Kadın mücadelesi ile fark edilir hale gelen imtiyazlar: 'Benim ilk fark ettiğim…'

Ataerkil çağın geçmişi uzun yıllara dayanıyor. Zaman içinde kanıksanmış, sorgulanamaz hale gelen imtiyazlar kadın hareketinin ivme kazanmasıyla fark edilir hale geldi. İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, HDP Milletvekili Tayip Temel ve CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e zaman içinde fark edilir hale gelen bu imtiyazları sorduk.

Abone ol

DUVAR - Uzun bir geçmişi olan ataerkinin yıllar içinde sağlamış olduğu düzenin avantajlı yanının en çok da erkekler için olduğu biliniyor. Zaman içinde doğal bir hakmış gibi sahiplenilen imtiyazlar, kadın hareketinin sesini yükseltmesi, ivme kazanması ile sorgulanır hale gelebildi. Bugüne değin sorgulanması dahi akla gelmeyen imtiyazların feminizmle anlatılmaya başlanması ataerkinin kimi alışkanlıklarını değiştirmesini zorunlu kılıyor.

Kanıksanmış bu imtiyazları, hangi ayrıcalıkların fark edildiğini İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, HDP Milletvekili Tayip Temel ve CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e sorduk.

‘HAYATIM BOYUNCA ATAERKİNİN BAKIŞ AÇISINA SAHİP OLMADIM’

İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, Türkiye’deki kadın hakları sorununun aslında erkek sorunu olduğunu belirterek sözlerine başladı ve bugüne değin kendisini imtiyazlı hissetmediğini, ataerkil kodlarla hayatı görmediğini ifade etti.

“Hayatım boyunca ataerkinin bakış açısına sahip olmadım ve hiçbir zaman konuyu böyle değerlendirmedim. Bunu kendim için de övünç sayarım. Hiçbir zaman o imtiyaz içinde olmadım. Çünkü böyle bir ayrıcalık olduğuna inanmadım. Sadece şunu söyleyebilirim: Kadın avukat olmak hâlâ çok zor. Bunun bir sorun olması da bizim için utanç vesilesi. Konuştuğumuz, bahsettiğiniz sorgulamayı yapamadığımızın göstergesi."

"Geriye dönüp baktığımızda, evrensel kabule ulaşmış pek çok hakkın Türkiye’de kullanılamıyor olmasının tek sebebi itiraf etmeliyiz ki erkeklerdir. Kadınların geriye gidiş yönünde herhangi bir pratiği -bazı ideolojik nedenler dışında- söz konusu olmamıştır. Ben her erkeğin kadın hakları ile ilgili olarak yapacağı mücadelenin çok değerli olduğuna inanıyorum. Erkekler yüz yıllara dayanan ve doğal sayılan kimi haklarını sorgulamadığı sürece biz bu sorunu halledemeyeceğiz. Bunu ne pahasına olursa olsun yapabilmeliyiz.”

'1990’LI YILLARDAN SONRA KANIKSADIĞIM AYRIMCILIĞI FARK ETTİM’

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, “Doğduğumuz evden okuduğumuz okula, çalıştığımız fabrikaya kadınlara karşı hepsinde kanıksanmış bir ayrımcılık vardı” diyor. Paylan, kendisinin de bir dönem fark etmediği, kanıksadığı şeyler olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

“Ben 1990’lı yıllardan sonra daha da doğrusu kadın hareketiyle tanıştıktan sonra ve özellikle de HDP’ye girdikten sonra daha önce ne kadar büyük ayrımcılığın içinde olduğumuzu ve tüm bu davranışları kanıksadığımızı fark ettim. Kadın özgürlük mücadelesi sayesinde bu farkındalıklarım arttı. Hâlâ da kendimi bu konuda yeterli görmüyorum. Elimden geldiğince hayatın bize sunduğu ayrıcalıklardan gönüllü bir şekilde feragat etmeye çalışıyorum.”

