Akademisyen, fotoğraf sanatçısı Murat Germen'in 'kesit retrospektif' yaklaşımıyla ortaya koyduğu 'Fotoğrafın Türlü Halleri', 31 Mart'a değin Mardin Sakıp Sabancı Müzesi Dilek Sabancı Sanat Galerisi'nde. Fotoğrafın içeriği, misyonu ve kimyası üzerine pek çok soru ve yanıtı barındıran 52 ayrı eseri bir araya getiren etkinlik, Germen'in daha önce izlenmemiş yapıtlarını içeriyor.
Osmanlı İmparatorluğu II'nci Abdülhamid döneminde Ermeni mimar Sarkis Elyas Lole'ye Diyarbakır Valisi Hacı Hasan Paşa tarafından yaptırılan eski Süvari Kışlası, bir süredir Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi olarak hizmet veriyor. Mardin Valilik Binası'na komşu yapı, son olarak, başını Döne Otyam'ın çektiği ve geçen aylarda Fırat Arapoğlu, Derya Yücel ve Nazlı Gürlek'in eş küratörlüğünde, koleksiyoner ve koordinatör Hakan Irmak imzası ile düzenlenen 4'üncü Mardin Bienali'yle eş zamanlı olarak, Ai Weiwei'nin de sergisine ev sahipliği yapmıştı.
Ara Güler ve Abidin Dino'nun yapıtlarını da ağırlayan tarihi bina şimdilerde, kapsamlı bir restorasyon ve altyapı çalışmasına da tanıklık ediyor. Duvarlarında Mardin Valisi Mustafa Yaman'a ait estetik kent kadrajlarının, nostaljik ve etnografik kareler refakatinde uçuştuğu olağanüstü Turizm ve Kültür-Enformasyon ofisiyle alkışlanan yapı, eski Mardin'in 31 Mart'a değin tanıklık edeceği özel bir sergiye daha, ev sahipliği yapıyor.
Eserleri çeşitli müze ve koleksiyonlarda yer bulan uluslararası sanatçı ve akademisyen Murat Germen, 52 farklı çalışmasıyla, 'Fotoğrafın Türlü Halleri'ni, 'Kesit Retrospektif' anlayışı ve daha önce hiç sergilenmemiş eser ve dokümanları refakatinde, izleyicilere sunuyor.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) Müdiresi Dr. Nazan Ölçer ile Germen'in ortak hayallerinin neticesinde hayata geçirilen sergide, eserlerinde günümüz fotoğraf sanatının cebelleştiği hakikat, dijitallik ve anlamda çok seslilik ile eleştirellik gibi meselelere odaklanan Germen'in kariyerine dair farklı serilerden özgün örnekler, sanatseverlere sunuluyor.
Yapıtlarında gündelik 'düzen'in içerdiği muazzam kaos ve yoğunluğu bir estetik çıkış noktası alan Germen, MIT Üniversitesi'ndeki akademik mimarlık eğitiminin de beslediği gözlem, yorum ve algı yeteneğinin en şaşırtıcı neticelerini, bu sergide belki de en kapsamlı haliyle ilk kez Mardinliler ile buluşturuyor.
Siyah-beyaz ve renkli işleriyle olduğu kadar, dijital imaj üretiminin kendisine tanıdığı eleştirel ve yapıcı sınırsızlığı da göz ardı etmeyen sanatçı, bugüne değin açtığı ya da dahil olduğu 80'in üzerinde karma ve kişisel sergiye de yaslanarak, etkinlikte kişisel kariyerinin farklı serilerinden ipuçlarını, olanca güncelliğiyle, kamuoyuna yansıtıyor.
Bu vesile ile bir açıklama yapan ve sergi projesini ilk kez, yakın geçmişte Bozlu Art Project-Nişantaşı İstanbul'da Germen'in sergilediği bir Mardin bulut kümesi siyah beyaz kadrajı üzerine sanatçı ile birlikte düşleyen SSM Müdiresi Dr. Ölçer, sanatçının kimi fotoğraf tarihçileri ve çağdaş fotoğraf uzmanlarıyla birlikte, Mardin'in övünç kaynağı sayılabilecek Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ile, Mardin Valiliği Gençlik Merkezi, Mardin Belediyesi Fotoğraf Kulübü ve Mardin Güzel Sanatlar Lisesi'nin de içinde yer aldığı seminer ve atölye çalışmalarının da, müjdesini veriyor.
