Atıf Yılmaz sinemasında kadın temsili: Kadının adı hâlâ yok!

‘Kadın filmlerinin yönetmeni’ olarak Türkiye sinema tarihine geçen Atıf Yılmaz, kadının dünyasına yöneltmiş ve toplumsal cinsiyet perspektifiyle kadınların mücadelesini, kimlik arayışını aktarmıştır.

Abone ol

Canan Aydın Demir

Türkiye gibi tarihi krizlerle dolu ülkelerde umut her daim politik bir eylemdir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken 1980’lerin toplumsal muhalefet adına neredeyse tek sosyalist mücadele alanı olan feminist hareketin ivme kazanması bugün hala kadının toplumsal konumunun temellerinin atılmasında da önemli bir adımdır. Ancak egemen ideolojiler her dönem varlığını ve gücünü sağlamlaştırmak için kendi kadın profilini yaratırken, kahkahasının sorgulandığı, anneliği reddeden kadının eksikliğinin vurgulandığı, söylemleriyle kadın cinayetlerinin meşrulaştırıldığı sokak ortasında ‘ölmek istemiyorum’ çığlıklarıyla maalesef ki kadının adı hâlâ yoktur!

Gökten zembille inmeyen bugün, darbelerle yoğrulan Türkiye’nin kara bir deliğe sürüklenişinin hikâyesidir. Özellikle 12 Eylül 1980’de darbelerle yoğrulan ülke yorgun düşmüş; ‘yeni’ anayasa, ‘yeni’ yapı, ‘yeni’ toplum dizaynı vaatleriyle kaygan bir zeminde sallanıp dururken içine düştüğü tam bir kaos ortamıdır. Ekonomi darboğazda, sendikalar, örgütler yok edilmiş, ülkede siyasal ve toplumsal tüm yapıların içi boşaltılmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin yeni müziği arabesk, konutu gecekondu, halkı yoksul, sinemasını ise pornodur. Türkiye’de feminizmin gündeme gelişi de böyle bir siyasi ortamda olmuştur.

1980’li yılların başından itibaren yeni bir oluşumu teşkil eden feminist kadınlar, birkaç yıl sonra kamusal platformda siyasal eylemlere yönelmiş ve seslerini duyurmaya başlamışlardır. Kadın konusu bir anda medyanın, kitapların, dergilerin, araştırmaların, televizyonun, sinemanın ve tiyatronun konusu olmaya başlamıştır.

ATIF YILMAZ SİNEMASINDA FEMİNİZM ETKİSİ

Feminist hareketin yükselişte olduğu bu dönemde kadın filmlerinin beyazperdeye yansıması elbette ki bir tesadüf değildir. Bu dönemde sinema da ülke atmosferinden etkilenmiş ve sinemada kadın temsiliyeti adına önemli adımlar atılmıştır. ‘Kadın filmlerinin yönetmeni’ olarak Türkiye sinema tarihine geçen Atıf Yılmaz, kamerasını bu dönem kadının dünyasına yöneltmiş ve toplumsal cinsiyet perspektifiyle kadınların mücadelesini, kimlik arayışını ustaca beyazperdeye aktarmıştır.

1960’lar öncesi sinemada ‘kutsal annelik’, ‘namuslu kadın’ profiliyle kutsanan kadın, Yeşilçam melodramlarında ‘iyi’ ve ‘kötü’ tipleriyle ataerkil düzenin kendini yeniden üreten ve varlığını pekiştiren bir anlayışa hizmet etmiştir. 1980 ve sonrasında bu tekelleşme birkaç yönetmenin çabalarıyla kimliğini sorgulayan kadın temsiliyetine bir nebze de olsa evrilmiştir. Bu dönemde çektiği 24 filmden 16’sında kadın temasını işleyen Atıf Yılmaz da sinemada kadın temsiliyetinin yeniden şekillenmesi ve düşünülmesi adına önemli bir alan açmıştır.

SİNEMADA 'YAŞAYAN' KADINLAR

Kadınların yaşadığı dünyayı, dolayısıyla Türkiye atmosferini sinemasına gerçeklik algısıyla aktaran rejisör, feminizm hareketinin de etkisiyle; kendisini, cinselliğini keşfeden, ataerkil yapıyı reddeden, gelenekçi zincirleri kıran kadınları filmlerinin öznesi yapmıştır.

"Utanç", "Kuma", "Cemo" başta olmak üzere kadın temalı filmlerin ipuçlarını daha önceki yıllarda veren yönetmen, 1980’lerde çektiği "Bir Yudum Sevgi", "Mine", "Dağınık Yatak", "Adı Vasfiye", "Dul Bir Kadın", "Ahhh Belinda", "Asiye Nasıl Kurtulur", "Kadının Adı Yok", "Düş Gezginler" gibi filmleri aracılığıyla, kasabalı, kentli, çalışan, işçi kadınları sinemada görünür kılmıştır. Sinemasını, yaşadığı çevre ve ilişkilerin şekillendirdiğini her fırsatta söyleyen rejisör Yılmaz, Türkiye insanının kimlik arayışının bu tema ile daha anlaşılır olabileceğini düşündüğünü ve filmlerinde kadın temasına ağırlık verdiği anlatmıştır. Bu nedenle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken sinemaya ve sinemada kadın temsiliyetine yaklaşım üzerine düşünülmesi için açtığı kanal nedeniyle yönetmeni yâd etmek bir borçtur.

Not: Yarın Rejisör Atıf Yılmaz’ın, 1980 sonrası, toplumsal cinsiyet perspektifiyle kadınları ele aldığı filmlerinden "Mine" ve "Bir Yudum Sevgi"yi, dönemin ruhunu ve kadın dünyasındaki yerini katmanlarıyla ele alacağız.