‘Kadınların voleyboldaki başarısı kendisini sıkışmış hisseden herkese nefes oldu'
Avrupa Şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın başarısını ve tartışmaları konuştuğumuz Dr. İlknur Hacısoftaoğlu, “Kadınların başarısı herkese umut oldu” dedi.
DUVAR - A Milli Kadın Voleybol Takımı, CEV Avrupa Şampiyonası’nda Sırbistan karşısında aldığı 3-2’lik galibiyetle kupayı kaldıran takım oldu. Turnuva süreci Türkiye’de birçok tartışma yaşanırken, Türkiye Milli Takımı turnuvaya birçok yönüyle konuşmaya değer izler bıraktı. Bunların en başında da takımın namağlup zaferi geliyor.
Turnuva boyunca süren tartışmaları, Ebrar Karakurt üzerinden kişiselleşen LBGTİ+ karşıtı söylem ve saldırıları, ‘Filenin Sultanları’nın başarısının temellerini ve Türkiye’de yarattığı etkiyi Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İlknur Hacısoftaoğlu ile konuştuk.
Takımın başarısının yıllara dayanan bir birikimin parçası olduğuna işaret eden Hacısoftaoğlu, bu başarının birçok kız çocuğu için de ilham kaynağı olduğunun altını çizdi. Kadınların başarısının kendisini sıkışmış hisseden herkese nefes aldırdığını dile getiren Hacısoftaoğlu, başarının toplumun çok çeşitli kesimleri tarafından farklı duygularla da olsa sahiplenildiğine dikkat çekti.
Öncelikle kadınların namağlup zaferi var ortada. Takımın performansını Türkiye’de kadın voleybolunun gelişimiyle birlikte düşününce nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de kadın voleybolu son 10 yılda çok büyük başarılar elde etti ve bu başarıların arkasında da ciddi kurumsal bir yapı var. Hem sporcuların hem de voleybol kulüplerinin emeği var. Bu anlamda da beklenen, gelinmesi gereken noktadalar. Tokyo Olimpiyatlarıyla da bu başarı Türkiye’nin gündemine iyice girmiş oldu. Kadın Milli Takımı’nın Tokyo Olimpiyatlarına katılmasıyla birlikte biz de ülke olarak kadın voleybolunu daha yakından izlemeye başladık. Son iki şampiyonada gelen başarı ile de kadın voleybolunun başarısı tasdiklenmiş oldu. Neslihan Demir, Bahar Toksoy’lar başarılarıyla Türkiye’de adı bilinen sporculara dönüşmüşlerdi. O jenerasyondan bu yana dayanışmayla da aktarılan bir başarı var. Bu anlamda benim de heyecanla takip ettiğim bir branş kadın voleybolu.
'BÜTÜN TAKIM ENERJİNİN BİR PARÇASI'
Bu turnuvada tabii Vargas'ın inanılmaz performansı da öne çıktı ve Ebrar'la birlikte yarattıkları bir enerji var. Bütün takım da bir yandan bu enerjinin bir parçası. Eda'nın kaptanlığı, her bir oyuncunun kendi bulunduğu pozisyonda görevini yapma konusundaki çalışkanlığı, kararlılığı, başarısı çok güzel.
Voleybol bir takım sporu ve takımdaki herkesin birbiriyle dayanışma halinde olduğunu, başarı için birlikte çalıştığını görüyorsunuz. Ben de heyecanlı videoları izliyorum; dans ederek antrenmanlara geliyor olmaları, orada birbiriyle şakalaşmaları, yaşanan süreçlerin hepsinde bütün sporcuların birbirlerini desteklemesi çok güzel. Umuyorum bu şekilde de devam eder.
Özellikle Ebrar Karakurt’ta şahsileşen tartışmalara tanık olduk turnuva boyunca. 'Abdülhamid' tartışması bir taraftan, sosyal medyada ve gazetelerin köşelerinden Ebrar’ın cinsel kimliğine yönelik göndermeli/açık eleştiriler… Kadınların formalarının boyuna kadar tartışmaya açanlar, şampiyonluğa ilk sayfalarında yer vermeyen gazeteler… Bunlar karşısında elde edilen başarı neyi temsil ediyor?
Sporun büyülü bir yanı var, illüzyon değil, gerçekten büyülü bir tarafı var; insanların çok yoğun duygularını harekete geçirmesi ve o duygunun etrafında insanları bir araya getirmesi gibi bir büyüsü var. Yaşanan tartışmaları da buradan okumak önemli. Bu duygu yoğunluğu ne anlama geliyor? Bu duyguda bütünleşme ne anlama geliyor? Tokyo Olimpiyatları'nda başlamıştı tartışmalar, bir Twitter hesabından yapılan bir açıklamayla. Voleybolcu kadınların kıyafetleri nedeniyle Türkiye'deki 'ideal İslam kadınını' temsil etmediği gibi bir tartışmayla başlamıştı.
Ama daha sonrasında kadınların başarısıyla çok cılız kaldı, sönümlendi bu tartışma ve o sesler. Kutuplaşmış ülkede her kutuptan insan o başarıyı desteklemeye çalıştı. Daha sonra şöyle bir stratejinin hayata geçirilmeye başlandığını düşünüyorum ben; öyle bir başarı elde ediyorsunuz ki, saldırsanız da görünür, saldırsanız da çok güçlü, ne yaparsınız çok güçlü. Bunun karşısında daha çok görmezden gelme, sessiz kalma gibi bir strateji oldu.
