Askeri ilişkiler başladığında ortaklığın içeriği de değişiyor. Bunu bir süredir Irak’ta, son zamanlarda da Suriye’de ABD’nin Kürtlerle yolculuğunda görüyoruz. ABD’nin Kürtlerle yakın mesaisi 1991’deki Birinci Körfez Savaşı’nın ardından uçuşa yasak bölge uygulamasıyla başlayıp 2003’te işgalin ardından Kürtlerin Bağdat’ta anayasal sürece ortak edilmesiyle ikinci bir aşamaya geçti. Kürtler artık Irak’ta Washington’la uyumlu bir düzen kurmanın vazgeçilmez anahtarıydı. 2014’ten itibaren IŞİD’e karşı savaş, ilişkilere askeri boyut kattı. IŞİD’e karşı koalisyonun komutanı Korgeneral Stephen Townsend’ın Pentagon’daki brifinginde dediği gibi 2011-2014 arasında Peşmerge ile ilişki kalmamıştı. Amerikalılar Irak’tan çekildikten sonra Kürdistan’la ilişkiler siyasi düzeyde sürüyordu. Irak’ta çekilme baskısı artarken Kürdistan’da askeri varlığını artırma seçeneği Amerikan askeri kanadında artık önemli bir seçenek olarak tartışılıyor. Irak’ta kullanılan üslerin statüsü ile ilgili pazarlıklar sürse de Amerikalılar ay sonuna kadar askerlerin sayısını 5200’den 3000’e düşürmeyi planlıyor. Bu çekilme Kürdistan’ın önemini artırıyor. Ki Jeffrey’den hemen önce Erbil’e giden Bağdat Büyükelçisi Matthew Tueller, 250 milyon dolarlık yardım kapsamında Peşmerge’ye zırhlı araç ve lojistik malzemeler götürdü. Askeri ilişki artarak devam edecek.
***
Suriye’de ise ‘ılımlı muhalifler’ efsanesine sarılmış "eğit-donat programı" hezimete uğrarken IŞİD’e direnen Kürtler kıymete binmişti. Amerikalılar altın madeni bulmuş gibiydiler. Townsend son iki buçuk yıl içerisinde Pentagon’un ortaklığı geliştirdiği askeri güçler arasında Peşmerge’nin yanı sıra Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) de sayıyor. Bilinene özel bir vurgu.
Kürtler bağlamında Dicle’nin iki yakasıyla tesis edilen ilişkilerin düzeyi ve düzlemi hâlâ farklı. Birinde hem askeri hem siyasi, diğerinde sadece askeri ortaklık mevzubahis. Ancak ABD Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin hassaten mesul olduğu yeni Amerikan siyaseti iki tarafı birlikte ele almayı öngörüyor. Bunun için hem Suriye tarafında hakim Kürt unsurlarını dönüştürmeyi, hem de ters yönde akan iki Kürt akımını aynı nehre bağlamayı deniyor. Suriye’de askeri kanatta Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve siyasi kanatta Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) PKK kulvarında olması başından beri Amerika için en büyük açmaz. Amerikalıların YPG ile birlikte saha partnerliği ardışık üç askeri harekâtı tetiklediği gibi Türkiye’nin iç siyasetinde de milliyetçiliği köpürttü. Amerikalılar Türkiye’yi teskin için YPG’nin PKK ilintisini koparmak gibi olmayacak beklentilere yattı. PKK çizgisini KDP’lileştirmenin imkansızlığı karşısında şimdi iki uyumsuz yapıyı birleştirmeyi deniyor. PYD liderliğindeki Kürt Ulusal Birlik Partileri (PYNK) ile KDP destekli Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında 20 Eylül’de gerçekleşen onuncu toplantıda 40 üyeli bir ‘Kürt Yüksek Mercii’ oluşturulması kararlaştırıldı. Ancak daha kat edilecek çok uzun bir yol, yol üzerinde ciddi engeller var. Olumlu demeçlere rağmen “Kürt birliği tamam” demek için daha çok erken. Kürt birliğini tesise yönelik çabalara karşı Türkiye’nin görünürdeki tepkisi çok tehditkâr ama bazı kaynaklar perde arkasında Amerikalılara çok laf edilmediği izlenimini paylaşıyor. Yine de kimse emin olamaz!
