Kafka'nın yargıcı ve 'korkak tavuk'

Yargıç olmak için bir başvurusu olmamıştı, hukuk fakültesi mezunu değildi, hayatında mahkemeye bile gitmemişti ve şimdi yargıç olarak atandığı söyleniyordu. Muhtemelen bir yanlışlık yapılmıştı. Hatta kesin öyle olmuştu. K. sayın Konsey üyelerini mahcup etmeden bu yanlışlığı nasıl ifade edeceğini düşünmeye başladı.

Abone ol

Muzaffer Şakar*

Bir yanlışlık olmalıydı, çünkü bankacı olan bay K. bir sabah yargıç olarak atandığını öğrendi. Önceki gün telefonuna gelen mesajda en kısa sürede "Özgür Hayat" polis merkezine gelmesi gerektiği yazıyordu. Gün içerisinde birkaç kez mesajı okuduysa da herhangi bir anlam veremedi, bu yüzden oldukça meraklandı, hatta bir keresinde polis merkezini aramayı düşündü, sonra vazgeçti, çünkü Bay K. mizaç olarak her şeye iyi tarafından bakmaya çalışan, başına gelmedikçe en kötü ihtimali düşünmeyen biriydi. Muhtemelen yanlışlıkla gönderilmişti mesaj. Lakin bütün iyi ihtimallere rağmen sonraki gün erkenden polis merkezine gitti.Telefonundaki mesajı kapıdaki görevliye gösterdiğinde birinci katta memur S.'ye uğraması gerektiği söylendi. Memur S. bay K.'dan kimliğini istedi, bilgisayarda sorgulama yaparken, kafasını kaldırarak birkaç kez bay K.'ya merakla baktı, daha sonra aradığını bulmuş bir tavırla yerinden kalktı ve bay K.'ya kendisiyle birlikte gelmesi gerektiğini söyledi. Bay K.'nın merakı endişeye dönüşmüştü, memurun ardı sıra yürüdükçe endişesi artmaktaydı. Önce bir üst kata çıktılar, ardından her iki kenarında basamaklar bulunan eğimli geçitten arka binaya geçtiler. Memur, arka binanın girişinde durdu ve bay K.'ya dönerek "Benim buradan öteye geçmeye yetkim yok, siz sağa döneceksiniz ardından koridorun sağında, kapısında 'Divan' yazan odaya gireceksiniz" dedi.

K. içeri girdiğinde bir gösteri salonuyla karşılaştı. Girişte bir hol, kapının solunda, en arka sırası tavana kadar yükselen yeşil koltuklu seyirci bölümü, seyirci bölümünün karşısında ise iki insan boyu yükseklikte bir mahkeme kürsüsü bulunmaktaydı. Bordo renkli, terazi figürlü kumaşla kaplı kürsünün üzerinde bir ekran, arkasında ise birkaç metre boşluk ve duvardan başka bir şey yoktu. Duvarda, salona bakan kameranın hemen üstünde pirinç levha üzerine "Kişi hürriyetini kendisi belirler, yargıçlar sadece karar verir" yazılıydı. K. içeride bir süre gezindikten sonra seyirci bölümünün ilk sırasına oturup beklemeye başladı. Bir on dakika sonra içeriye orta yaşlı bir kadın girdi, kürsünün arkasına geçti, elinde bir sehpayla geri geldi, sehpayı ve yanında getirdiği su şişesini K.'nın oturduğu koltuğun önüne bıraktı. K. belki bir şey öğrenirim saikiyle "İşe yetişmem gerekiyor, daha çok bekleyecek miyim acaba, bir sorabilir misiniz?" dedi. Kadın, hiçbir şey anlamamış gibi K.'nın yüzüne baktı ve gülümseyerek dışarı çıktı.

Saat neredeyse 10:00'a geliyordu ve K. sıkılmaya başlamıştı, kürsünün arkasına bakmak üzere yerinden kalktığı sırada kürsüdeki ekran açıldı.

