Günler Euro 2020'ye doğru ilerlerken ve bu akşam şampiyonada
grupların belirleneceği kura çekiminin hemen arifesinde mevcut A
Milli Takım'ın kendimce konumlandırdığım yerini tartışmaya
açıyorum.
Sebepleri ne olursa olsun 2015'ten bu yana Türkiye'de yetişen
genç ve yetenekli oyuncu sayısı bir anda arttı ve bu isimler birer
ikişer Avrupa'nım önemli liglerine transfer olmaya başladı. Bu
sürecin milli takımlara sirayeti ise beklenenden yüksek oldu. Tabii
ki bunda elindekinden en iyisini almayı başaran Şenol Güneş gibi
formda bir hocanın da varlığının katkısı yadsınamaz. Eldeki oyuncu
grubunun tekmili birden iyi bir jenerasyon olduğu konusunda ise
muhalefet şerhimi ortaya koyuyorum.
Bir takımda birkaç genç oyuncunun parlayarak önce çıkması ve
birlikteliklerinden doğan başarının nedeni olarak çok iyi bir
jenerasyon yakalandığı söylenegeliyor. Öncelikle jenerasyon
yakalanmaz, yaratılır. Jenerasyon yaratmak için ise sistematik bir
oyuncu izleme, geliştirme, yetiştirme, bir arada oynamalarını
sağlama ve A Milli Takım'la aynı ya da benzer taktikleri öğretmek
gerekir. Ve bu oyuncular A Milli Takım için hazır olduklarında eğer
oynadıkları pozisyonlarda ya da takımda bir gençleştirme ya da
değişim gerekiyorsa direkt olarak takıma alınır. Bunun en iyi
örneklerini 2002'den bu yana Almanya, 2008'den bu yana İspanya ve
2016'dan bu yana Fransa ve İngiltere'nin verdiğini
söyleyebiliriz.
ALMANYA 2014 ZAFERİNİ 10 YIL ÖNCEDEN
KAZANDI!
Almanya 2014 Dünya Kupası'nı alırken ve aslında 2004'te başlayan
ilk jenerasyon değişimini Podolski, Schweinsteiger ve Lahm
üzerinden başlatmıştı. 10 yıl sonra üç oyuncunun önderliğinde
alınan dünya kupasına giden yoldaki dönüşüm sürecinde 2009'da 21
Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda bir arada oynamış Toni Kroos, Mesut
Özil, Marko Marin, Jerome Boateng, Manuel Neuer, Sami Khedira hem
2010'un hem de 2014'ün kemik kadrosunu oluşturuyordu. Genç
yaşlardan bu yana birlikte oynayan ekibin Brezilya'yı yenerkenki
başarısında, çok iyi oynamış olmalarından ziyade yaklaşık 7-8
yıldır bir arada oynamaları daha büyük etkendi. Almanya Brezilya'yı
7-1 ile yenerken aslında ilk golü 2004'te takıma Lahm'ı ve
Schweinsteiger'i katarak attı. Daha sonrasında takıma gelen
oyuncular ise aradaki farkı teker teker açan faktörler oldu.
Karşısındaki Brezilya ise bir benzerini yapabilecekken sadece
dönemin en iyileri ancak birbirleriyle oynama melekeleri az
oyuncularla sahadaydı. İşte o Almanya takımı tam bir jenerasyondu.
Beşi 88'liydi; genç yaş milli takımlarında yıllarca birlikte
turnuva deneyimi yaşayan 85-89'lu oyuncu sayısı ise 10'du.
Almanya'nın 2014 Dünya Kupası zaferi, tam anlamıyla bir
jenerasyonun zaferiydi.
