'Kadın yaşamını yitirince rakamsal değer kazanıyor'
Bursa Kadın Platformu üyesi Nergiz Döner, pandemi sürecinde kadın cinayetlerinde düşüş olduğunu söylenmesine rağmen şiddette artış olduğunu vurguladı. Döner, “Rakamsal olarak düşüş var ama şiddet arttı. Kadın yaşamını yitirince rakamsal değer kazanıyor. Kadın cinayetleri konuşulurken rakamlar üzerinden söylenmesi çok üzücü" dedi.
Pelin Akdemir
BURSA - Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açık kaynaklardan derlediği 2019 verilerine göre Bursa, kadın cinayetlerinde 6. sırada. Pandemiyle birlikte kadına şiddette Türkiye’deki artışa paralel olarak Bursa’da da artış gözlendi. Pandemide ilk işsiz kalanlar kadınlar oldu. Kadınlar, imalat sektöründe daha fazla iş imkanı bulurken pandemi bahane edilerek daha düşük maaşlara ve güvencesiz çalıştırıldı.
Bursa’daki kadın cinayetlerini, davaları, kadınların pandemiyi nasıl geçirdiğini, çalışma koşullarını Bursa Kadın Platformu üyesi ve Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Nergiz Döner ile konuştuk.
‘DİNİ NİKAH BİR NİKAH DEĞİLDİR’
Bursa’nın kadın cinayetleri karnesi nasıl?
2020’yi uğurlarken Selma Taşkömür veya Selma Taşkaya cinayeti yaşandı. Kıskançlık ya da terk edilme nedeniyle işlendiği basına aksetti. Haberlerde bir ifade vardı; ‘dini nikahlı eşi tarafından’ söylemi. Bu söylemin basında yer alması bu devirde, bu kadar mücadeleden sonra ilginçtir. Dini nikah bir nikah değildir. ‘Dini nikahlı eşi’ dediğiniz zaman dini nikâhı eş olmanın temeli olarak almış oluyorsunuz. Dini nikah resmiyeti olmayan, kadınları mağdur eden, öte yandan da erkeklerin bu alanda kullandığı ellerindeki bir mühimmat. Toplumsal yaşamda kadını güçsüz kılan bir uygulama.
Basında dini nikah ifadesi nasıl olmalı?
‘Birlikte yaşadığı kişi’ denilebilir. ‘Dini nikahlı eşi’ denilecekse başka haberlerde de ‘resmi nikahlı eşi’ diye yazması gerekir. Belki basının burada vermek istediği dini nikahın güvencesiz bir yaşam şekli olduğu yönünde ama okuyucu tarafından baktığımız zaman ‘dini nikah bir nikah akdi olarak kabul görmüş, basın bile yazıyor’ olarak algılanıyor.
‘TÜRKİYE’DEKİ VERİLER BM KAYITLARINA BİLE GEÇEMEDİ’
Kadın cinayetlerine ilişkin verileri genellikle Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan alıyoruz. Resmi makamlardan neden veriler paylaşılmıyor?
Maalesef veri toplama konusunda çok sıkıntı var. Birleşmiş Milletler Uniwomen (Kadın Birimi) salgın döneminde tüm ülkelerden veri istedi. Ama Türkiye salgın öncesi verileri de şeffaf bir şekilde paylaşmadığı için salgın öncesi, sonrası Türkiye’deki veriler Birleşmiş Milletler kayıtlarına bile geçemedi. Fransa’da salgın döneminde yüzde 30 kadına şiddette artış olmuş. Türkiye’de veri yok.
Yerel kaynaklardan edindiğiniz bir veri var mı?
2019 yılında Bursa’daki Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) kadına şiddeti konuşmak için gittiğimizde, bize veri veremeyeceklerini, yazılı olarak istememizi söylediler. Fakat yazılı talebe de cevap gelmediğini biliyoruz. Bursa’daki ŞÖNİM, Türkiye’deki pilot uygulama olarak başlatılan ilk ŞÖNİM’lerden biri. ‘Türkiye’de kadına şiddette anlamlı bir artış var, Bursa’daki artışta buna paralel mi değil mi?’ diye sorduk. ‘Evet, paralel’ dendi.