"Günaydın bay K." sesi duyuldu. Ekranda, kürsüde oturmuş üç kişilik bir heyet görülüyordu, ancak hiçbirinin yüzünü seçmek mümkün değildi. Heyettekilerden biri hafiften öne eğilerek konuşmaya başladı. "Bizler Ulusal Yargı Konseyi üyeleriyiz, bir süredir sizi takip etmekteydik, yürütülen etkin soruşturma ve yapılan titiz incelemeler neticesinde kararımızı verdik." dedi. Ekrandaki ses oldukça sert ve kesindi. K. tedirgin olmuştu, korkuyordu artık. Hakkında ne tür bir karar verilmiş olabilirdi ki? Yargılandığından haberi bile yoktu. Daha önce hiç mahkemede bulunmamıştı ve ne diyeceğini bilmiyordu. Yalnız, bir karar verilmeden önce kendisine savunma hakkı tanınmalıydı. Bunu hatırladığı iyi oldu. Bir hukuk devletinde yaşıyordu K. ve savunma hakkı ihlal edilemezdi.

"Neyle suçlandığımı öğrenebilir miyim?" diye sordu K. fakat aynı anda ekrandaki kişi de konuştuğundan K.'nın sözleri duyulmadı. Ekrandaki kişi, "Ulusal Yargı Konseyi tarafından olağanüstü yargılamalar yargıcı olarak atandınız" dedi. K. sözlerinin duyulmadığına sevindi ama ekrandaki kişinin söylediklerine de bir anlam veremedi. Söyleneni duymuştu fakat yanlış anladığını düşündüğünden, "Tam duyamadım, bir daha tekrar eder misiniz?" diye rica etti. Ekrandaki kişi, önce homurdandı, sonra kuşkuyla K.'ya baktı, en sonunda durumu anlayışla karşıladı ve sözlerini tekrar etti. K. duyduklarından emin olsa da bu duruma bir anlam veremiyordu. Yargıç olmak için bir başvurusu olmamıştı, hukuk fakültesi mezunu değildi, hayatında mahkemeye bile gitmemişti ve şimdi yargıç olarak atandığı söyleniyordu. Muhtemelen bir yanlışlık yapılmıştı. Hatta kesin öyle olmuştu. K. sayın Konsey üyelerini mahcup etmeden bu yanlışlığı nasıl ifade edeceğini düşünmeye başladı. Çünkü, durumun nazikliğini ve seçeceği kelimelerin başına iş açabileceğini anlayabilecek durumdaydı.

"Bir isim benzerliği olabilir mi efendim, çünkü ben hukuk fakültesi mezunu değilim" dedi K. Bunu duyan konsey üyeleri gülmeye başladılar. K.'nın nazik konuşması, yumuşak sesi ve naifliği hoşlarına gitmişti. Epey uzun süren gülme faslı bitince aynı kişi tekrar söz aldı, sert ve kesin bir dille, "Ulusal Yargı Konseyinin yeni ilkelerine göre yargıç olarak atanmak için hukuk fakültesi mezunu olmak gerekmiyor. Açıkçası Konseyimiz hukuk mezunlarının yargılama ve kararlarından pek memnun değil. Eski mevzuatla mezun olan yargıçlar yeni döneme uyum sağlamakta güçlük çekiyorlar. Bu nedenle Konseyimiz sizin gibi farklı mesleklerden kişileri seçiyor. Bir yanlışlık olmadığından emin olabilirsiniz. Ulusal Yargı Konseyi görevinizde başarılar diler." dedi ve ekran kapandı.

K. polis merkezinden ayrıldıktan sonra işyerine gitti, sabahki olaylar hiç yaşanmamış gibi çalışmaya devam etti. Bir sonraki gün amiri kendisini çağırdı ve terfi ettiğini söyledi. Yeni görevi oldukça rahattı, haftada bir gün işyerine uğraması yeterliydi. Öğleden sonra Ulusal Yargı Konseyinden iki kişi ziyaretine geldi. Genç ve sıcak kanlı bu kişiler, kendilerinin "destek yargıcı" olduğunu, göreve yeni başlayan yargıçlara destek eğitimi verdiklerini söylediler. K.'ya, bir sicil numarası verdiler. Bu numaranın isim yerine geçtiğini, bundan böyle Ulusal Yargı Konseyi üyesi de olsa yargıçlık münasebetiyle ilişkiye girdiği herkesin kendisine sicil numarasıyla hitap edeceğini, kendisinin de isim yerine bu numarayı kullanması gerektiğini belirttiler. Bir hafta sonra "Esaretten Kaçış" otelinde buluşmak üzere ayrıldılar.