“Erkek dünyaları yaşıyorduk ve o dünyada tabii ki o dünyaya ait dil hakimiyeti kurulmuş durumdaydı. Ortak bir yaşama geçtikten sonra kullandığımız dil de, ataerkil yaşama ait davranışlarımız da temizlendi. Birçok erkek bu konularda evrim geçiriyor.”

“Erkekler olarak çok daha özgürüz. Örneğin sokağa çıktığımızda, gece bir yere gittiğimizde… Kadınlar kadar otokontrol yapmıyoruz. Hayat ataerkil bir şekilde akmaya devam ediyor. Buna rağmen kadınların çağı olduğunu düşünüyorum.”

‘BU BİR SÜREÇ VE ÇOĞUMUZ ÜZERİNDE OLUMLU ETKİLER BIRAKIYOR’

CHP İstanbul Milletvekili ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Dr. Ali Şeker, kadın hareketinin partiler üzerinde henüz istenilen anlamda olumlu etkisinin görülmediğini ifade ediyor:

“Pek çok alanda olduğu gibi siyasette de kadın hareketi öncü bir rol almaya başladı. Bu konuda kadınların öne çıkışı siyasete olumlu manada bir yön çizmeye başladı ama gerek partimizde gerek diğer partilerde henüz siyasete yeterli düzeyde etkisi oldu diyemem. Yine de bir mücadelenin görünür olması bir şeylerin de başarılacağının bugünden işareti.”

Şeker, “Benim üzerimde de etkisi oldu” diyor. “Bu bir süreç ve çoğumuz üzerinde olumlu etkiler bırakıyor. Kanıksadığımız bazı konuları zaman içinde kanıksamamız gerektiğini gördük.”

‘İSLAMİ KESİMİN ERKEKLERİNİ MEDENİLEŞTİRECEK İKİ KONU VAR’

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, erkek egemen kültür içinde yetişmiş olmanın insan zihnini şekillendiren taraflarının olduğuna dikkat çektikten sonra kendisinin feminizmle tanıştıktan sonraki değişimini şu sözlerle paylaşıyor:

“En çok konuşma dilindeki alışkanlıklarımızı fark ettim. Bazı şeyleri konuşuyoruz, ne var ki bunda falan diyoruz. Kadın mücadelesi ilk olarak erkeklere istedikleri gibi konuşamayacaklarını hatırlattı. Kişisel anlamda bu dilden çekinmem gerektiğini, dilime bir çeki düzen vermem gerektiğini hissettim. Benim en çok hissettiğim şey buydu.”

“Mesela panelde, toplantıda ‘Bayanlardan yok mu soru soracak’ diyordum. ‘Bayan değil, kadın deyin öncelikle’ diye hatırlatıldı. Erkekler, kadınlara diledikleri gibi hitap etme imtiyazına sahipler. Kuran meallerine bile rahatlıkla bu sözcüklerin sokulduğunu gördüm. Kendi kendime bu dilden vazgeçmeye başladım.”

Eliaçık, daha çok İslami kesimlere hitap eden birisi olduğunu hatırlatarak şunları söylüyor:

“İslami kesimlerin erkeklerini terbiye edecek, hizaya çekecek, medenileştirecek, insani gelişimlerini sağlayacak iki konu var: Biri feminizm, diğeri LGBTİ hareketi. Bu iki sınavı atlatabilirlerse insani gelişmişliklerini tamamlayabileceklerini düşünüyorum. Ancak feminist itirazla, LGBTİ itirazla karşılaştıklarında sarsılabilirler. Benim böyle çok anlarım oldu. Bize verilen toplumsal imtiyazları nasıl hoyratça kullandığımızı fark etmeden insanlaşma sürecimizi tamamlayamayız. Çünkü kendimizi başka bir mahluk gibi görüyoruz.”