Öte yandan, sergi üzerine açılışta bir konuşma yapan Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi, Dr. h.c. Dilek Sabancı ise şunları kaydediyor: "...Analog ve dijitalden beslenen Murat Germen, mimarî bakış açısını ve teknolojinin sunduğu imkânları fotoğraf sanatıyla birleştiriyor. " Açılışına Mardin Valisi Yaman'ın da katıldığı sergi üzerine konuşan Germen ise çok ilginç bir noktaya parmak basıyor: "Türkiye'nin kültür-sanat ortamında, İstanbul'un ürettikleri ve tükettikleri ne yazık ki lüzumundan fazla yer tutuyor," diyen sanatçı, şunları vurguluyor: "İstanbul'un en büyük kent olması dolayısı ile merkezde konumlanması, şüphesiz ki olağan bir durum; bununla birlikte bu egemenliğin kırılması gerektiğini ve sanatın teorisi ile birlikte pratiğini bir arada yoğuran birleştirici nitelikteki etkinliklerin çok daha sıklıkla, İstanbul dışına çıkması gerektiğini düşünüyorum."
Mimarlık yüksek lisans derecesini altın madalya eşliğinde Amerikan Mimarlar Birliği'nden almış olan Germen'e ait özgün yapı ve proje tasarımları ile eskiz defterlerinin de incelenebildiği sergi, beraberinde özel bir kitabı da getiriyor.
Etkinlik, geri dönüşüm ve ekoloji üzerine özel yaşamına tesir edecek seviyede ilgilenen 1965 doğumlu sanatçı için de özel bir anlama sahip. Sergi, bir çok yapıtı kitaplaştırılan Germen'in kimi eserlerinin de ilk kez sergilenebilir kalite ve ebatlarda sanatseverlere sunulabilmesi için özel bir vesile haline gelmiş bulunuyor. Sanat ve mimarlığın kesiştiği ulusal ve uluslararası bir çok ders ve konferans da veren Germen'in "Sanatçı Beyanı" da, yine bu kapsamda - en azından özetiyle de olsa - bir kez daha büyüteçle okunmaya değer:
"Eser külliyatım; kentleşme ve mutenalaştırmanın etkileri, katılımcı vatandaşlık ve kent hakları, yerel kültürlerin belgesel sürdürülebilirliği, insanın doğada neden olduğu tahribat gibi konulara odaklanıyor. Kentler sakinlerinin eksantrik yaşama hallerini ve barınaklarını şekillendirdiği alanlar oldukları için onları inşa eden toplumların da aynasıdır, bir kültürü kurduğu şehirler üzerinden okuyabilirsiniz. Kentler, toplumların hakiki ruhunu gözlemleyebileceğiniz açık hava antropoloji / etnografya müzeleri gibidir.
Kültürel, mimari mirasın ve belleğin sürdürülebilirliği konusunda belge / kurgu üretmeyi bir çeşit katılım ve direniş biçimi olarak görüyorum. Bunu yaparken sıradanlıktan kaynaklanan aşinalığı kırmayı ve ortaya çıkan görselliğin beklenmedik bir algıya zemin yaratmasını amaçlıyorum.
Murathan Mungan’ın “Yeni Türkiye” adlı ilk monografım için ürettiği özgün yazıda yer alan bazı saptamalar, üretim güdülerime ışık tutuyor: “Murat Germen’in ustalık ve zanaatın bileşimi olan işlerine bakıldığında, onun öncelikle meselesi olan bir fotoğrafçı olduğu görülür. Germen’in mekânda ısrar eden fotoğraflarında, ‘Burası neresi?’ sorusu özellikle önem kazanıyor; [çünkü sanatçının fotoğrafları] Lefebvre’ün tanımıyla ‘mekânı üretmektedir.’”