Otelin lobisinde genç yargıçlar kendisini bekliyordu. Birlikte odaya çıktılar. Odada, K.'nın daha önce polis merkezinde gördüğü kürsünün küçültülmüş bir kopyası vardı. Ancak burada seyirci kısmı bulunmuyordu. Yargılamanın nasıl yapılacağına, hangi usullerin izleneceğine dair birtakım konularda konuştular. Odada bulunan kürsüyü kullanarak biraz pratik yaptılar. K. yaptıkları pratiklerin bir işe yarayacağından şüphe duyduğunu, yargıçlık yapmadan önce en azından bir duruşma izlemesi gerektiğini, daha önce mahkemede hiç bulunmadığını söyledi.

Genç yargıçlar, olağanüstü yargılamaların çok farklı olduğuna, önceden duruşma izlemiş olmanın bir faydasının olmayacağına, olağanüstü duruşma ayarlamanın güçlüğüne, olağanüstü yargılamalara bakan yargıçların kimliklerinin gizli tutulduğuna, onlarla bir araya gelemeyeceğine, sanıkların arasına sokulamayacağına, orada ne olacağının kestirilemeyeceğine ve bir yargıcın orada olmasının - yargıç olduğu bilinmese dahi- doğru olmayacağına, yaşanacak olumsuz bir olayın hesabını veremeyeceklerine dair bir yığın söz söylediler. K. pes etmeyince sonunda şöyle bir çözüm buldular; şehrin farklı bölgelerinde "yargılama ofisleri" bulunmaktaydı, sıradan ceza davalarında bu ofislere giderek duruşma salonuna girip savunma yapmak istediğinizi söyleyebiliyordunuz ve eğer o sırada tüm yargıçlar meşgul değilse savunmanız alınmaktaydı. Bir de "olağanüstü yargılama büroları" vardı. Bürolara gitmeden önce randevu almanız gerekirdi. Kaldı ki olağanüstü davalarda yargılananların bir çoğunun özgürlüğü askıya alındığından büroya bizzat başvurarak ifade vermeleri mümkün olmuyordu. Genç yargıçlar, K.'yı olağanüstü yargı bürolarından birine götürecek, Ulusal Yargı Konseyi için ayrılan bölmeden duruşmayı izlemesini sağlayacaklardı. Bunun işe yarayacağına inanmasalar da K.'nın ısrarından kurtulmak ve destek eğitiminin ilk aşamasını bir an önce geçmek için bu yola başvurdular. Bu yaptıklarının hatalı olduğunu bilahare anlayacaklardı.

Aynı gün öğleden sonra "ara dinlenme merkezinin" (eskiden bu yerlere hapishane, cezaevi gibi ilkel isimler veriliyordu. ) üst katındaki olağanüstü yargılama bürosuna gittiler. K. iris tarayıcıya bakınca kapının açılmasını şaşkınlık ve hayranlıkla karşıladı. Genç yargıçlar, Konseyin bu konuda hassas olduğunu, mesleğe kabul edildikten sonra tüm bilgilerinin anında sisteme tanıtıldığını gururla belirttiler. K. göz irisinin sisteme ne şekilde tanıtıldığını sormadı. Bunun kabalık sayılacağını biliyordu.

İçeriye girerek kürsünün sağ tarafındaki camlı bölmenin arkasında yerlerini aldılar. kürsünün üzerinde bir monitör, monitörde yüzü seçilemeyen bir yargıç, sanık sandalyesinde ise oturduğu sandalyeden taşan iri cüsseli bir adam vardı. Genç yargıçlar savunmadan birkaç kelime duyunca yüzlerini buruşturdular. Büronun dava programına önceden bakmadıklarına hayıflandılar. Çünkü sanık sandalyesinde oturan Ulusal Yargı Konseyinin olağanüstü yargılamalar için seçtiği eski bir yargıçtı. Savunması sırasında birçok kez, "ben Ulusal Yargı Konseyinin talimatlarını yerine getirmek dışında bir şey yapmadım, Konsey, beni en başarılı on yargıçtan biri olarak ödüllendirmişti" diyen eski yargıç sürekli terliyordu. K.'nın bu sahneye daha fazla tanık olmasını istemeyen genç yargıçlardan biri dışarı çıktı, birkaç dakika sonra geri geldiğinde yargıç duruşmaya ara vermesi gerektiğini söyledi. Salona giren iki "özgürlük bekçisi" sanığı kelepçeleyerek içeriden çıkardılar.