‘ŞİDDETİN SEBEBİNİ BİLMEZSEK ÇÖZÜM ÜRETEMEYİZ’
Kadın cinayetlerinde veri elde etmek neden önemli?
Fail ile maktul arasındaki ilişkinin belirlenmesi, cinayetin nedenleri ve bunların önlenmesi için hangi noktaların dikkate alınması gerektiği konusunda veri gerekli. Biz ŞÖNİM’den kişisel veri istemedik. Şiddet mağduru bir kadın ŞÖNİM’e niye başvurdu? Şiddetin sebebi nedir? Ekonomik mi, psikolojik mi? Bunları bilmezsek soruna dair çözümler üretemeyiz. Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği, baro kendilerine yapılan başvuru üzerinden veri topluyor. Ama bütün bunların birleştirildiği ortak bir havuz yok.
Belediyelerin şiddet gören kadınlara ulaşan Kadın Meclisleri, Kadın Kolları veya merkezleri var. Belediyelerle bilgi paylaşımınız veya ortak bir çalışmanız oldu mu?
Salgından hemen önce bütün belediyelere kadın politikaları üzerine konuşmak için ileti gönderdik. Nilüfer, Mudanya ve Gemlik Belediyesi çalışmalarını aktardı. Belediyelere özellikle kadın sığınma evi açmayı düşünüp düşünmediklerini sorduk. Mudanya’da cinsel şiddet çok yoğun. Mesela orada bir cinsel şiddet merkezi açılabilir. Bunu dile getirdik. Büyükşehir Belediyesi mazeret bildirerek randevumuza dönmedi. Diğer belediyelerden bir dönüş olmadı.
‘MAHKEMELERDE YIĞINLA KADIN MEVZUSU VAR’
Elimizde veri olmadığı için araştırma ve önleme çalışmalarını konuşamıyoruz Nergiz Hanım. Bu konuyu neye dayanarak konuşacağız?
Bursa Kadın Platformu veya diğer STK’lar gelen başvurular üzerine dava takipleri yapıyoruz. Biz müdahil olmak istesek bile aile duyulmasını istemiyor ve bize ‘gelmeyin’ diyor. Mahkemelerde yığınla kadın mevzusu var. Biz ancak bizden destek isteyenlerin yanında olabiliyoruz.
Bursa’da takip ettiğiniz davalar var mı?
Bursa’da çok ses getiren ve geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Elif Aydın davası var. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla sonuçlandı. Bazı davalar salgından dolayı sürekli ertelendi. Bir avukatın küçük yaşta bir kız çocuğunu istismar ettiği dava var. İstismara uğrayan çocuğun babası bize başvurdu. Başka bir mahkemede görülen dava, bizim yaptığımız eylemler sonrasında ağır cezaya alındı. Bursa’daki bu küçük örnekleme aynı zamanda bütün Türkiye’yi de yansıtan bir örnekleme. Şule Çet, Aleyna Çakır davası gibi üstü örtülen şüpheli ölümlerin birer kadın cinayetleri olduğunun ortaya çıkması kadın sivil kuruluşlarının ısrarlı takibi ve eylemler sonucunda oldu.
‘SALGINDA KADINLAR ŞİDDETE MAHKUM OLDU’
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması neden önemli?
Kadın, haklılığını ispat etmek için çok uğraşmak zorunda kalıyor. İstanbul Sözleşmesi ‘kadının beyanı esastır’ diyor. İstanbul Sözleşmesi uygulanmaya alındığı zaman ‘eşindir, evindir’ diyerek kadını eve gönderen kolluk kuvvetleri ona göre işlem yapmak zorunda. Salgın döneminde şiddet gören birçok kadına, ‘senin için en güvenli yer evin’ dediler. Kadınlar o şiddete mahkum oldu.
‘SALGINDA ÖNCE KADINLAR İŞSİZ KALDI’
Bursa’da kadınlar pandemi sürecini nasıl geçiriyor?
Kadınların sağlıktan, sosyal güvenceye, ekonomiye kadar karşılaştıkları yapısal bir takım eşitsizlikler, salgınla birlikte daha belirginleşti. Salgında önce kadınlar işsiz kaldı. Ailenin bakım hizmeti kadının üzerine kaldı. Salgında kadının üzerindeki ev işi yükü arttı.
