Joker: İkili Delilik... Bölünme mi dağılma mı?

Sinemalarda izleyiciyle buluşan "Joker: İkili Delilik", sadece kişilik bölünmelerini değil, aynı zamanda kırık bir hayalin güzelliğiyle dağılmayı da sunuyor.

Abone ol

*Yazı spoiler içermektedir. 

Türkiye'de 4 Ekim tarihinde vizyona giren yeni devam filmi "Joker: İkili Delilik", tarih boyunca yayınlanmış tüm Joker karakterlerinin geleneklerini harmanlıyor. Arthur Fleck ve onun Joker’i (yeniden Joaquin Phoenix tarafından canlandırılıyor), bölünmüş kimlikleriyle mücadele ediyor.

"Joker: İkili Delilik", önceki filmin olaylarından iki yıl sonrasına götürüyor seyirciyi. Fleck, beş kişiyi öldürdükten sonra (ki herkes 5 kişi olduğunu bilmektedir ama gerçek rakam 6’dır) Arkham Eyalet Hastanesi’nde bir hastadır ve burada Lee Quinzel/Harley Quinn (Lady Gaga tarafından canlandırılıyor) ile tanışır. Lee Quinzel yani DC evreninden daha önce tanıdığımız Harley Quinn, Arthur’un Joker kimliğine delicisine takıntılı, bağımlı bir aşıktır ve Arthur’un Joker kimliğinden çıkmadan, sadece Joker olarak kalmasını ister.

Filmin finali DC evreninde Joker’e farklı gözle bakmamızı sağlamasıyla birlikte, Harley Quinn karakteri ve şimdiye kadar bildiğimiz Joker ile olan ilişkisini de beklenmedik bir hikayeye sapmasıyla seyirciyi başka ufuklara yönlendiriyor. Öyle ki daha önce bildiğimiz ve bu filmde de yer alan Joker’in aşığı Harley Quinn, gelebilecek devam filmlerinde şimdiye kadar bildiğimiz Joker’in annesi… Evet, izlemeyenler için ya da DC evrenine çok da hakim olmayanlar için karışık bir durum.

Harley Quinn, daha önce tanıdığımız palyaçoya ve önemli bir psikoloğa dönüşmese de, Joker’e olan takıntısının beyaz perdeye yansıyışı kendisinin de nasıl da Joker’e dönüşebilecek bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Arthur ise Lee Quinzel’in/Harley Quinn’in aşkına karşılık Joker olmak istemektedir ancak o ilk filmde tanıdığımız Joker haline tam anlamıyla bürünemez, o karaktere tam anlamıyla geçiş yapamaz.

SEYİRCİYE OYNANAN BİR OYUN

Her iyi film gibi "Joker: İkili Delilik" de seyirciye oynanan bir oyundur. Bu oyunun belki de iyi oyun olması için en harika sürpriz gerçekleşir ve Arthur filmin sonunda "Joker yok" der. Arthur, "sadece Arthur var" dedikten sonra, kendisini şimdiye kadar hayatta tutan Harley Quinn’i de kaybetmesiyle yalnızlığa bürünen ve sadece ölümü isteyen Arthur’un var olduğunu doğrular; sadece Arthur vardır. "Joker: İkili Delilik", sadece kişilik bölünmelerini değil, aynı zamanda kırık bir hayalin güzelliğiyle dağılmayı da (bölünmeyi de) bize sunar.

Joker’in ait olduğu kültürel kalıp, yüzyılı aşkın bir süredir insanların ama özellikle erkeklerin sinirli hallerine, şiddetli ve istemsiz kahkahaya, irade ve benlik duygusunun kaybına olan ilgiyle bağlantılıdır. Çift kimlik, bölünmüş bilinç ve çifte anlamlar; 1940'lardan bu yana Joker hikayelerinin temel unsurları olmuştur.

2008 yapımı gişe rekorları kıran "The Dark Knight" filminde (Heath Ledger'ın Joker’i), Joker, farklı köken hikayeleri sunar. Yakın dönemdeki "Three Jokers" (Üç Joker) çizgi roman serisinde de karakter, çoklu bir kimlik olarak sunulur. 2007 yayınlanan "The Clown at Midnight" (Gece Yarısındaki Palyaço) Batman çizgi romanında Joker, kendini "bir krupiyenin kart dağıtması gibi" farklı benliklere kendi isteğiyle geçen bir psikopattır.

KOLEKTİF BİR DELİLİK

"Joker: İkili Delilik"te ise, film boyunca ana karakterin gelecekte dönüşebileceği Jokerlerin çözülüşünü izlerken, toplumsal yanılsamaların güzelleştirebildiği kadar sömürebildiği bir hikayeyi tüketiyoruz. Yönetmen Todd Phillips’in, Broadway şovlarını aratmayacak müzikallerin canlandığı bir müzik kutusu içine soktuğu Arthur’un Joker’i, bir türlü gerçeğe dönüşemeyen, fanteziler şeklinde beliren bir kolektif hayal, kolektif sanrı ve hakkını verirsek kolektif bir deliliktir. Joker, geçmişten gelen bir bütünün parçasıdır ama aynı zamanda hem vardır hem de yoktur. "Joker: İkili Delilik", aslında çifte değil, parça parça olmuş karakter halini sunarken bu çöküşten bir palyaçodan keyif alır gibi keyif almamızı sağlar.

İyi seyirler…