Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2018 yılında 440 kadın öldürüldü. Yani “kadın cinayeti” işlendi. Önceki sene 409’du bu rakam. Ondan önceki sene 328, ondan öncekinde 303, daha öncekinde 294… Rakamlar gittikçe daha da büyüyerek artıyor. Ayrıca bu rakamlar tam olarak gerçeği yansıtmıyor, yani olanın oldukça azı. Yalnızca medyaya yansıyan ya da duyulan adli vakalar bunlar. Bir de bilemediklerimiz var. Aslında cinayet olup da kaza yahut intihar süsü verilenler ve nicesi...
Bu soğuk rakamların artış hızlarının büyümesinin bir sebebi var elbette. Bu sebepleri her fırsatta her mecrada dile getirip tek tek açıklamaya çalışıyoruz yıl boyu, ki bir sonraki sene rakamlar geriye gitsin. Ama olmuyor, olamıyor bir türlü.
Yeni yıla hepimizi kahreden bir kadın cinayetiyle girdik. Hepimiz biliyoruz artık hocamızın adını; Ceren Damar... Detayları tekrar etmenin lüzumu yok, zaten yazmak dahi çok zor. Az kalsın hakim-savcı-avukat olacak bir öğrencinin hak etmediği şekilde ders geçme hırsı uğruna pisi pisine gitti Ceren Hoca. Elbette her kadın, her insan, her can ayrı ayrı önemli ve değerlidir; fakat Ceren Hoca’nın hikayesi ayrı kahretti hepimizi. Kitabıyla kalemiyle o masa başı fotoğrafındaki iyilikle bakan, içi gülen gözlerinden midir, onca yıl emek verip bileğinin hakkıyla eğitimci olmasından mıdır, adalet için çalışıyor olmasının ironisinden midir, yoksa sırf görevini yaptı diye “bir zavallı akılca cezalandırılmasının” bu derece kolay olmasına inanamamızdan mıdır nedir, fazla ağır geldi. Öyle ağır geldi ki, her birimiz ayrı utandık insanlık adına.
Ceren Hoca’nın eşinin yaptığı konuşma… “İyi insan olun” diyordu. “İyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi bir insan olmaya çalışın”. İster istemez katilin ailesi geldi aklıma. Babasının silahını kullandığı için babasını da yakalayıp sonra adli kontrolle serbest bıraktılar. Babasının kelepçeli fotoğrafındaki hali. Esasında özel harekat polisi olması. Kendisine insanları korusun diye verilen silahla evladının iyi bir insanı öldürmesi. Ayşe Hanım ya da Ahmet Bey değil artık onlar; Ceren Damar’ı öldüren çocuğun annesi ve babası. Ne acı. Kim bilir, belki de çok uğraştılar evlatları “iyi bir insan” olsun diye. Ama olmadı. İyi bir insan olamayan oğullarını kendi elleriyle gidip polise teslim ettiler.
Evet, Ceren Damar’ın katli bir kadın cinayetidir. Bir kadın eğitimcinin öldürülmesinin kadın cinayetiyle çok ilgisi vardır. Çünkü aynı hoca bir erkek olsa durum kuvvetle muhtemel farklı olacaktır. Olayın gerçekleştiği üniversite üzerine düşeni tam olarak yapmamıştır. Ve hatta devlet de üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirememiştir. Öyle ki, kamu ya da özel kurumlar, çatısı altındakileri koruma sorumluluğunu üzerlerinde hissedememiştir. O kadar hissedememişlerdir ki; cinayet sonrası çıkıp özür dileyip özeleştiri yapacaklarına “Toplumların bu tarz şiddet eğilimlerinin, ancak uzlaşma kültürünü yaygınlaştırmayı ilke edinmiş idealist eğitimcilerle çözülebileceğine inanıyoruz.” açıklaması yapmışlardır.