Mungan şöyle devam ediyor: “Murat Germen’in gözü bence ‘sinemaskop’ bir duyarlılık taşıyor. İki yana açılıp yayılabilirlik, devamlılık, süreklilik özelliği gözeten bir duyarlılık bu. Çektiği / kurduğu fotoğrafı gözün alımlama alanının dışına çıkaracak kadar genişletiyor kareyi, genleştiriyor. Bu tutumu her fotoğrafa hem görsel hem zihinsel bir genleşme sağlıyor. Germen sadece fotoğraf çekmiyor, imge üretiyor. Meselesini görünür kılan, kristalize eden imgeler bunlar... Germen fotoğraflarının metinsel bir altyapısı var; birkaç fotoğrafına baktıktan sonra onun yakalanmış anlardan, durumlardan çatısı olan bir anlatı kurmak istediğini anlıyoruz. Yalnızca görülmeyi değil okunmayı da istiyor bu fotoğraflar...”
Nezih Barut, Dr. Şükrü Bozluolçay, Evin-Ümit İyem, Ayşegül-Ömür Özyürek, Lucette - Mustafa Taviloğlu, Bozlu Art Project, Evin Sanat Galerisi ve İstanbul Modern gibi kişi ve kurumların eser katkılarıyla hayat bulan sergide kendi yapıt okumalarını da video düzenlemeler refakatinde Mardinlilerle paylaşan Germen, gerek iki, gerek üç, gerekse dört boyutlu- meta fiziksel düzeyde 'fotoğraf' dediğimiz mefhumla oynamayı seviyor.
Çalışmalarındaki cüret, onda dünyaya yönelik bu masum idealizm ve hırçınlıktan besleniyor. Sergisiyle bu yönüyle baktığımızda, 2011 tarihli 'Himaye' isimli işinde adeta kehanetimsi bir bakışı, 'Trump' marka bir gökdelen ve birçok 'Cam/Kem Göz' refakatinde, sağlı sollu, etkileşimli ve ibret pınarı bir iklim refakatiyle tecrübe edebiliyoruz. Keza, günaşırı 'Kentsel/Rantsal' dönüşüm başlıklarına maruz kaldığımız günümüzde, yine beş yıl geriden gelen 'Muta-Morphosis' peyzajlarıyla da, Germen'in Hong-Kong'dan İstanbul'a varan bir doyumsuzlukla insanlığın dikey iktidar ve mülkiyet hırsında nasıl dirsek dirseğe geldiğini tüm kaosu eşliğinde izleyebiliyoruz. Güzeldeki çirkini, çirkindeki güzeli tüm sözde samimiyetiyle yüzümüze usulca vuran Germen, bir tür kavramsal geri dönüşümcü gibi davranırken, aslında gündelik estetik zeminimizin kaypaklığına da görsel bir nevî yazmanlık ediyor. Eserlerine sindirdiği estetik, tarihsel ve politik nefesle de Batı sanat tarihçileri ve eleştirmenlerinin dikkatini çekiyor.
Minyatür geleneğinden 'Drone'lara, 'Balıkgöz'den optik illüzyon, karanlık oda ritüeli ve gerçeküstücülüğe pek çok damardan beslenen fotoğraflarıyla Germen, son kertede hazır gerçekliği önce kendi içinde analiz ediyor, daha sonra o gerçekliğe karşı aldığı mesafenin dijital, organik ve kültürel dökümlerini bir araya taşıyor. Bu yönüyle Germen'in fotoğraf anlayışı, sanat tarihinde aşina olduğumuz tabiri ile, bir tür Yeni-İzlenimci ressama yaklaşıyor. Günümüz imgesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü boyutta maruz kaldığı anlam ve varlık ya da değer sürgünlüğü, Germen'in elinde eski Yunan tragedyalarını andırır psikolojik, teatral ve epik bir lezzetle, her bakışta bir kez daha evriliyor; harmanlanıyor.