Şimdi Tokyo'daki tartışmaya geri dönülmüyor. Ama bu sefer de cinsel kimliğini gizlemeyen, olanca normalliğiyle ortaya koyan LGBTİ bir sporcunun, Ebrar’ın kimliği üzerinden saldırıya uğradığını görüyoruz, o kimliği üzerinden linç edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Ve tabii sosyal medya her zaman bir büyüteç etkisine sahip. Olan, çok daha büyük bir halde görünüyor sosyal medyada. Twitter'da fenomen olmuş birtakım hesaplar aracılığıyla linç eden, nefret dolu ve saldırgan bir dille karşılayan bir kesim var. Bir taraftan da bugün Türkiye’de sekülerler ve hükümet yanlıları gibi bölünmüş olan, suni bir ayrışma içinde her iki taraftan da sahiplenme olduğunu görüyoruz, çünkü çok ciddi bir başarı var ortada. Milliyetçi bir yaklaşımla bunu Türkiye’nin zaferi olarak görüp sahiplenen bir kesim var. Bir de o cinsel kimlik üzerinden yapılan saldırıyı dışlamak gerektiğini, çok yüksek sesle karşı çıkmak gerektiğini düşünenler var.
'EBRAR’IN VARLIĞI UMUT VERİCİ VE GÜÇLENDİRİCİ'
Bütün bu kutuplaşma ve muhafazakârlaşmada 'dışlananlar', 'ötekiler' içinde yer alan LGBTİ bireylerin tamamen bir saldırı nesnesine dönüştüğü politik ortamda Ebrar’ın varlığı ve duruşu bir başka politika yapıcı alan sağlıyor. Başarısı ve kimliğiyle, kendini açıkça ortaya koyan, nefret söylemlerine göğüs geren ve karşı çıkan, sporuna yoğunlaşan, neşesini bozmayan, her şeye rağmen neşeyle, espri ile nüktedanlıkla bunları karşılayan bir sporcunun varlığı birçok insan için, kendini dışarıda hisseden, öteki hisseden, LGBTİ bir çok insan için, birçok kız çocuğu için de, birçok çocuk için de çok umut verici ve çok güçlendirici. Çünkü o başarısıyla ve bütün olanlara rağmen muzipliğini kaybetmeyen haliyle, tavrıyla gerçekten güçlü hissettiriyor. Bu tutum da çok sahipleniyor elbette.
Kadınların başarısı Türkiye’de büyük bir coşkuyla karşılandı. Final maçı ve kupa heyecanı ülkenin birçok yerinde dev ekranlarda izlendi. Bu sahiplenme, coşku ve kadın voleybol takımının başarısı Türkiye açısından nasıl dönüşümlere zemin hazırlar?
Konuştuklarımızın yanı sıra bir de voleybolcuların kendisi var. Bütün olanlara rağmen, bütün söylenenlere rağmen gerçekten takım ruhlarını bozmadan, morallerini bozmadan, heyecanlarını, coşkularını koruyarak, başarıya olan inançlarını koruyarak mücadele eden sporcular var, bunu heyecanla yaptığını gözlediğimiz kadınlar var. Nasıl Megan Rapinoe Paris Dünya Kupası'ndan sonra Almanya'da birçok kız çocuğu için rol modeli olmuştu, bizde de kadın voleybol takımı birçok kız çocuğu için, sporcu olmak isteyen kız çocukları için, farklı olmak isteyen kız çocukları için, kendisini güçlü ifade etmek isteyen kız çocukları için rol model olacak diye düşünüyorum.
Bütün bu başarılar tabii kalıcı değişimler ancak çok büyük değişimler meydana getirecek demek çok doğru olmaz. Her şeyi dönüşümün bir parçası olarak okuyabiliriz. Çok daraltılmış bir politik alandayız, daraltılmış bir siyasi söz üretebilme alanındayız biz Türkiye'de. Dolayısıyla farkındalık ve savunuculuk faaliyeti yürütme açısından kadın voleybolu böyle bir alan sunmuş oldu. Bir nefes alma alanı sunmuş oldu insanlara.
Herkesin kendini çok sıkışmış hissettiği, hiçbir şey olmayacağını hissettiği, sözünü söyleyeceği bir alan olmadığını hissettiği bir yerde bir alan yarattı bu başarı.
Seçim döneminin göbeğinde yer alan LGBT karşıtı söylem çok yoğun olarak devam ediyor. Bir yandan HÜDA-PAR, Yeniden Refah orada, ama bir taraftan da işte böyle bir zafer var ve böyle sporcular var ve biz bunları alkışlıyoruz halk olarak. Böyle de bir halk Türkiye halkı yani. O anlamda umut veriyor.
Ama bunları elbette bir puzzle parçası gibi düşünmek gerekiyor; kadınlar bu alandalar, varlar, bu alan dahil farklı alanlarda da seslerini yükseltmeye devam ederek mücadelelerini güçlendiriyorlar. Bulundukları alanı ve elde ettikleri hakları koruma mücadelelerini, çabalarını devam ettirecekler.