Dışarıda kalanların ürkütücü şiddeti ve tekinsizliği

Nobel ödüllü Elfriede Jelinek'in romanı 'Dışarıda Kalanlar', Anıl Alacaoğlu çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

"Ellili yılların sonunda bir gece, Viyana şehir parkında bir soygun gerçekleşir. Aşağıdaki kişiler yürüyen bir adamı yakalar: Rainer Maria Witkowski, onun ikiz kız kardeşi Anna Witkowski, Sophie Pachhofen, eski adıyla von Pachhofen ve Hans Sepp. Rainer Maria Witkowski’nin adı, Rainer Maria Rilke’den geliyor. Hepsi on sekiz civarında, Hans Sepp birkaç yaş daha büyük, fakat onda da olgunluktan eser yok…"

Nobel ödüllü feminist şair, romancı, oyun yazarı, çevirmen Elfriede Jelinek’in 'Dışarıda Kalanlar'ı bu cümlelerle başlıyor… Romanı Almancadan çeviren Anıl Alacaoğlu.

AMANSIZ ŞİDDETİN EŞLİK ETTİĞİ HIRSIZLIKLAR

Birbirinden farklı sosyal sınıflara mensup adı geçen dört genç, bir adamı feci bir şekilde dövüp cüzdanına el koyuyor. Amansız şiddetin eşlik ettiği hırsızlıkların devamı geliyor. Aile içinde sıradan bir hayat süren gençler, saldırı sırasında çocuk rolünden çıkıp tekinsiz gençlere dönüşüyor. Soygun sonrası ise hiçbir şey olmamış gibi kalabalığa karışıyor.

Yazarın anlatımıyla Rainer çetenin beyni, Hans elleri, Sophie bir nevi dikizcisi, Anna ise tüm insanlığa kızgın… Gelelim Jelinek’in yarattığı sıra dışı karakterlerin özelliklerine…

İkiz kardeşler Rainer ve Anna liseden mezun olmak üzere. Adını şair Rilke’den alan Rainer, entelektüel olma arzusunda. Şiddetten kalan zamanlarını edebiyata ve bir gün yayımlanmasını umduğu kitabını yazmaya ayırıyor. Sartre’ı ve Camus’nün 'Yabancı’sını okuyor. Çetesindeki üyelere felsefi söylevler çekmeye bayılıyor. Toplumsal yaşamın kurallarını küçümseyen Rainer’in anarşiye eğilimi var.

Kardeşi Anna piyano çalıyor ancak kendini ifade etme konusunda sıkıntılı. Bir anda dili tutuluyor. Bu yüzden bir psikiyatristten destek alıyor. Anna iki tip insandan nefret ediyor: Birincisi malı mülkü, arabası ve ailesi olanlar, ikincisi diğer herkes. Kardeşler işledikleri suçlara "De Sade, suç işlememiz gerektiğini söylüyor" diyerek felsefi kılıflar yaratıyorlar.

KRONİK ZORBALIK

Babalarına gelince; savaştan tek bacakla dönen eski bir Nazi subayı. Baba Witkowski yeni düzende malul maaşı yetmediğinden gece bekçiliği yapıyor. Sık sık, öldürdüğü insanların kararmış iskeletlerini düşünüyor. İçindeki kontrolsüz öfkeyi ailesine yöneltmekte oldukça cömert. Anna çocukken bir doğum gününde babasına bir demet müge hediye ettiğini, babasının çiçeği klozete atıp sifonu çektiğini hatırlıyor.

Witkowski’nin savaş sonrası edindiği bir hobisi var: Porno fotoğrafçılığı. Zorbalıkla eşinin müstehcen fotoğraflarını çekiyor. Eşine poz verdirirken muktedir olduğu günleri ve yarattıkları vahşeti huşu içinde anımsıyor. "Soyun Margarethe, bir iki çıplak fotoğrafını çekeceğiz! Korku dolu bir ifade takınman lazım. Direnci kırmak her zaman daha çekicidir, ben de savaşta sayısız insanın direncini kırdım, onları bizzat yok ettim." Kronik zorbalık ‘Herr Witkowski’yi gün geçtikçe daha yaratıcı kılıyor: "Aklımda yeni bir fotoğraf serisi var, derinde kesikler, yarıklar ve küçük delikler açabilirim."

Dışarıda Kalanlar, Elfriede Jelinek, Çevirmen: Anıl Alacaoğlu, 240 syf.,  İthaki Yayınları, 2024.

