Joe Biden ve korkunun zaferi

Aslında Sanders’ın sosyal demokrasi olarak tanımlanabilecek politikalarının (adil bölüşüm, ücretsiz sağlık hizmeti, ücret dengesi, ekoloji politikaları gibi) özellikle korona virüsün yayılmasından doğrudan sorumlu olmasına karşın virüs ile mücadelede açıkça başarısız olan küresel kapitalizme karşı güçlü bir başlangıç ve mevzi sağlaması mümkündü.

Abone ol

Sina Güneş

Demokrat Parti aday belirleme seçimlerinde ilk yarı geride kalırken, Cumhuriyetçi Parti adayının yeniden Donald Trump olacağı kesinleşti. Trump’ın karşısına çıkarılacak Demokrat Parti adayının, aday olmak için toplam delege sayısı olan 3 bin 979 delegeden en az bin 991'ini kazanması gerekiyor. Joe Biden an itibariyle bin 155 delege toplarken Bernie Sanders ise 860 delege kazanmış durumda. Sanders’ın matematiksel olarak şansı devam etmesine karşın Biden’ın adaylığına kesin gözüyle bakılıyor.

Bunda müesses nizam ve medyasının Sanders dışında kim olursa yaklaşımı, Elizabeth Warren hariç yarışı bırakan bütün adayların, muhalif görününler dâhil, Biden’ı desteklemesi, ABD’nin eski başkanı Barack Obama ve Demokrat Parti elitlerinin Biden’a arka çıkmasının da etkili olduğunu belirtmek gerekiyor. Yine de en büyük etkinin seçim süreci boyunca Donald Trump’a karşı Biden’ın kazanabileceğinden çok Sanders’ın kazanamayacağı propagandasının etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

KORKU İKLİMİ

Demokrat Parti aday belirleme seçimlerinde iki farklı korku iklimden söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki parti elitleri ve yandaş medyasının bilinçli olarak empoze ettiği ve Trump üzerinden şekillenen bir korkudur. Trump’un azil süreci ile belirginleşen bu korku, Trump başkanlığında geçecek yeni bir dört yılın ABD devlet yapısı ve toplumu için bir çöküş olacağı dolayısıyla seçimin politika seçiminden ziyade Trump’a karşı bir mücadele olacağı savıdır. Bunun için de sadece Demokrat Parti ve onun temsil ettiği kitlelerin oylarının yetmeyeceği, Cumhuriyetçi seçmenlerinde onay vereceği bir adayın belirlenmesi gerektiği dolayısıyla ille bir program hazırlanacaksa bu doğrultuda bir aday ve programın belirlenmesi gerektiği düşüncesi egemen kılınmaya çalışıldı.

Biden’ın bu korku ikliminde doğru aday olduğu yönündeki şüpheler, kişisel eksiklikleri ve ilk üç seçim yerindeki başarısızlıkları ile giderek güçlense de Güney Carolina gösterdiği başarı sonrasında duruldu . İlk Süper Salı öncesi özellikle Obama ve Demokrat Parti elitlerinin olaya müdahil olması ve bunun sonucunda diğer adayların Biden lehine seçimlerden çekilmesi ile de son buldu. Biden’ın yaratılan bu korku ikliminin kurtarıcısı olarak sunulması bu şekilde gerçekleşti.

Bir diğer korku iklimi ise aslında sonradan şekillendi demek yanlış olmaz. Bu korku kurgusu ise Sanders’ın ilk üç seçimde gösterdiği başarı ve yapılan anketlerde önde gitmesi ile yaratıldı. Seçimleri Trump karşıtlığı üzerinden şekillendirme çabaları Sanders’ın politika merkezli seçim başarısının gölgesinde kalması bir hedef sapmasına neden oldu. Her ne kadar yapılan anketlerin ezici çoğunluğunda (70 anketin 65’inde) olası bir Sanders&Trump seçimini Sanders’ın kazanacağı görülse de Sanders’ın halkçı politikalarının mevcut sermaye ve çıkar ilişkilerini hedef alması Sanders’ı müesses nizam için en az Trump kadar tehlikeli bir konuma soktu. Böylece zaten ana akım medyada taraftarı olması beklenmeyen Sanders’a karşı güçlü bir kara propaganda girişildi.

