Kaboğlu: OHAL Komisyonu Anayasa'yı sürekli reddeden bir kuruma dönüştü

OHAL Komisyonu 6. yılına girerken Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu değerlendirdi: "Komisyon, 6 yıldır hak arama yolunu kilitlemenin ötesinde adeta Anayasa’yı sürekli olarak reddeden bir kuruma dönüştü."

Abone ol

DUVAR - 15 Temmuz darbe girişiminin ardından KHK ile görevlerinden ihraç edilenlerin işlerine iade edilip edilmeme kararını vermek üzere kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK) 6. yılına giriyor. Komisyon hakkında konuşan CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu “Komisyon, 6 yıldır hak arama yolunu kilitlemenin ötesinde adeta Anayasa’yı sürekli olarak reddeden bir kuruma dönüştü” dedi.

OHAL KHK’LERİ TEK KİŞİ YÖNETİMİNE YOL HAZIRLIĞI

15 Temmuz darbe girişimi sonrası 20 Temmuz’da üç ay için ilan edilen OHAL, 19 Temmuz 2018’de sona erdi. Bu süreçte 37 OHAL KHK’si yürürlüğe konuldu. Anayasal olarak konu, zaman ve amaç bakımından “olağanüstü hali gerektiren durumlar” ile ilgili olması gereken OHAL’in, kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) amacı dışında uygulandığını belirten Kaboğlu, “OHAL ile ilgili olmayan alanlarda, olağan hukuk düzenine ilişkin köklü değişiklikler için de araç olarak kullanıldı” dedi.

'SINIRSIZ YAPTIRIMLAR VE LEKELENMEME HAKKI İHLALİ'

Evrensel'den Şerif Karataş'a konuşan Kaboğlu yaşanan mağduriyetle ilgili şunları söyledi: “OHAL KHK’leri ile; 125 bin 678’i kamu görevinden çıkarma, toplam 131 bin 922 tedbir işlemi gerçekleştirildi. KHK’zedelerin pasaportlarına da el konuldu, başka işlerde çalışmaları engellendi. Hak ihlallerini sürekli kılacak şekilde, mahkemeye erişim ve savunma hakları ellerinden alındı. Mağdurların isimleri OHAL KHK ek listelerine eklenerek Resmi Gazete’de yayımlandı ve yasalaştı. Adeta bir vesika gibi gelecek kuşaklar nezdinde insanların şeref ve itibarı hiçe sayılarak; hakkında mahkumiyet kurulamamasına rağmen lekelenmişler ve haksız isnatlara maruz kalmışlardır.”

ÇİFT MAAŞ GARANTİLİ BÜROKRAT ÜYELER

Kaboğlu, 'OHALİİK'nin yapısına dair ise şunları söyledi: “OHALİİK faaliyet raporunu incelediğimizde, komisyon üyelerinin kimler olduğunu da görmekteyiz. Mahkeme kararlarını ve Anayasa Mahkemesini yok sayan komisyon üyelerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığından atanan üyelerinin olduğu görülmektedir. Adeta bir mahkeme gibi çalışan kurumun üyelerinin kimler olacağı konusunda bir standart olmadığı gibi atanan üyelerin nitelikleri de göz ardı edilmiştir. Ayrıca bu üyelere çifte maaş garantisi sağlanmış ve verdikleri kararlara ilişkin sorumluluktan muaf tutulmuşlardır.”

RET YANITI İÇİN YILLARCA BEKLETİLME

Komisyonun internet sitesinde 31 Aralık 2021 tarihinde toplam başvuru sayısının 126 bin 783 olduğunu duyurduğunu belirten Kaboğlu, “Hakkında karar verilen başvuru sayısı 120 bin 703 iken, halen incelemesi süren başvuru sayısı 6 bin 80’dir. Kararların 16 bin 60’ı kabul, 104 bin 643’ü ise ret yönünde olup, kabul kararlarının 61’i kapatılan kuruluşların açılmasına ilişkindir. İncelenen dosyaların yaklaşık yüzde 13’ü olumlu sonuçlanmıştır. Yani yapılan başvuruların yaklaşık yüzde 87’si gibi büyük bir oranda olumsuz neticelenmiştir” dedi.

'KURULUŞ AMACINA AYKIRI BİR UYGULAMA'

Mahkemeye erişim haklarından yoksun bırakılan bu kişiler için tek başvuru yolu olarak OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu oluşturulduğunu hatırlatan Kaboğlu, şöyle devam etti: “22 Şubat 2017’de dönemin başbakanı Komisyonun 'birkaç haftaya uygulamaya geçeceğini' belirtti. İki yıl süre faaliyet göstermesi öngörülen Komisyonun görev süresi, her yıl birer yıl uzatıldığı halde, 6’ncı yılına girerken Komisyon çalışmalarını tamamlayamadı. Hakkında hiçbir soruşturma veya kovuşturma olmayan ya da takipsizlik veya beraat kararı verilen on binlerce mağdur, ret yanıtı aldı. Adları, KHK ek listelerinde yer alan kişilerden mahkeme önünde aklanmış olanların bile, kamu görevine hangi gerekçelerle iade edilmediklerinin ve OHAL Komisyonunun kararlarını hangi ölçütlere göre aldığı anlaşılamamaktadır.”