Anne Margarethe ise yediği dayaklar yüzünden yorgun. Çocuklara göre annenin yediği dayaklar dünya savaşının kaybedildiği gün başlıyor çünkü babası, üniformalıyken yabancı insanları dövüyordu, şimdiyse elinde olanı yani anne ve çocukları dövüyor. Kadın evdeki şiddet ortamına inat evlatlarına insanlık öğretmeye çalışıyor. Bedeni ve ruhundaki yaralara rağmen hiç olmazsa küçüklere yaranabilmek için kayısılı turtalar yapıyor. Ancak aradığı anlayışı onlarda da bulamıyor. Yine de onların kalplerine güveniyor. Oysa "kalplerinin ritminin çoktan bozulduğunu" inkar etmeyi yeğliyor.

Gelelim çetenin diğer iki üyesine: İşçilik yapan yakışıklı Hans Sepp ve Sophie… Hans Sepp’in işçi hareketinden gelen babası Mauthausen toplama kampında öldürülenlerden. Annesi işçiler için mücadelesini sürdürüyor. Oğlunu afiş yapıştırmak için hareketin içine çekmeye çabalasa da Hans’ın gözü yükseklerde. Sophie’nin ailesinde ise bolca para var ancak ilgi ve sevgiden yoksun. Bir villada yaşıyor ve sık sık arkadaşlarını evinde ağırlıyor. Sporun her türlüsüne yatkın. Hans da tıpkı Reiner gibi zengin Sophie’ye aşık. Hans’ın annesi ise bu durumdan rahatsız, "Böyle devam edersen farkında bile olmadan işçi davasına ihanet edeceksin" diyor. Hans’ın hayali ise bir gün öyle veya böyle bir villada yaşamak.

SAVAŞ SONRASI ORTAMI

Yazar hikayesini anlatırken savaş sonrası ortamının da fotoğrafını çekiyor. Yoksul sınıfa mensup halkın ezberlerini şöyle anlatıyor: "Tasarruf yapmayı bilen insanlar. Eskisi hâlâ orada dururken gidip hemen yenisi alınamaz" veya "Burada yaşayan insanlar bir şeylere göz yummakta tecrübelidir."

Ve bir pazar yeri tasviri; "Savaş zamanından kalma yünlerin sökülüp yeniden örülmesiyle yapılmış yün başlıklar, geniş kayak pantolonları, ağır ve dayanıklı ayakkabılar ve en kötüsü: korkunç öğle yemeği çıkını."

Ve bir başkası; "Polonya’nın karları artık el değmemiş ve beyaz değil, el değmiş ve kanlı. Fakat kar yağmaya devam ediyor, şimdiye kadar kayıpların izi bile kalmadı."

KİRPİ MESAFESİ

Kurmacada, olay örgüsü tüm yönleriyle ortaya konduğu için okurda bir empati duygusu doğar. Ancak Jelinek’in yarattığı karakterler ile arasında "Kirpi Mesafesi" oluşuyor. Okur; psikolojik-sosyolojik bir bağa tutunup karakteri anlamaya çalıştığı anda kirpinin dikenlerine hedef olabiliyor.

MÜNZEVİ HAYATTAN DÖKÜLEN SATIRLAR

'Dışarıda Kalanlar'ın huzursuzluğu tetikleyen karanlık yapısına bunca değinmişken, yazar üzerine de birkaç hatırlatma yapmakta fayda var. Jelinek, yaşadığı kaygı bozukluğu nedeniyle edebiyata tutundu. Terapi niyetine yazdıkça tanındı ve beğenildi. Yazarlık, kalabalıklara karışamayan Jelinek için bir sığınak oldu. Çalışırken tek başına olmayı gerektiren edebiyat, sosyal fobisini yenmeye yetmese de Jelinek’in en prestijli ödülleri kazanmasını sağladı. Yazdıkları, görüşleri hatta aldığı ödüller bile tartışmalara neden oldu. 2004 yılında Nobel Ödülü’ne layık görülen yazar, anksiyetesi yüzünden törene katılamadı. Onun yerine bir video mesajı gösterildi. Nobel’i kazandıktan sonra tamamen inzivaya çekildi. Bir röportajında kendisi için “Yakın çevremdeki tek kişi benim” dedi. Şüphesiz, yazdıkları kadar dış dünyadan kopukluğu, kendi kabuğundaki gizemli yaşamı da yazarı ilginç kılıyor. Meraklı okur, göz önüne olmayı sevmeyen yazarın gizemli dünyasının ipuçlarını yazdığı satırlarda ve eski röportajlarında arıyor.