Dört Dünya Kupası apoletiyle Rusya'ya gidip hüsrana uğrayan
Almanya, aynı yolu tekrarlamaya karar verdi ve bugünkü kadrosunu
yenilerken 2016 Olimpiyat Oyunları'nda gümüş madalya alan takımdaki
beş oyuncuyu, Niklas Süle, Leon Goretzka, Serge Gnabry, Julian
Brandt'ı, 2017'de U21 şampiyonu Nadim Amiri, Mahmoud Dahoud, Thilo
Kehrer ve 2019'da U21 finalisti Klostermann, Tah, Suat Serdar,
Waldschmidt A Milli Takım'a çıkarıldı. (Elbette ki bu bahsettiğim
oyuncuların arasından kimileri 2018 Dünya Kupası elemeleri
sırasında da takımdaki yerini almıştı. Bazı istisnaları geride
bırakırsak, Niklas Süle ile başlayarak saydığım isimlerin hepsi 95
ve 97'lilerden oluşuyor. Takıma 2016'da dahil olan 1995'li Joshua
Kimmich'in bugün A takımın geleceğinin üzerine kurulacak oyuncu
seviyesinde olması ise 95 ve sonrası doğumluların takıma monte
edilmelerini kolaylaştıracak önemli bir jenerasyon detayı. 2018'i
hüsranla bitiren Almanya tam anlamıyla bir jenerasyonla 2020 Avrupa
Şampiyonası'na gelecek. Ancak bu takım geçiş sürecinde olduğu ve
ismini saydığım oyuncular henüz takıma adapte edilme sürecini
yaşadıkları için en verimli dönemlerini beklemek gerekecek. Bu
takımın Almanya ev sahipliğinde yapılacak EURO 2024 hedefiyle
kurulduğunu görmek için gözlük takmaya bile gerek yok.
AKDENİZ'DE ATILAN TEMELLER
Benzeri yapı oluşturma hamlelerini İspanya 2008'den önce ve şu
anda bu turnuvaya hazırlık sürecinde, Fransa ise hem 1998'den önce
hem de 2013'ten önce başlattı. Aklıma gelmişken bunun en iyi
örneklerinden biri de Afrika'da Gana. Appiah'lı, Essien'li yıllara
bir göz atmanız yeterli. Fakat mevcut Türkiye A Milli Takımı için
bunu söylemek biraz zor. Çünkü 97'li, 95'li, 2000'li oyuncuların
genç yaş kategorilerinde birlikte oynamışlıkları pek az. Ancak
tırmalama sonucunda jenerasyon yetiştirmeye ve geliştirmeye yakın
birkaç örnekten bahsedebiliriz Türkiye için. Fakat Serpil Hamdi
Tüzün'ün temellerini attığı Fatih Terim'in parlattığı genç takımın
1991 ve 1993'te Akdeniz Oyunları'nda kazandığı sırasıyla ikincilik
ve birincilikte yer alan oyunculardan, Ogün, Tugay, Hakan Şükür,
Ergün Penbe, Arif Erdem, Alpay, Abdullah, Rahim, Sergen, EURO 1996
kadrosundaydı. 1969 ile 1973'lü toplam dokuz oyuncu 20 yaşından
beri birlikte oynuyordu. Aynı kemik kadro üzerine kurulan ekip aynı
yaştaki oyuncularla EURO 2000'deki başarıyı elde etti. Ve bu ekibin
zirvesi elbetteki 2002 Dünya Kupası'ydı. Süreç içinde hocalar
değişse de, 10 yıldır birbiriyle oynama alışkanlığı bulunan oyuncu
ekibi bu melekelerinin sayesinde milli takım tarihine en yüksek
başarısını yaşattı.
DAĞILMAK İYİDİR
Türkiye benzerlerini 2005'teki 20 Yaş Altı Dünya Kupası ve yine
aynı yılda yapılan 17 Yaş Altı Dünya Kupası'ndan sonra tam
anlamıyla gerçekleştiremedi. Ama o takımlarda veya milli takım
havuzunda yer alan, Servet Çetin, Tuncay Şanlı, Volkan Demirel,
Arda Turan, Hamit Altıntop, Sabri Sarıoğlu gibi oyunculardan kurulu
milli takım, biraz da şansıyla, EURO 2008'de üçüncülüğü Rusya'yla
paylaştı. Daha sonraki yıllarda yaşanan turnuvalara gidememe
sorununun en büyük nedeninin EURO 2008'deki kemik ekibe, genç yaş
milli takımlarında yer alan yetenekli oyuncuların iyi monte
edilememesi olduğu hiç düşünülmedi. Uzun bir süre Almanya'da
yetişmiş genç oyuncuları A Milli Takım'a kazandırmak için efor
harcandı. Arada birkaç istisna var tabii. Fakat 2008'den sonraki
aksaklıklara karşın EURO 2016'ya ne kadar büyük bir şansla
gittiğimizi düşünürsek, o kadronun da başarıya ulaşmak için yüzde
100 bilinçli oluşturulmadığını söyleyebiliriz. Kadronun hem sahada
hem de saha dışında birbirinden kopukluğu, sonunda hüsrana ve
dağılmaya neden oldu.
