Kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı gerçeği bilinen bir şey. Geçtiğimiz gün TÜİK’in son çıkan verilerini incelerken bu gerçeği bir kez daha hatırladım. Hayat tablolarına göre, Türkiye’de kadınların ortalama yaşam süresi 80,8 yıl iken erkekler için bu süre 75,3. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 yılı verilerine göre ise, kadınlar ortalama 74 yıl iki ay, erkekler ise 69 yıl sekiz ay yaşıyorlar. Yani kadınlar erkeklerden ortalama beş yıl daha uzun yaşıyor. Fena bir süre değil.
Peki neden?
Yapılan araştırmalar daha ziyade biyolojik nedenlere işaret ediyor. Örneğin kadınlarda iki tane bulunan X kromozomu, oldukça marifetli bir kromozom. Diyelim ki genlerinizde bir bozukluk var. Bu X kromozomunda bu bozukluğu gideren yedek bir gen var. Erkekler ise XY kromozomu taşıyor. Yani erkeklerde bir tane X kromozomu var ve bozuk genin kopyası yok. Dolayısıyla erkekler kadınlara nazaran daha fazla hastalık riski taşıyor.
Diğer bir etken hormonlar. Erkeklerdeki testosteron hormonu yaşam süresi bakımından da başa bela iken, kadınların östrojen hormonu adeta bir ölümsüzlük iksiri! Testosteron hormonu sanki kalın ses, kıl gibi şeylere yeterince sebep olmuyormuş gibi bu hormondaki artış ölüm riskini de artırıyor. Zira, testosteron hormonu arttıkça göz de kararıyor. Uzmanlara göre kavga etme, yüksek hızda araba veya bisiklet sürme eğilimi artıyor.
İlginç bir araştırmaya göre Koreli bilim insanı Han-Nam Park Chosun Hanedanlığı’nın 19'uncu yüzyıldan kalan kayıtlarını analiz etmiş. Ergenlik çağına girmeden hadım edilen 81 kişinin detaylarını incelemiş. Hadım edilenler ortalama 70 yıl yaşarken, diğer erkeklerin 50 yıl yaşadığı görülmüş. Testosteron bir yanıyla vücudu daha güçlü kılan bir hormon ise de, uzun vadede kişiyi kalp, enfeksiyon, kanser hastalıklarına daha açık hale getiriyor.
Vakti zamanında Oyun Atölyesi’nin Testosteron diye bir oyununa gitmiştim. Hatta çok başarılı bulduğumdan iki kez izlemiştim. Oyunun sonunda kötü olan her şeyi testosteron hormonuna bağlıyorlardı. Oyun her ne kadar komedi idiyse de, bu tespitte bir miktar doğruluk payı yok dersek yalan olur.
"Hormon ötekileştirici" olmak istemem ama "Oysa östrojen öyle mi?" demeden edemeyeceğim. Zira, kendisi bir nevi “antioksidan”. Ayrıca, kötü kolesterolden, dolayısıyla kalp hastalıklarına karşı da koruyan bir özelliği var. Bunların yanı sıra uzun yaşamla ilişkilendirilen genleri artırıyor.
İşin ilginç yanı bu, hayvanlarda da böyle. Dişiler daha uzun yaşıyor. Yahut östrojen eksikliği olan dişilerin ömrü daha kısa.
Bu durum yine uzmanlarca evrimsel ödüllendirmeye bağlanıyor. Nesli sürdürecek olan çocuğun iyiliğinin anne vücuduyla ilgili olduğu, bu sebeple annenin sağlık anlamında daha dayanıklı olması gerekliliğinden kaynaklı olduğu belirtiliyor.
Tabii dış etkenler de var. Her türlü çatışma, sigara, alkol, aşırı ve sağlıksız beslenme gibi... Bu olumsuzlukların da erkekler tarafından daha çok tüketildiği ne yazık ki bir gerçek.
Gelin görün ki ben biraz işin psikolojik yanını da düşünmeden edemedim verileri incelerken.
Örneğin “Bireylerin mutluluk kaynağı olan kişiler” diye bir tablo vardı. Çocuklar erkeklerin mutluluk kaynağının yüzde 7,8’ini oluştururken, kadınların yüzde 17,8’ini oluşturuyor. Aynı şekilde torunlar da kadınları daha çok mutlu ediyor. Genel mutluluk oranlarına bakıldığında erkeklerin yüzde 49,6’sı mutlu olduğunu belirtirken kadınların yüzde 57’si mutluyum diyor. Üstelik erkeklerdeki düşük mutluluğun sebebi kadınlar da değil! Zira, bekar erkekler de bekar kadınlara göre daha mutsuz. Yahut yaşlı kadınların yüzde 62’si mutlu olduğunu belirtirken, yaşlı erkeklerin yüzde 60’ı mutlu olduğunu söylüyor. “Umut” bakımından da kadınların verileri daha “umutlu”. Erkeklerin yüzde 71’i umutlu iken kadınların yüzde 73’ü umutlu.
Kısaca, bu tarz tabloların tamamı kadınlar açısından daha olumlu. İnsan ister istemez düşünüyor; bu ataerkil yapıda onca baskıya, tehdide, şiddete, ekonomik yetersizliğe, bakım yükümlülüğüne ve daha nice olumsuzluğa rağmen kadınlar yine de erkeklere nazaran daha mutlu daha pozitif. Hep demiyor muyuz ‘Gülmek en iyi direnme biçimidir’ diye. Belki de kadınlar küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenmiştir bunca hoyratlığın içinde?
Belki de uzun yaşamanın bununla bir ilgisi vardır, olamaz mı?
Yararlanılan kaynaklar: https://www.bbc.com/turkce/haberler-47121099