Salgında kadınların yaşantısı bize neyi gösterdi?
Salgınla bir afet durumunda, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı eylem planlarımız olmadığı ortaya çıktı. Kadınların kadın olmaktan meydana gelen ihtiyaçları afet anında nasıl giderilecek? Yerel yönetimlerin planlarına bu durumlar ne kadar dahil ediliyor? Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi tarafından hazırlanan ‘Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı’, yerel yaşamda kadın-erkek eşitliğini, toplumdaki bütün kırılgan grupların kent yaşamında daha eşitlikçi bir pay almasını sağlayan bir protokol. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Osmangazi Belediyesi, Nilüfer Belediyesi Türkiye’de bu projeye imza atan 28 belediyeden. Bu proje, yerel yönetimlerde demokratik katılımın güzel bir örneğini teşkil ediyor.
‘HER 3 KADINDAN BİRİSİ KENDİNİ YOKSUL OLARAK NİTELENDİRİYOR’
Bursa’da kadınlar hangi iş kollarında çalışma imkanı buluyor?
Genel bir veri olarak sağlık ve hizmet sektörü çalışanlarının yüzde 70’i kadın. Bursa’da hizmet sektörünün yanı sıra imalat sektöründe de kadınlar daha fazla çalışıyor. TÜİK ve İş-Kur’un salgın öncesindeki verilerine göre, Bursa’da imalat sektöründe kadın çalışan sayısı 57 bin, erkek çalışan sayısı 165 bin. Bu rakamı Türkiye geneline oranladığımızda Bursa’da imalat sektöründe çalışan kadın sayısı üç katı fazla. İnsan sağlığı, sosyal hizmet faaliyetlerinde erkek çalışan sayısı bin 880, kadın çalışan sayısı 4 bin 701. Nilüfer gibi bir ilçede bile 37 belediye meclis üyesinin sadece 7’si kadın. Kadının siyasi arenada kararlara katılımında ne kadar bulunduğunun göstergesi.
Bahsettiğiniz rakamlara baktığımızda Bursa’da kadınların iş imkanı bulmakta zorlanmadığı ortaya çıkıyor. Fakat kadınlar eşit haklarla çalışma imkanı bulabiliyorlar mı?
Güvencesiz işlerde çalıştırılan kadınların oranları bir hayli fazla. Kadınlar, erkeklerle eşit haklarda çalışmıyorlar. Kırsal alanda bu durum daha da belirgin. Salgında kırsal alanda çalışan kadının iş yükü arttı ama bir karşılık alamadı. Kırsal alana yönelen kadınlar düşük ücretlerle çalıştırıldı. Yani pandemi bahane edilerek kadınlar düşük maaşlarla çalıştırıldı. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği’nin raporuna göre, Türkiye genelinde salgında kadınların yüzde 73’ü ekonomik şiddete maruz kaldı. Ekonomik durumlarını yoksul olarak tanımlayan kadınlar salgın öncesi yüzde 10 iken, salgından sonra yüzde 33 oldu. Yani 3 kadından birisi kendini yoksul olarak nitelendiriyor. Çözümsüz kalan kadınların oranı yüzde 47. Her 10 kadından 7’si evde zorluk yaşadığını söylüyor. Salgın öncesinde kadınların yüzde 16’si dört saat çalıştığını söylerken, salgında bu oran yüzde 42’ye yükseliyor. 10 kadından 6’si sağlık hizmetlerine ulaşımda sıkıntı yaşıyor. Pandemi boyunca destek paketleri açıklandı ama bu açıklamalarda kadınlarla ilgili hiçbir destek yoktu.
‘HİÇBİR İSMİ BAYRAKLAŞTIRMADAN KONUŞMALIYIZ’
Pandemi sürecinin kadına şiddeti arttırdığını söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle öyle. Merkezi yönetim kadın cinayetlerinde düşüş olduğunu söyledi. Evet, rakamsal olarak düşüş var. Ama şiddet arttı. Şiddetin arttığı söylenmiyor. Kadın yaşamını yitirince rakamsal değer kazanıyor. Kadın cinayetleri konuşulurken rakamlar üzerinden söylenmesi çok üzücü. Kaç kadın öldürülürse bir anlam kazanacak? Bir kadın olsa bile bir değeri yok mu? Bazı cinayetler diğerinden daha mı değerli? Emine Bulut’un öldürüldüğü gün 3 kadın daha öldürüldü. Onların ölümü daha mı değersizdi? Hiçbir ismi bayraklaştırmadan konuşmamız lazım.
