JİTEM davasında beraat kararına mağdur yakınları tepkili

Ankara JİTEM davasında yargılanan tüm sanıklar için beraat kararı verilmesine, mağdur yakınları tepkili. Eren Baskın, “bu kararla babamı ikinci kez öldürdüler”, Begüm Erdoğan "kararı kesinlikle kabul etmiyoruz", Rumet Serhat, “Ben bu davayla değil, davasızlıkla, adaletsizlikle büyüdüm”, Leyla Yıldırım "dava sürecinde adil yargılama yapılmadı" diyor...

Abone ol

DUVAR - Ankara’da 1993-1996 yılları arasında zorla kaybedilen ya da infaz edilen 19 kişiyle ilgili 2011 yılında soruşturma başlatılmış ve bu soruşturma 19 Aralık 2013’te davaya dönüştürülmüştü. Altı yıldır devam eden ve kamuoyunda Ankara JİTEM davası olarak bilinen davanın son duruşması 13 Aralık Cuma günü yapıldı. Mahkeme heyeti delil yetersizliği gerekçesiyle tüm sanıkların beraatına hükmetti.

Aralarında Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın gibi isimlerin de bulunduğu sanıklar, “Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçuyla yargılanıyordu.

Mağdur yakınları mahkeme heyetinin beraat kararını tepkiyle karşılıyor. Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın, “Bu kararla babamı ikinci kez öldürdüler” diyor. Namık Erdoğan’ın kızı Begüm Erdoğan ise kararı kesinlikle kabul etmediklerini söylüyor. 'Kürt prensi' diye de bilinen avukat Medet Serhat’ın oğlu Rumet Serhat ise “Ben bu davayla değil, davasızlıkla, adaletsizlikle büyüdüm” diye konuşuyor. Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım da dava sürecinde adil yargılama yapılmadığını vurguluyor.

‘BEN BU DAVAYLA DEĞİL, BU DAVASIZLIKLA BÜYÜDÜM’

Rumet Serhat

Babası, avukat Medet Serhat öldürüldüğünde 16 yaşında olan Rumet Serhat, adaletsizlikle ve hukuksuzlukla büyüdüğünü söylüyor: “Bu dava ne bana, ne anne babasını kaybeden evlatlara ne de kocasını kaybeden kadınlara herhangi bir şey sağlayamazdı. Fakat şunu sağlardı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin geleceğini garanti altına alır ve ‘artık daha temiz bir devlet var, artık kirli cinayetler olmayacak’ derdi. Verilen cezalar toplumsal barışı devletin sağladığını gösterirdi. Benim umudum bu yöndeydi.”

Serhat, davaya bakan ilk mahkeme heyetinin detaylı bir soruşturma yürüttüğünü fakat sonrasında görevden alındığını belirtiyor: “İlk savcı iddianameyi çok sağlıklı bir şekilde sanki bugünü düşünerek oluşturmuştu. Yani delil yetersizliği sayılabilecek şeylerin her birinin üzerine gitmiş ve iddianameye onları katmıştı” diyor.

“Bizim mücadelemiz artık bir alışkanlık oldu” diye konuşan Serhat, kararı yüksek yargıya taşıyacaklarını söylüyor: “Adalet için değil, biz buradayız demek için mücadelemizi sürdüreceğiz. Tebligat aldıkları zaman huzurları kaçsın, yüzleri asılsın, söylensinler, o huzursuzluğu yaşasınlar. Zaten devlet size sahip çıkıyor, benim yapabileceğim hiçbir şey yok. Ama sadece o üç saniye için bir şekilde rahatsız olmanız, benim 25 yıldır çektiklerimin karşısında incir çekirdeğini doldurmaz ama o huzursuzluğu bilmek biraz olsun huzur verir. Belki sizin de vicdanınızın sızlayacağı umudunu yeşertir bende. Çocuklarınızın yüzüne bakarak başka çocukları yetim bıraktım diye vicdanınız sızlar belki.”

‘KARARI KABUL ETMİYORUZ’

Begüm Erdoğan

1994 yılında Ankara’da kaçırılıp öldürülen Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan’ın kızı Begüm Erdoğan, “Bu kararı kesinlikle kabul etmiyoruz” diyerek şöyle devam ediyor: “Mahkeme seyri, kararın bu sürece gideceğini gösteriyordu zaten bize. Ama tabii ki sonuçta acılı aileler olduğumuz için bu durumun sıkıntısını ve zorluğunu yaşadığımız için bir umut taşıyorduk, adaletin yerini bulması adına. Sonuna kadar dâvamızın peşindeyiz gidebileceğimiz son noktaya kadar gideceğiz.”