Tek bir olay sonrası tek sıkımda dağılan un kurabiyesi
kıvamındaki takımın, 2016'dan bugüne baktığımızda tekrardan yeni
bir hamurla, yeni bir grup oyuncuyla yoğrulmaya başlandığını
söyleyebiliriz. Ancak yukarıdaki örneklere baktığımızda elimizde
bir jenerasyon olduğunu söyleyebilmek için seneler öncesine giderek
birbirleriyle oynadıkları milli takım turnuvalarına tek tek bakmak
lazım. Oyuncuları incelemeye ise bir sonraki turnuvada da
oynayabilecek olmalarına bakarak eleyip başlayabiliriz.
HENÜZ ELİMİZDE BİR JENERASYON YOK
En başta Burak Yılmaz ve Emre Belözoğlu bu takımdan
bahsedilecekse, var olan jenerasyonun parçası değiller. İkisinin de
yokluktan ve vefadan oynadıkları aşikâr. Kategori dışı bu iki
oyuncu dışında takımın direkt forveti olarak görülen, takımın olgun
oyuncusu konumundaki Cenk Tosun genç yaş gruplarında Almanya Milli
Takımı'ndaydı. 2009 yılında, Türkiye'nin 2-1 kazandığı UEFA 19 Yaş
Altı Şampiyonası'nda Almanya'nın golünü atan kişiydi Cenk Tosun. O
günkü milli takımdan bugünkü A takımda yer alan bir oyuncu bile ne
yazık ki yok. O kadroda yer alanlardan sadece Necip Uysal tüm iyi
niyetiyle ancak milli takım havuzunda yer alabiliyor.
Yazıyı fazla uzatmadan bugünkü kadroda yer alan oyuncuların genç
yaş gruplarındaki birlikteliklerine ve elde ettiklerine bakarsak,
yukarıda anlattıklarımın ışığında bu takımın temelinin kurulduğunu
söyleyebileceğimiz yılın 2012 olduğunu iddia edebiliriz. Çünkü,
mevcut kadrodaki oyuncuların genç yaşta uzun süreli bir kampla
birlikte bir arada oynama alışkanlığı kazanabildiği yegane büyük
turnuva 2013 yılındaki 20 yaş altı Dünya Kupası. Bugünkü Fransa,
kadrosunu 2013 yılında milli takımda yer alan oyuncuların üzerine
kuruyor. Pogba, Digne, Umtiti, Zouma, Areola, Thauvin bu turnuvada
dünya kupasını kazandıktan beş sene sonra Rusya'da dünya kupasını
kaldırıyordu. Şimdi bu jenerasyonu izliyor Fransa. Aynı turnuvada
yer alan Türkiye'den ise Okay ve Hakan Çalhanoğlu şu anda A takımda
yer alan iki oyuncu.
Sonraki yıllarda yapılan turnuvalara bakınca da 2015'teki 21 yaş
altı kadrosundan Kaan Ayhan, Kenan Karaman, Enes ve Okay'ın zaman
zaman farklı maçlarda eleme maçlarına çıktığını görüyoruz. Bir
arada oynamışlıkları bir elin parmağını geçen çok az. Cengiz Ünder
ise sahneye 19 yaş altı milli takımında çıkıyor 2015'te. O takımdan
onla aynı yolu izleyebilen iki isim var. Biri Merih, diğeri de
Berkay Özcan, ki Almanya doğumlu Özcan'ın henüz mevut A Milli
Takım'ın as oyuncusu olmadığını söylemek gerek. 2016'da yine
Cengiz, Yusuf, Merih ve Berkay'ın bir arada yer aldığı 19 yaş altı
milli takımlar mevcut. 2018'e gelindiğinde oluşturulan 19 yaş altı
milli takımında Abdülkadir, Güven ve Ahmed Kutucu bir arada yer
alıyor. Fakat tabii ki bu oyuncular sakatlıkları yokken takımın ana
parçaları olamadılar.