'ADİL YARGILANMA TAMAMEN ORTADAN KALDIRILDI'

Kaboğlu, uygulamaya bakıldığında, Komisyonun, bir süzgeç olma görevinin tam tersine; bir kilitleme ve yargı yolunu kapatma aracına, dahası, fiili bir cezalandırma merciine dönüştüğüne dikkat çekti. Kaboğlu, “Komisyon aracılığıyla mağdurlar, mahkemeye erişim hakkından mahrum bırakıldığı gibi, onlarla yüzleşmekten de kaçınılmaktadır. Mağdurlar, memnu kılındığı haklarına ilişkin karar verecek olan Komisyon önünde tek bir söz dahi söyleyememektedirler. Komisyon kararında, iltisakta bulunulduğu iddiasıyla iade talebi reddedilebilmektedir. Doğal hakim ilkesine aykırı şekilde kurulmuş olan ve hukuki olmayan bir tanım üzerinden karar veren Komisyon, yargıya başvuruyu engellemektedir” diye konuştu.

'ANAYASAL DÜZEN ASKIYA ALINDI'

Barış Akademisyenlerinin, OHAL araçsallaştırılarak OHAL KHK’leri ile üniversitelerden uzaklaştırıldığını hatırlatan Kaboğlu şunları söyledi: “Uzaklaştırma kararlarına gerekçe olarak ileri sürülen 'Barış İçin Akademisyenleri Bildirisi'nin, Anayasa Mahkemesinin 25 Ağustos 2019 tarihli Füsun Üstel ve diğerleri kararı ile ifade özgürlüğü kapsamında yer aldı. AYM kararı sonrasında Barış Akademisyenleri davaları beraat kararları ile sonuçlandı. Fakat kamuoyuna da yansıdığı üzere Barış Akademisyenlerine yönelik olarak OHALİİK kararlarını, AYM kararından iki yıldan fazla zaman geçtikten sonra 2021 Ekim itibarıyla ret yönünde vermiştir. Ne ki; Anayasa Mahkemesinin karar verdiği bu konuda dahi OHALİİK olumsuz yönde kararları gerekçesiz olarak açıklayabilmektedir. OHALİİK’in AYM ve ceza mahkemeleri kararlarına karşın vermiş olduğu ret kararları, Anayasa 153’üncü maddesinin altıncı fıkrasının açık ihlalidir. OHALİİK, Anayasa dışı, fiili (de facto) bir kuruluşa bir tür gaz odasına dönüşmüş bulunmaktadır. Suçlu da olsa, 'Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz' kuralı gereği herkes adil yargılanma hakkına sahiptir. Ne var ki, Ağır Ceza Mahkemeleri ve AYM tarafından verilmiş olan aklama kararlarına karşın, OHALİİK, Barış Akademisyenlerinin başvurularını reddetmek suretiyle, komisyon, yargı kararlarının gereklerine aykırı davranışla, anayasa madde 138 ve  153’ü ihlal ile anayasal düzeni askıya alabilmektedir."

OHAL SONRASI YASAKLAR

Kaboğlu’nun dikkat çektiği OHAL sonrası KHK ile bile öngörülmeyen yasaklara ilişkin değerlendirmesi şöyle oldu: “7145 sayılı Yasa ile mağdurlar iade kararı alınsa dahi tazminat talep edilmesi yasaklanmıştır. 7194 sayılı Yasa ile hukuksuz işlemlere getirilen muafiyet 'kamu görevinden çıkarılmış olan kişilerden, adli veya idari soruşturma veya kovuşturması devam edenlerin sosyal güvenlik haklarına ilişkin başvuruları hakkında 31/10/2019 tarihine kadar karar alan, bu kararları yerine getiren veya işlem yapmayan kamu görevlilerinin bu karar ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.' (5.12.19 ta.)
7075 sayılı OHALİK Kanunu’nun 2. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “… ilave tedbirler …” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih 2018/74 esas ve 2019/92 karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, ek tedbirlerin, her zaman için asıl tedbirin zorunlu bir sonucu olmadığını bu sebeple de ayrıca bir başvuru imkanının olması ve bu tedbirlerin de hukuka uygunluk denetiminin yapılabilmesi gerekliliğini belirtmiştir. KHK’zedelerin maruz kaldıkları ilave tedbirlere karşı, dört yıldır hukuki bir başvuru yolu sağlanmamıştır.”  

Fiili yasak ve yaptırımlara ilişkin Kaboğlu, ”Yasaklı T.C. uyarısı ile bankaya havale edilen paranın verilmemesi, Avukatlık yasaktı, Eylül 2020 tarihinde AYM bu konuda karar verene kadar. Toplantı, gösteri yürüyüşü ve buluşma, silahsız güvenlik personeli olabilmek, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı olabilmek, KHK ile yasaklanmamış konularda ama her gün KHK’lilerin karşılaştığı onlarca yasak. OHAL sona erdi; beraat kararları verildi; ne var ki, yaptırımlar, gelecek kuşaklara aktarılmış bir biçimde devam etmektedir” dedi.

'DEVLETİN VARLIĞI SORGULAYAN BİR ANAYASA DIŞI KURUM'

Kaboğlu son olarak şunları dedi: “OHALİİK, başta Anayasa madde 2 (hukuk devleti) , 6 (egemenlik yetkisi),  11 (Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü, 36 (adil yargılanma hakkı) ve 37 (kanuni hakim güvencesi), 40 (Temel hak ve hürriyetlerin korunması), 138 (kanunsuz emir) ve 153 (AYM kararlarının bağlayıcılığı) gelmek üzere ihlal ve sorumluluklar zincirini beraberinde getirmektedir. Bir başvuru yolu olarak öngörülen OHALİİK,  6 yıldır hak arama yolunu kilitlemenin ötesinde adeta Anayasa’yı sürekli olarak reddeden bir kuruma dönüşmüştür.”