Erdoğan, delil yetersizliği gerekçesiyle verilen beraat kararı için “can yakıcı” diyor: “Sürecin başında bizim davayla ilgilenen savcı bey gerçekten çok ilgili biriydi. Üzerine gidiyordu konunun, tabii bu yaklaşımı dolayısıyla görevden alındı. Sonrasında da süreç bambaşka bir yolda ilerledi, bizim aleyhimize gelişti. Bu kadar somut delile rağmen kalkıp da hala bize bu cinayetlerle alakalı hiçbir delil bulamadığımız için sanıkların beraatına karar verdik denmesi can yakıcı. Bu karar, hiçbir şekilde adaletin olmadığını gösteriyor.”

‘BU SATIRLARI MEHMET AĞAR’IN ÇOCUKLARI OKUSUN İSTERİM’

Eren Baskın

Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın ise, davanın başladığı 2013 yılından bu güne hayatlarının nasıl değiştiğini şöyle anlatıyor: “2011 ve 2013 yılları arasında sadece babamın içinde bulunduğu Ankara faili meçhul cinayetler davası açılmadı, bununla birlikte başka faili meçhul davaları da açıldı. Bu acıların üzerine gidileceği ve faillerinin yargılanacağı ile ilgili olarak bize umutlar verildi. ‘Bunların failleri bellidir, yıllardır korunuyorlardı ama artık korunmayacaklar’ denildi. O zamanki siyasi ortam bunu gerektiriyordu. Altı yılın sonunda geldiğimiz noktada, bütün faili meçhul davalarında birer birer beraat kararları çıkmaya başladı. Çünkü siyasi hava değişti ve tamamen farklı bir yol aldılar. Bize vermiş oldukları bu ümidi yerle bir ettiler. Yani tabiri caizse bizi mahvettiler. Ümitlendirip birden böyle ortada bırakmaları bizi ikinci kez kırmıştır. Bu babamı, bizi ikinci kere öldürmeleri anlamına geliyor.”

Baskın, davanın son duruşmasında açıklanan savcı mülatası için “Savcı, sanık avukatıymışçasına bir mütalaa vererek beraat istedi” diyor.

“Hakim de sanki hiçbir şey olmamış gibi gözümüzün içine baka baka beraat kararı veriyor. Elinde bir kağıt, ‘Bir delil bulamadık, sanıkların hepsi hakkında beraat kararı verdik’ diyor. Yani altı yıllık mücadeleyi iki cümleye sığdırdılar ve sonra arkalarını dönüp kaçıp gittiler. Çünkü biliyorlar ki bizimle gözgöze gelemezler. Ben Mehmet Ağar’la Korkut Eken’le değil ama onların çocuklarıyla görüşmek isterdim. Bir gün onların onların çocuklarıyla oturayım, onların çocuklarına anlatayım diyeyim ki ‘bakın babanız böyle şeyler yaptı ama Türk yargısı bunları akladı.’ İsterdim ki bunları onlar da bilsinler, bizim çektiklerimizi görsünler. Ben bu söyleşiyi Mehmet Ağar’ın çocukları okusun çok isterim mesela.”

‘DAVA SANIKLARIN OLMADIĞI BOŞ SALONLARDA GÖRÜLDÜ’

Leyla Yıldırım

Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım, yargılamanın taraflı olduğunu ve bu sebeple beraat kararına şaşırmadığını vurguluyor:

“En başta faili meçhul cinayetler, siyasi nitelikli olmasına rağmen sıradan kriminal dava gibi ele alındı. İddianameler o doğrultuda hazırlandı. Mahkeme boyunca adil bir yargılama süreci yaşanmadı. Mehmet Eymür, Doğan Özkan ve Kutlu Savaş gibi tanıkların ifadeleri ve deliller yok sayıldı. Zaten dava, sanıkların olmadığı boş duruşma salonlarında görülüyordu. Sadece 26 yıl sonra bile hiçbir şeyin değişmemiş olması bizleri üzdü. Bulunduğumuz dönemde adaletin yerini bulacağını düşünmek saflık olurdu. Devlet belki de hiçbir zaman bu yapılanlardan sorumluyduk demeyecek. Sadece bizler unutturmayacağız.”