediğini hissetmektedir.
Derken üniversitede şans eseri tanıştığı ve gayet iyi anlaştığı Takaşi Mizutani ve Takaşi Nakamura ile birlikte 1967 yılında Les Rallizes Dénudés isimli grubu kurar. Japon rock müzik dünyasında devrimci bir çıkış yapmak isterler. En büyük tutkuları budur. Grupta bas gitar çalan Vakabayaşi, bu ruha uygun bir şekilde Beatles modeli saçlarını beline kadar uzatmıştır.
Grup gerçekten de Japon rock'ı için devrimci bir tavır ortaya koyar. Nihilist olarak nitelendirebileceğimiz bir bakış açısına sahip olan bu gençler popüler kültüre hiçbir şekilde dahil olmamaya ant içerler. Hiç kimseye ait olmadan kendi yaptıkları şeye odaklanmak istediklerini dile getiren grup, yeraltı müzik dünyasında popülerlik kazanır. Grup dikkat çekicidir, çünkü stüdyoya girmeyi ve her türlü telif hakkı ödemesini kesinlikle reddederler. Canlı kaydedilmeyen herhangi bir albüme de sıcak bakmazlar.
YENİDEN AYNA KARŞISINDA
Ancak üniversite koridorlarında yankı bulan tek ses rock müzik değildir. Vietnam Savaşı’nın şiddeti Japonya’da büyük tepki toplar. O dönemki öğrenci hareketlerini Paris’in yarattığı etki ile 1968’e işaretleme eğiliminde olsak da Japonya’nın 1967 yılında ilk büyük öğrenci depremini yaşadığını söyleyebiliriz.
Dönemin Japonya Başbakanı Sato Eisaku’nun Vietnam gezisi nedeniyle Tokyo’da binlerce öğrenci havalimanı çevresinde protestolar düzenler. ‘Haneda Savaşı’ olarak bilinen bu eylemlerde polisin saldırısı sonucu Tokyo Üniversitesi öğrencisi Hiroaki Yamazaki hayatını kaybeder. Yamazaki’nin ölümü pek çok öğrenci için şok etkisi yaratır.
Bu öğrencilerden biri de Vakabayaşi’dir: “Eğer öğrenciler hayatlarını sıraya koyuyorsa ben ne yapıyorum?” der kendi kendine. Öğrenci hareketinin kurduğu barikatlarda örgütlenir. Yamazaki’nin ölümünden sonra öfkesi artan öğrenciler Tokyo Üniversitesi’nin meşhur Yasuda Oditoryumu’nu aylarca işgal eder. 8 bini aşkın polis barikatları aştığında Vakabayaşi de kırmızı kaskıyla birlikte gözaltına alınanlar arasındadır.
Eylemlerde öne çıkmasıyla birlikte JKO, Vakabayaşi’yi kendilerine katılmaya davet eder. Örgüt, ülkede düzenlecek ilk uçak kaçırma eyleminin planını yapar. Bu sırada Vakabayaşi de kendini önerir ve kabul edilir. Planı uygulamadan önce bir kez daha ayna karşısına geçer ve upuzun saçlarına makası vurur.
‘ASHITA NO JOE’
Eylem günü geldiğinde JKO üyeleri ‘Yodo-go’ isimli Boeing 727 uçağında yerlerini alır. İç hatlar uçuşu kalktıktan kısa süre sonra el bagajlarından katanalar çıkar. Eylemciler pilottan uçağı Küba’ya uçurmasını talep eder. Ancak bu, uçağın kapasitesi dışındadır. Bunun üzerine Kuzey Kore’nin başkenti Pyonyang’a gitmek istediklerini söylerler. Bu da ihtimal dışıdır çünkü iç hat uçuşunun yeterli yakıtı yoktur. Dolayısıyla yeterli yakıtı almak için Fukuoka kentine iniş yapılır.
Yolculuğun devamında pilot, uçağı Kuzey yerine Güney Kore’ye indirir. Aldatıldıklarını söyleyen eylemcilerse uçağı havaya uçuracaklarını söyler. Müzakereler devam eder ve nihayet uçak Pyongyang’a iniş yapar. Rehinelere de zarar gelmez.
Eylemin sonunda Vakabayaşi ile özdeşleşen “Biz Ashita no Joe’larız” sözleri ise oldukça ilginçtir. Peki ama bir örgütün -ya da bir örgüt üyesinin- kendini özdeşleştirdiği Ashita no Joe da neyin nesidir? Kendini böyle tanıttıklarını düşünürsek eğer, eserin üzerinde biraz durmamız gerekebilir.
Asao Takamori tarafından yaratılan bir manga olan Ashita no Joe, Japonya’da dönemin en popüler spor çizgi romanlarındandır. Özellikle öğrenci protestoları sırasında popülerlik kazanır. Bunun pek çok anlaşılır yanı var. Ana karakter Joe Yabuki, şehir varoşlarında istemeden de olsa dövüşmeyi öğrenmiş ‘serseri’ bir gençtir. Günün birinde hapse düşer ve buradaki çetelerle boğuşmak durumunda kalır. Yeteneği fark edilince boks dünyasına girer ve birtakım başarılara imza atar.
Hikâyenin son bölümünde Joe, namağlup dünya şampiyonunun karşısına çıkar. Ancak kavga dolu yıllar Joe’yu fiziksel olarak yıpratmıştır. Maç sırasında aldığı darbeler nedeniyle görme yetisini kaybetse de ayakta durmayı başarır ve dövüşe devam eder. Her yere serildiğinde, kendi kendine ‘görüşünün henüz tam olarak yitmediğini’ söyler ve mücadeleye devam eder. Üçüncü hakemin kararıyla maçı kaybettikten sonra Joe bir köşeye çöker ve “Kendimi yaktım, tamamıyla. Yok edildim, küle döndüm” der. Joe’nun sonrasında ölüp ölmediği ise soru işareti olarak kalır.
Joe’nun tüm bu hayatta kalma mücadelesi, seçmediği yolları yürümek zorunda kalması ve ‘işçi sınıfı mahallelerin çocuğu’ olması onun sol tarafından benimsenmesine neden olur. (Son sahnenin Yodo-go olayından birkaç yıl sonra, 1973 yılında yayınlanmış olması da ilginçtir.)
ŞİMDİ NEREDE?
Vakabayaşi o gün bugündür diğer Yodo-go eylemcileri gibi Kuzey Kore’de yaşıyor ve uluslararası ilişkiler alanında çalışıyor. Ofis mesaisinden kalan zamanlarında da 'güvenlik sorunlarına kafa yorduğunu' söylüyor, “Ben bugün Japonya’nın kendisini korumak için Amerikan güçlerine ihtiyaç duymasını garip buluyorum. Acil bir durumda Japonya kendini koruyamayacak. Bunun hakkında neler yapılabilir diye düşünüyorum” diyor.
Müzik ise hâlâ hayatının baş köşesini süslüyor. Hatta 1960’lar rock müziği ve kendi şarkıları haricinde son dönemde Japon popunu metal müzikle birleştiren ‘Babymetal’ grubunu takip ettiğini söylüyor.
2010 yılında verdiği bir röportajda da Yodo-go olayının ‘kibirli ve bencilce’ bir hamle olduğunu dile getirmişti...