Münevver Karabulut cinayeti, kadın cinayetlerinin reklamlaştırılmasına ön ayak oldu sanki.
Orada ön plana çıkartılan şey cinayetin vahşetiydi. Münevver Karabulut ve Özgecan Aslan cinayetlerinde vahşetin toplum üzerinde yarattığı infialden beslenerek bir kadın savunuculuğu kurulması gibi değerlendirildi.
'BASIN, CİNAYETLERİ NORMALLEŞTİRİYOR'
Basında bir cinayetin nasıl işlendiğinin verilmesi neye sebep oluyor?
Haberde diyor ki, ‘katil internetten aldığı silahla cinayeti işledi.’ Orada bir yol gösterme var. Bunu düşünen ama silaha ulaşamayan birisi, internetten alabileceğini öğrenmiş oluyor. Haberdeki ‘parçalandı’, ‘yakıldı’, ‘atıldı’, ‘çöplükte bulundu’ gibi ifadeler, artık insanlar için durumu normalleştiriyor. Cinayetleri sıradanlaştırmamak gerekir. Toplumun ancak sınır uçlarına dokunarak reaksiyon alabiliyorsunuz. Çocuk cinayetlerinde tecavüz var. Basın çocuk cinayetlerinde açık açık tecavüz kelimesini yazmıyor. Onun yerine, ‘metruk bir yere götürdü’, ‘şurada şunu yaptı’ detaylarına giriyor. ‘Bir çocuk katledildi. Tecavüze uğradığı anlaşıldı.’ bitti.
‘KADINLAR FEMİNİZMİN KENDİ HAKKINI ARAMASI OLDUĞUNU BİLMİYOR’
Kadın savunuculuğu yaparken kendi mahallemizden çıkarak toplumun her alanındaki kadınlara nasıl ulaşılmalı? Kadın savunuculuğu yapan bir kadının yaşamı ile köyde yaşayan bir kadının yaşamı çok farklı.
Farkındalığı arttırmak istediğimiz kitlenin anlayacağı şekilde yapmamız gerekiyor. Yoksa orada eylem yapan bir grup marjinal kadın gibi nitelendiriliyoruz. İki yıldır toplumda şiddetin her türü arttı. Eşinden, eşinin ailesinden, sülalesinden şiddet gören kadınlar var. Bu kadar acılar yaşayan kadınlar, o kadınların haklarını savunanların yanına koşarak gelip sığınmıyor. Nerede yanlış yapıyoruz? Bursa’da kozmopolit bir halk topluluğu şeklinde yaşıyoruz. Savunuculuğu sadece kadın ekseninde yapmamız gerekiyor. Kadınlar da feminizmi kadınların üstünlüğünü savunmak olarak algılıyor. Oysa feminizmin kendi hakkını araması olduğunu bilmiyor.
Feminizm Türkiye’de toplumun çoğunluğunda yanlış anlaşılan bir kavram. Peki kadınlara nasıl ulaşabiliriz?
8 Mart kentli kadına ait bir kavram gibi olmaya başladı. 8 Mart’ı da kırsaldaki kadınların yanına giderek anlatmamız gerekiyor. Geçen sene Gölyazı’daki kadınların yanına gittik, bu sene İnegazi’deki kadınları ziyaret ettik. Aynı zamanda Kirazlıyayla’nın kadınları da dayanışma için oradaydı.
Bursa’da kadın dayanışması kırsala yayıldı diyebilir miyiz artık?
Evet, olması gereken buydu. Belki geç bile kalındı. Daha önce yaşadığımız bir olayda, köy derneğinin kuruluşuna Kadın Meclisi olarak destek vermiştik. Dernek başkanının kız kardeşi bir kadın cinayetine uğradı. Dernek başkanı hemen bize geldi. Yakınlık küçük ve sağlam adımlarla, samimi ve güven vererek kuruluyor.