A Milli Takım'ın son iki resmi maçı İzlanda ve Andorra maçı
kadrosuna davet edilen oyuncuların alt yaş gruplarından geçişlerini
incelediğimizde, ne 1990'ların başında Akdeniz Olimpiyat
Oyunları'nda iki kere üst üste madalya kazanan oyuncu grubu gibi
küçük yaşa dayanan bir birliktelik var, ne de 2004'te dipten
2014'te zirveye yürüyen Almanya'nın yaşadığı değişimdeki gibi
çeşitli yaş gruplarından zaman ilerledikçe 5'er 5'er takıma katma
hamlesi var. O yüzden ben bu takıma ''jenerasyon'' diyemiyorum,
denmesini de henüz doğru bulmuyorum. Emre ve Burak'ı dışarıda
bırakırsak, bu takımın henüz sadece üç oyuncusu, Cenk, Ozan ve
Hakan 50 milli maça merdiven dayamış durumdalar. Milli olma sayısı
10'u bulmayan ise 12 oyuncu var. Bu sayılar arttıkça ancak sözü
edilen jenerasyon oluşturulabilir.
Jenerasyon, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın
şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri
olan insan topluluğunu anlatır. Bu takımın henüz birlikte tecrübe
ettikleri tek bir şey var o da bir tane Avrupa Şampiyonası ön
elemesi. Bu elemeyi başarıyla tamamlamış olmak bu kadroyu ''müthiş
bir jenerasyon'' yapmadığı gibi, katılacağı ilk büyük turnuva da
şampiyon adayı bir kadro yapmaz. Mevcut durum için yetenekli
ve yaşıt oyuncuların son iki sezonda farklı zamanlarda kulüplerinde
yüksek performans göstermiş olmalarının yarattığı şanslı bir dönem
diyebilirim.
2014 BELÇİKASI'YLA BENZERLİKLER
Ben Türkiye A Milli Takım'ın sahip olduğu mevcut kadroyu 2014
Dünya Kupası'ndaki Belçika'ya benzetiyorum. Elbette Michel
Sablon'un kurduğu, tüm federasyon ve kulüplerin ortak bir altyapı
kalkınmasına girişmesiyle benzeşen bir yeri yok. 2014 Dünya Kupası
öncesinde Belçika, 2012 Avrupa Şampiyonası'na eleme grubunda
Türkiye'nin gerisinde kalarak gidememişti. Fakat sonrasında hem
2014 yılındaki Dünya Kupası için hem hazırlanırken hem de
turnuvada, takımda Kompany, Van Buyten, Lombaerts gibi
tecrübelilerin yanında 22, 23, 21, 19 yaşındaki Bruyne, Hazard,
Origi, Lukaku gibi isimler vardı. Bu oyuncuların en büyük başarısı
ise eleme grubunu namağlup tamamlayarak kupaya gitmekti. Umutları
büyüktü Belçika'nın ancak takımın tecrübesi yetersizdi. İşte o
takımdaki genç ekip 2018 Dünya Kupası'nda dünya üçüncülüğüne
yürüdü. 2014'te Dünya Kupası'nın sürpriz ismi Kevin de Bruyne,
2018'de takımın oyun lideri, Eden Hazard ise Lille sonrasındaki
macerasında patlamasını yapmış ve dünya yıldızı olarak gelmişti.
Bugünkü Türkiye'yi 2014'teki Belçika'ya benzetmemin bir diğeri
nedeni ise, aynı şekilde kadroyu oluşturan oyuncuların
birbirlerinden farklı ve kendi ülkeleri dışındaki takımlarda
kariyer yapmaları.
Sözün özü eldeki kadroyu tanımlarken yanlışların yapıldığı ve bu
kadrodan beklenenlerin çok yükseltildiği kanısında olduğum için bir
futbol takımının jenerasyon olma süreçlerini detaylıca anlatmaya
çalıştım. EURO 2020 kuraları öncesinde bu kadrodan şahsi beklentim
24 takımın katıldığı turnuvada son sekiz takım arasına girebilmesi.
Daha fazlası sürpriz olur. Yaşanacak olumsuz bir durumda ise
takımdan ümidi kesmemek, yeniden kökten bir değişikliğe gitmeden
aynı kadroda sabrederek oyuncuları Euro 2024'te son dört arasına
girecek şekilde hazırlamak ve buna erişmek gerçekçi bir beklenti
olur.