Kadın politikacılar, daha fazla bedel ödüyor

Araştırmalar, dünya çapında kadın haklarına yönelik yasal değişikliklerin büyük kısmının, feminist hareketin baskısı sayesinde gerçekleştiğini gösteriyor.

Abone ol

Parveen Akhtar, Anne Jenichen, Patricia Correa

İstifa kararının ardından, İskoçya’nın görevden ayrılan eski başbakanı Nicola Sturgeon, şu anda cesurca düşüncülerini söyleyen politikacı kadınların hayatının, onlarca yıllık uzun kariyerinin herhangi bir dönemine kıyasla “çok daha sert” ve “daha düşmanca” geçtiğini dile getirdi. Kadınlar, siyaset alanında her zamankinden daha iyi temsil ediliyor ve #MeToo gibi gelişim halindeki çevrimiçi feminist aktivizm sayesinde git gide daha fazla kadın, açık biçimde haklarını talep ediyor. Öte yandan bu, kamuoyu nezdinde, asıl yükünü kadınların taşıdığı kadın haklarına karşı bir tepkiye yol açtı.

Siyasi makamlarda her zamankinden daha fazla kadın mevcut. Aralık 2022 itibariyle, dünya çapındaki parlamenterlerin yüzde 26,4’ü kadınlardan oluşuyor ve seçilmiş bir devlet ya da hükümet başkanı olarak görev yapan kadınların sayısı 30. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü, şu anki oranla, en yüksek güç konumlarında cinsiyet eşitliğine ulaşmanın 130 yıl süreceğini hesaplıyor. Yörünge yukarı doğru. İlerleme hızı, yavaş.

Kadınların cesurca düşüncülerini söylemeleri gerçekten önemli. Araştırmalar, dünya çapında kadın sorunlarına ilişkin yasal değişikliklerin büyük kısmının, feminist hareketlerin baskısı sayesinde gerçekleştiğini gözler önüne seriyor. Karar alma sürecine katıldığı durumlarda, kadınlar yalnızca kadınların sorunlarını ele alarak değil, aynı zamanda mesela refah politikalarını teşvik ederek ve kamu mallarına yatırım yaparak bir değişimi teşvik edebilir ve insanların yaşamını iyileştirebilirler. Bu, aynı zamanda fazlasıyla güncel bir mesele. Covid-19 salgınından çıkarken, krizin kadın liderler tarafından yönetildiği ülkelerin, pandemiyi daha iyi durumda atlattığı öne sürülüyor.

GÜCE SAHİP OLMANIN OLUMSUZ ETKİSİ

Bütün bunlarsa bir ikilemi gündeme getiriyor. Kadınların siyasete katılımı zor gerçekleşmekteyken, öncülük edenler yüksek bir bedel ödüyor gibi görünüyor. Yetki ve nüfuz sahibi makamlarda geçmiştekine kıyasla daha fazla kadın olabilir ama buna benzer konumlarda bulunan kadınlar, gündelik olarak görünüşlerine ilişkin cinsiyetçi ve kadın düşmanı yorumlardan ölüm ve tecavüz tehditlerine, fiziksel saldırıya varıncaya kadar kendilerini hedef alan şiddet ve tacizle karşı karşıyalar. Bu, erkeklerin aynı düzeyde acı çekmediği bir istismar alanı.

Kadına yönelik şiddet, kadın ve erkeklerin rollerinin, sorumluluklarının ve normlarının açık biçimde tanımlandığı bir cinsiyet sistemini güçlendirmeye yarar. Onların dışında kalanlar cezalandırılır ve onlar gibi davranmaya zorlanır. Siyasetin bir “erkek dünyası” olduğu fikrine ve kamusal alana meydan okuyan kadınlar, “onlara toplumdaki yerlerini göstermek” amacıyla hedef alınır ve bunun bazı neticeleri olur.

Örneğin, Güney Asya’da yaşayan kadın politikacıları hedef alan şiddete ilişkin bir rapor, şiddetin Hindistan, Nepal ve Pakistan’daki kadınların yüzde 90’ının siyasete katılma azmini kırdığını ortaya koydu. Fawcett Derneği tarafından bu yıl yayınlanan bir başka raporda, Birleşik Krallık’taki kadın milletvekillerinin yüzde 93’ünün, çevrimiçi taciz ya da kötü amaçlı yaklaşımların, milletvekili olmaya dair hisleri üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu belirttiği tespit edildi.

Uluslararası Af Örgütü ile birlikte kadın ve kız çocuklara yönelik şiddet konusunda yürüttüğümüz araştırmalar sırasında, kamusal alanda yalnızca çevrimiçi ve çevrimdışı şiddetle karşı karşıya kalma meselesinden bahseden kadınlara dair örnek vaka incelemelerinde hiçbir eksik olmadığını gördük. Bu tacizler, çoğu zaman ırk, etnik köken, sınıf, cinsel yönelim, din ve bedensel engel dahil olmak üzere bir grup demografik etken nedeniyle daha da kötüleşir. 1987’den beridir kariyerini sürdüren İngiltere’nin ilk siyahi kadın milletvekili Diane Abbott, maruz kaldığı ırkçı ve cinsiyetçi tacizler nedeniyle istifa etmenin eşiğinden döndü.

Öldürülen milletvekili Jo Cox’un kız kardeşi Kim Leadbeater, Batley ve Spen’e destek amacıyla kampanya yürüttüğü esnada, bir homofobik taciz yağmuruyla karşı karşıya kaldı. Birleşik Krallık’ta, sosyal medyada en çok tacize maruz kalan kişiler Yahudi ve Müslüman kadın milletvekilleri.

Müslüman milletvekili Naz Şah, 2022 yılında yalnızca altı hafta içinde, Twitter üzerinden yaklaşık 5 bin taciz içeren mesaj aldı. Şah, bu durumu gündelik yaşamının bir parçası olarak görmeye başladığını ifade ediyor: “Hala her gün ırkçı, İslamofobik, cinsiyetçi ve nefret dolu tweetlerle uyanıyorum.”

NASIL YANIT VERİLMELİ?

Siyasi partiler, parlamentolar, hükümetler gibi kilit kurumların, toplumsal alanda öne çıkan kadınları hedef alan tacizle nasıl mücadele ettiklerini artık gözden geçirmemiz gerek. Birleşik Krallık’daki çevrimiçi güvenlik yasası ya da Bolivya’daki özellikle kadınlara dönük siyasi şiddet ve tacizi suç sayan 2012 tarihli yasa gibi yasalar, doğru yönde atılan büyük adımlar oldu. Buna karşın, hala çok yaygın rastlanan ve kadınları özel alana hapsederken siyaseti erkeklere ait bir alan olarak gören tutumlara değinmeden sorunu çözemeyeceğiz.

Genç yetişkinler arasında kadınlara ve kız çocuklara yönelen şiddetin sebepleri ve muhtemel çözümleri hususunda bir farkındalık yaratmadığımız sürece, siyasetle uğraşan kadınlar, çevrimiçi ve çevrimdışı alanda cinsiyetçi önyargıların hedefi olmaya devam edecek. Aslında, bu yükü BM ve Af Örgütü gibi örgütlerin sırtına yıkmaktan ziyade, bu davaya öncülük edecek siyasi kurumlara ihtiyacımız var.

Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)