SANDERS'IN BAŞARISIZLIĞI

Sanders, 78 yıllık yaşamının neredeyse 60 yılında doğrudan siyaset içinde olması ve yaklaşık 40 yıldır sistem içinde siyaset yapmasına karşın bir siyasetçiden çok politikacı olması ya da olmayı tercih etmesi seçim başarıları kadar başarısızlıklarının da nedeni gibi görünüyor. Siyaseti kişisel mücadele alanı olarak görmemesi, rakiplerinden çok rakiplerinin politikaları üzerinden siyaset yapması ve onları ne olursa olsun Trump karşısında doğal müttefik olarak kodlaması rakiplerinden gelebilecek darbeleri ve siyasi oyunları görememesine sebep oldu denebilir. Başlangıçta birbirilerine acımasızca saldıran hatta hareket eden merkez ve muhafazakâr adayların Obama ve parti elitlerince önce perde arkasında sonrasında da alenen karşısında konumlanmasına ve verdikleri sözleri çiğnemelerine karşın onları doğrudan karşısına alarak taraftar ve sempatizanlarını konsolide etmek yerine politikalarını anlatmaya ve halkı ikna etmeye çalıştı.

Aday adayları içinde bulunan ve kendilerini muhalif olarak tanımlayan kişileri vaatler ve perde arkası anlaşmalarla yanına çekmemesi ya da çekememesi, bu kişilerinde ilginç bir şekilde başından beri karşı durdukları Biden’ı desteklemesine sebep oldu.

Kendisine karşı yapılan tüm kara propaganda, saldırı ve hakaretlere benzer sertlikte bir karşılık vermediği gibi, sineye çekti ve bu konudaki soruları da çoğu zaman kişisel değerlendirmelerle politika yapmadığını söyleyerek cevapsız bıraktı. Sosyal medyada rakiplerine saldıran taraftarlarını trolleştirme yerine onlar adına özür diledi. Kampanyasında doğrudan rakiplerini hedef alan yayınlar yapan çalışanlarla yollarını ayırdı. Rakiplerinin alenen söylediği yalanları, attığı iftiraları ya da karıştıkları yolsuzlukları görünür kılmak yerine değerlendirmeyi medya ve halka bıraktı.

Kısacası sonuç henüz belli olmamakla beraber Sanders, çağın siyaseti ve siyasi yöntemleri ile politika yapmamayı tercih ederek geneli oluşturan çağın insanına ulaşama ihtimalini zayıflattı.

SANDERS'IN BAŞARISI

Sanders’ın kapitalizmin merkezi Amerika’da tüm saldırılara karşın güçlü bir halk hareketi ve şimdiden bu harekete önderlik yapabilecek (Alexandria Ocasio-Cortez, Nina Turner, Rashida Tlaib gibi) kişileri bir araya getirebilmesi başlı başına bir başarı olarak görülebilir. Bunun yanında çıkar ilişkileri temelinde şekillenen mevcut siyasetin kurallarına göre davranmaması ve etik değer üzerinden mücadelesine devam etmesi her ne kadar mevcut siyaset içinde başarı olarak tanımlanmasa da ideolojik bağlamda başarı olarak tanımlamak gerekir.

Sonuç olarak denebilir ki Sanders’ın başarı ve başarısızlığı yorumlayanın durduğu yere göre değişim göstermektedir.

Sanders’ın yaşı ve adaylık seçimlerinde bulunduğu durum göz önünde alındığında bir daha böylesi bir seçim sürecinde bulunması ya da ABD başkanı olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu bağlamda seçimi kişisel bir kazanıma dönüştürmek yerine siyasal mücadelesinden ve karakterinden taviz vermeden mücadelesini sürdürmesi takdire şayan bir davranış olarak siyasal tarihe geçecek cinstendir.

SONUÇ

Aslında Sanders’ın sosyal demokrasi olarak tanımlanabilecek politikalarının (adil bölüşüm, ücretsiz sağlık hizmeti, ücret dengesi, ekoloji politikaları gibi) özellikle korona virüsün yayılmasından doğrudan sorumlu olmasına karşın virüs ile mücadelede açıkça başarısız olan küresel kapitalizme karşı güçlü bir başlangıç ve mevzi sağlaması mümkündü. Ancak an itibariyle yapılan kara propagandaların işi yaradığı ve müesses nizamın halka karşı yeni bir zafer kazanmaya çok yakın olduğu söylenebilir. Amerikan halkının ise hem Trump’tan hem kendilerinden görünen ikiyüzlü siyasetçilerden kurtulma hem de kapitalizmi dizginleme fırsatını kaçırdığı ve yaratılan korku iklimine teslim olduğu görülüyor.

İçinde insanın bulunduğu hiçbir denklemde kesinlikten söz edilemeyeceği gibi seçim sonucunun da henüz kesinleşmediğini ama Sanders’ın kazanmasının çok büyük sürpriz olacağını belirtmek gerekir.

Korona virüsün gösterdiği politik bir durum varsa, o da kimsenin sistemin bu kadar kırılgan olduğunu tahmin edememesidir. Sanders henüz bunu başaramamışsa da Trump’ın krizi iyi yönetemediği, Biden’ın politikaları ile Trump’tan farklı olmadığı bir süreçten başarı ile çıkma ihtimali hala mümkün. Sanders bir sürpriz ile bu korku iklimini yıkabilecek mi bekleyip göreceğiz.