Jeffrey’nin son Irak-Suriye ziyareti, ABD’nin bölge stratejisinin varmak istediği yerle ilgili bir şeyler söylüyor. Kürt askeri-siyasi varlığı İran’ı kuşatma hedefini de içeren daha geniş bir stratejide denkleme giriyor. Bu siyasette Kürtlere atıf giderek belirgin hale geliyor. Amerikalılar açısından yoğrulması ve şekillendirilmesi gereken bir potansiyel. Kuşkusuz şimdilik her şey IŞİD’in yeniden dirilmesini önlemeye dönük bir çaba olarak çerçeveleniyor. Ama Jeffrey Amerikalı yetkililer arasında niyetleri açık eden biri. Kürt kaynaklara göre 21 Eylül’de Kamışlı’daki toplantıda YPG’ye Türkiye’nin yeni bir askeri harekât düzenlemeyeceği güvencesini vermiş. Jeffrey, Başkan Donald Trump’ın Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile kontrol edilen alanların dışındaki yeni bölgelere girmeme konusunda anlaştığını, aksi halde yaptırımların geleceğini söylemiş. Jeffrey, Fırat’ın doğusundaki özerk entiteyi Cenevre’deki anayasa yazım sürecine taşıma amacından da söz etmiş. Evet Amerikalılar siyasi çözüm çabalarını biraz daha Fırat’ın doğusuyla ilişkilendirme eğilimi gösteriyor. Ancak Ankara bariyeri aşılmadan bunu net bir siyasete dönüştürmeleri zor. Genel anlamda hesapta şu var: Eğer Kürt birliği sağlanırsa Suriye’de siyasi geçiş sürecinde müttefik cephe için yeni bir temel atılmış olacak. Bunu Suriye muhalefetinin yeniden güç alacağı bir zemin olarak da kurguladıklarını anlıyoruz.
***
Trump’ın savruk haline karşın Dışişleri-Pentagon ayağı meseleye daha uzun vadeli bakıyor. Kurumsal refleks İran ve İsrail’le ilişkilendirilen Suriye dosyasından çekilme seçeneğini dışlıyor. Bu refleks Türkiye’nin NATO müttefiki olarak sunduğu ortaklığı Amerikan stratejisi için yaşamsal görmeyi de içeriyor. Eğer Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Amerikan planları açısından işlevsellik kazanırsa Türkiye’yi ‘tehdit edici’ bir faktör olmaktan çıkarmak için daha fazla uğraş verebilirler.
Halihazırda Rusya’nın işini zorlaştırma, Suriye yönetimine dayatmalarda bulunma ve İran’ın nüfuz alanlarını daraltma hedefleri açısından Fırat’ın doğusuna özel bir anlam yüklüyorlar. Petrolü koruma gerekçesiyle tutulan askerlerin gidip gitmeyeceği belirsizliğini korusa da Amerikan oyun planı gidilmeyecekmiş gibi tepkiler geliştiriyor. Mesela Rusların Amerikalıların kullandığı güzergâhlarda ön kesip bunaltma taktiklerine geçen hafta şu karşılığı verdiler: Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) 25 Ağustos’ta Derik yakınlarında Rus konvoyu ile karşılaşma sırasında 7 Amerikan askeri yaralanınca Suriye’ye takviye güç gönderdi. Mevcut 500 askere ilaveten 100 askerin yanı sıra kısa menzilli hava savunmasında kullanılan Sentine radar ve askerlere destek amaçlı 12 adet Bradley zırhlı muharebe aracı sevk edildi. Ayrıca hava devriyeleri de artırıldı.
Kuşkusuz Amerikalılar için önemli bir sınav Arap bölgelerinde beliriyor. Fırat’ın doğusundaki planın başarısı Arapların SDG’ye desteğinin sürmesine bağlı. Rusya Arap aşiretlerini yakın planda tutarken Suriye yönetimi de nüfuz etmeye çalışıyor. Son zamanlarda SDG’ye karşı artan tepkileri yatıştırma işi de Suudilere düşmüş gözüküyor. Jeffrey de ziyareti sırasında Deyr el Zor, Rakka, Tabka ve Menbic’den aşiret liderleriyle görüşmeyi ihmal etmedi. Her iki taraf da aşiretleri saflaştırmak için her türlü manevrayı yapıyor.
***
Velhasıl, Kuzey Suriye’deki özerk yapının diğer Kürt partilerin katılımıyla çeşitlendirilmesi ve buranın Irak Kürdistan’ı ile uyumlu hale getirilmesi öngörülen uzun vadeli stratejinin önünü açabilir. Fakat çuvala sığmayacak o kadar çok mızrak var ki! İç çelişkiler bir yana Türkiye’nin Kürtlerin statü kazanacağı herhangi bir çözüme ya da Kürt birliğine karşı yok edici tavrı sürüyor. Diğer tarafta Rusya’nın siyasi ve askeri kanallardan durumu etkileme çabaları artıyor.
Eğer İdlib çözülürse tüm müdahale araçları Fırat’ın doğusu için koşuyor olacak. Ve gözümüz şu sıralar yine İdlib’de. Rusya’nın 16 Eylül’de Ankara’daki toplantıda Türk askeri noktalarının azaltılması, ağır silahların çekilmesi ve silahlı grupların M-4’ten uzaklaştırılması talebi reddedildi. Türkiye masaya Tel Rıfat ve Menbic’i sürdü. Bu uzlaşmazlığın ardından artan gerilim, İdlib’deki anormal statüko karşısında Şam ve Moskova’nın tahammülünün azaldığını gösteriyor. Buradaki gelişmelerin seyrine göre Fırat’ın doğusuna ilişkin planlar da devreye sokulacaktır.