Okul burada ne demek istemiştir? Ceren Hoca’yı uzlaşmamakla mı suçlamaktadır? Gerekirse kopyaya göz yumun mesajı mı vermektedir? Suça meyilli öğrencilerle inatlaşmayın mı demektedir? Uzlaşma ile idealizm arasındaki alaka nedir? Ceren Hoca idealist biri olarak doğru olanda diretmiş ve neticesinde okul izin verdiği için okula bıçak ve silah sokabilen ve okul yönetmeliğine aykırı davranışının normal olduğunu sanan bir öğrenci tarafından katledilmiştir. Sanıyoruz ki, birilerinin okula bu durumu tekrar hatırlatması gereklidir. Yoksa okul da birilerinin sıkça başvurduğu gibi "inkar kültürü"nü mü benimsemiştir?
İktidarın, kabadayı kültürünü adeta kutsadığı artık herkesçe bilinen bir gerçek. Cehalet ise, uzunca bir süreden beri zaten kutsanmakta. AKP’li Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin 2016'da söylediği ve yeniden gündem olan “Devlete hainlik edenlerin çoğuna bakın üniversite mezunu. Yurt dışında Türkiye’nin aleyhine çalışan, bu devletin, bu milletin aleyhine çalışan insanlara bakın çoğu üniversite mezunu. Ne hikmettir bu okullardan bazen de böyle yamyamlar çıkıyor. Allah’a hamdolsun imam hatip gençliği gayet güzel okuyor, önüne bakıyor, milletini seviyor, hizmet etmek istiyor, devletiyle de asla bir problemi yok” sözleri bunun en büyük ispatı. Ve sanıyorum ki, iktidar birçok şeyden olduğu gibi imam hatiplerin eğitiminden de habersiz. Yoksa koskoca bakan böyle bir şey söyler mi hiç? İmam hatiplerin eğitiminin ne derece seviyesizleştiğini kendi kitleleri, oy verenleri söylüyor oysa ki, azıcık kulak verseler duyarlar. Halktan pek kopuk olsa gerekler.
Bakanın da burada ne demek istediğini anlayamadık aslında. Ülke üniversite okumasın mı demek istiyor? Hepimiz imam hatipli mi olalım diyor? İnsanları eğitimli kesime düşman etmeye mi çalışıyor? Eğitimli kesimi komple vatan haini ilan edip hapse tıkmanın ön hazırlığı mı? Tam olarak ne demek istiyor?
İşte Ceren Damar cinayetinin iktidarın bu tutumlarıyla çok ilgilisi var. Kabadayılığın, cehaletin, “erkek” olmanın, silah taşımanın, atarlanmanın, tehditle/parayla/emek vermeden iş kotarmanın ve daha nice kötü şeyin bu derece kutsandığı bir ülkede bu tutumlardan öğrenci de elbet nasibini alır, balık da baştan kokar.
Bilmem anlatabildik mi?
Son olarak; 5 Ocak Füruğ Ferruhzad’ın doğum günüydü. Füruğ büyük bir şairdi. Sadece İran’da değil, dünyada da. İran’da kadınlara yapılan ayrımcılığa kafa tuttu. Cesareti de en az şairliği kadar büyüktü. Kim bilir daha neler yapacaktı; fakat genç yaşta geçirdiği bir trafik kazasında yaşamla vedalaştı. Bu yazıya Ceren Hocamıza ithafen onun bir şiiriyle son vermek isterim:
Kadın ölürse, Toprak kadını bağrına alır
Kadın toprağı bağrına basar
Sonsuza dek
Kadın ve toprak
Koyun koyuna yatar.
Ama kadın öldürülürse;
Başını
Toprağın omzuna yaslayıp anlatır
Toprağın omzunda
Kadının başı
Sonsuza dek
Kadın anlatır
Toprak
Kadınla ağlaşır.
İyi ki doğdun Füruğ…
Seni unutmayacağız Ceren Hoca…