Bu açıdan sözü yine profesyonellere bırakarak, MAREV'in katkılarıyla var olabilen bu sergide yer bulan ve Yeni Mardin'i vakur bir sessizlikle seyreden eski Mardin'deki müze ve galeride izlediğimiz 2007 tarihli "Re-Construct #1" (2007) isimli eser ile, Mardin'de konaklayan "Orient Express"e (2008) dair resmî okumaları, birer kehanet lezzetiyle, sizlerle olanca manidarlığı ile burada tekrar paylaşarak, sözlerimi bitiriyorum:
“Re-construct #1 adlı iş, “İnşa” adlı seriye ait. “İnşa” kavramı bir süre için var olan ve sonunda bitmiş bir 'ürün'e dönüşen geçici bir süreç olarak tanımlanabilir: Bir yapı, kültür, toplum, fikir, özgürlük veya dogma… Sadece fiziki yapılar değil, içinde yaşadığımız toplumun belkemiğini oluşturan gelenek, kültür, kimlik gibi unsurlar da inşa ediliyor. Hayata uzun vadeli bakan toplumlar, milletler bu 'manevî' inşa sürecini çok ciddiye alıyor ve çok planlı şekilde yavaş yavaş ilerleyerek amaçladıkları meyveleri şu veya bu şekilde topluyor.
Son zamanlarda özellikle büyük kentlerde mantar gibi bitmeye başlayan, değerlerinin çok üzerinde fiyatlarla satılan ve özellikle İstanbul’u sonu gelmeyen bir inşaat sahasına dönüştüren devasa konut projeleri de hem fiziki hem manevi olarak bu sürecin parçaları. Dip dibe yapılan yüksek yapıları, kapalı duvarlar ardında kent hayatından tecrit edilmiş 'doğal' alanları, üç karışlık göstermelik bahçeleri, az sayıda insanın kullandığı orta karar sosyal tesisleriyle bu yapılar, aslında 'sosyal konut' sınıfına girip gayet uygun fiyatlarla satılmaları gerekirken, akıllara durgunluk veren fiyatlara satılıyor. Bu projelerin yatırım aracı ve/veya ayrıcalık olarak görülmesini sağlayan basındaki promosyon çalışmaları da tam bir “inşa” süreci: İnşaatı yapıyorsunuz, milleti bunun “doğru şey” olduğuna ikna ediyorsunuz, maddi inşaatın arkasından manevi inşa başlıyor, kurgu gerçeği yeniyor, para gene kazanıyor…"
'Orient Express' bir seriye ait olmayan tekil bir iş olarak üretildi. “Oryantalizm” adlı kitabında Edward Said söz konusu terimi, 18. ve 19. yüzyıllardaki Avrupa kaynaklı emperyalist tavırlarıyla Batı’nın hem akademik hem de artistik boyutlarda Doğu’yu küçümseme geleneğine dikkat çekmek için kullanır. Bu anlamda terim, yabancıların Doğu kültür ve halklarına dair önyargılarına işaret eder.
Murat Germen ve Elif Ayiter’in ortaklaşa ürettikleri bu eser, birinci hayatımız olan gerçek hayatı Second Life adlı sanal bir ikinci yaşam ortamıyla bir araya getirmeyi; önyargılar, şovenizm ve bağnazlıktan mahrum “bir-buçuk-hayatlık” bir boyut oluşturmayı amaçlıyor. İki dünyayı birleştiren bu eser Murat Germen’in fikriyle ortaya çıktı ve onun çektiği “gerçek” bir panoramik fotoğrafın üzerine, Second Life ortamında Elif Ayiter’e sipariş edilen dört avatarın çeşitli pozlardaki görüntüleri, bir senaryo çerçevesinde Germen tarafından yerleştirildi.
Şark Ekspresi’ne İstanbul’dan binmekte olan insanların öngörülmedik çeşitliliği, Doğu’ya açılan önemli kapılardan biri olan bu mistik kentin beklenmedik afallatıcı potansiyelini aktarmayı amaçlıyor. Sürpriz tecrübeyi zenginleştirir; birinci ve ikinci hayatlar arasındaki denge adalet sağlar, tutucu türdeşlik yerine melezliğin devreye sokulması peşin hükümlere karşı durmanın yollarından biri gibi duruyor."