‘ŞİŞİRİLMİŞ EGOYLA HAYATA KARIŞIYORUZ’

“Kelimeler insan zihninin yansımalarıdır. Hanım, eş, karı, bayan, kadın, hatun… Bu kelimelerden hangisini kullanıyorsanız ona göre de kadına olan bakışınız beliriyor. Kuran-ı Kerim’i Türkçe mealine çevirdiğim için orada geçen kadın kelimelerini neye çevireceğiz diye düşünmüştüm. Arapçada ‘zevç' kelimesi geçiyor ama hatun mu diyeceğiz, karı mı diyeceğiz, eş mi diyeceğiz? Ben hep ‘eş’ diye çevirdim.”

“Mesela arkadaşlarla toplanıyorsunuz. Erkekler gerile gerile oturur, sohbet eder, kadınlar tabi olarak ortalıkta dolaşmak, mutfağa gitmek, çay getirmek durumundalar. Kadınlardan biri ‘biz niye yapıyoruz bu işleri’ dediği zaman ‘Ne saygısız, şuna bak, falan’ denir, garipsenir. Erkekler; gerek evlilikte, gerek cemiyet hayatında baş köşeye oturma hakkını elde etmiş durumda.”

“Erkeklere sünnet olurken kral elbisesi giydirilir. Davulla zurnayla ‘sen erkeksin’ denilir. Benim oğlum ‘paşa’ olacak diye diye büyütülür. O erkekler de şişirilmiş egoyla hayata karışıyorlar. O şişirilmiş egoyla ‘Bu kendiliğinden hak bana nereden geliyor?’, ‘Niye baş köşeye oturuyorum?’, ‘Niye ben çay getirmiyorum?’ diye düşünmüyor. Feminist itirazla bu fark ediliyor.”

‘KADINLAR YERİNE KARAR VERME HAKKINI İNSAN KENDİNDE BULUYORDU’

HDP Milletvekili Tayip Temel’e, günlük hayat içinde hangi imtiyazları kendinizde ya da çevrenizde fark ettiniz diye sorduğumda “Yaşam tepeden tırnağa böyle örneklerle dolu” diyor.

“Örneğin kadınlarla ilgili konularda konuşma hakkı buluyordu insan kendinde. Kadınlar yerine düşünen, kadınlar yerine değerlendirme yapan, kadınlar yerine karar vermede etkili olmaya çalışan… Özellikle demokratik siyasette öğrendiğim şey şu oldu: Kadına değen konularda erkek söz söylememeli. ‘Söz söylememe’ derken kayıtsız kalmayı kastetmiyorum.”

Temel, “cinsiyet kotası” gibi kimi getirilen zorunlulukların halihazırda sorunun kendisine işaret ettiğine de dikkat çekiyor.

“Türkiye ve dünya siyasi tarihini okuduğum yıllarda ilk fark ettiğim kadının seçme ve seçilme hakkının tanınmasıydı. Bu eksende bir ifadelendirme her şeyi özetliyor. Bunu düşünmüştüm mesela, kim veriyor bu hakkı? Kim tanıyor, kime? Mesela Kürt siyasi hareketinde yüzde 50 kotada da bu var. Bu kota birçoğumuz açısından şu farkındalığı yarattı: Demek ki bir sorun var. Bir yerde bir sorun varsa pozitif ayrımcılık tanınır, uygulanır.”

“Eş başkanlık sürecinde dahi neredeyse erkeğin kendini başkan, diğerini yardımcı başkan şeklinde gördüğü oldu. Yani kadın ile erkeğin eşit temsiline dayalı bir sistemde bile bunun hissedildiği oldu.”

“Erkek egemen bir zihniyetin kendi başına bu imtiyazlarından vazgeçmesinin çok mümkün olamayacağını düşünüyorum. Mutlaka bunun karşısında bir mücadele gerekli. Politik hayatım içinde gençlik çalışmasında da bulundum. Orada da orta yaş karşısında gençler dezavantaj yaşıyordu. Türkçe karşısında Kürtçe, Türk karşısında Kürdün durumu gibi hayatın her alanında mücadele gerekli.”