Kısa bir aradan sonra monitör yeniden açıldı, K. ve genç yargıçlar yerlerini aldılar. İçeriye, esmer, ince yapılı, olduğundan daha uzun görünen, kalın bıyıklı, gözlükleri iple boynuna asılı bir adam girdi. Yargıç, kendisini tanıtmasını ve dava numarasını söylemesini istedi. Sanık, dava numarasını bilmediğini ama bir gün önce mahkeme tarafından serbest bırakıldığını, bugün ise hakkında "özgürlüğe ara verme kararı" alındığını duyduğunu, bu nedenle buraya geldiğini söyledi. Genç yargıçlar hayretle bir birlerine baktılar, içlerinden biri istemsizce, "Vay herifçioğlu" dedi. K. hâlâ bir önceki duruşmayı düşünüyordu, öyle olmasa bile ne olduğunu anlaması mümkün değildi. Ancak genç yargıçların şaşkınlığını görünce dikkat kesildi ve ne olduğunu sordu. Yargıçlardan biri anlatmaya çalıştıysa da gülmekten konuşamadı.

"Sinirlerim bozuldu, adamdaki uyanıklığa bak" dedi. Diğeri sessiz olmasını, içeriden duyulacaklarını işaret etti ve kısık bir sesle diğer yargıcın sinirlerini bozan şeyi K.'ya anlattı.

K. doğru anladıysa, duruşma salonundaki ünlü bir avukatmış, bir gün önce olağanüstü yargılama bürolarından birinde çalışan eskilerden bir yargıç, duruşma geç saatlere kalınca, destek yargıçları da ortalıkta görünmeyince eski usulleri uygulamış ve bu kişiyi serbest bırakmış. Ulusal Yargı Konseyi kısa bir süre sonra durumdan haberdar olmuş, başka bir yargıç uykusundan uyandırılarak, tekrar özgürlüğe ara verme kararı yazılmış, ancak bu arada bizim ünlü avukat kayıplara karışmış.

K., "Adamın kayıplara karıştığını söylüyorsunuz ama burada işte" deyince, destek yargıçlarından biri, "Asıl sorun da bu ya" dedi. K.'nın boş gözlerle baktığını gören genç yargıç devam etti, "hâlâ yürürlükte olan eski usul kuralına göre, hakkında özgürlüğe ara verme kararı verilen zanlı duruşma salonuna bizzat gelirse özgürlüğe ara verme kararı kaldırılır ve zanlı ara dinlenme merkezine gönderilmez." dedi.

K., "O zaman cevap basit değil mi, bizzat geldiğine göre yargıç da serbest bıraksın zanlıyı."

Yargıçlardan biri düşüncesizce, "Az önceki davayı izlemedin herhalde" dedi. Sonra toparlamaya çalışarak, "Ulusal Yargı Konseyi bu avukatın özgürlüğünün askıya alınmasına büyük önem veriyor" diye düzeltti.

K. yine anlamamıştı, "Peki o zaman yargıç neden endişe ediyor, madem Konsey bu kişinin özgürlüğünün askıya alınmasına büyük önem veriyor, yargıç da usul kuralını unuttuğunu söylesin ve avukatı tutuklasın." (K.'nın, esnek ve uzlaşmacı tavrı genç yargıçların gözünden kaçmadı.)

Yargıçlardan biri, "Evet artık kimse usul kurallarıyla ilgilenmiyor, yargıç da dediğiniz gibi yapabilir ancak devir değiştiğinde bunun aleyhine kullanılmasından çekiniyor. Bu yüzden olağanüstü yargılama yargıçlığı büyük dikkat isteyen bir iş bay K." dedi ve acıyarak K.'ya baktı. K. diğer yargıca döndü, onun da aynı yüz ifadesiyle baktığını görünce K. da acımaya başladı kendisine. Tam o anda yangın alarmı çaldı, içeri giren iki bina görevlisi ünlü avukatı kollarından tutup dışarı çıkardılar.

Kısa sürede yanlış alarm verildiği anlaşıldı. Tekrar içeri girdiklerinde ünlü avukatın duruşması bitmişti. Ünlü avukat iki özgürlük bekçisi tarafından zorla dışarı çıkarılıyordu. Yargıç özgürlüğe ara verme kararı vermiş olmalıydı.

Ünlü avukat kapıdan çıkarken monitöre dönüp "Korkak tavuk" dedi. K.'nın içinden gülmek geldi.

Yargıçlardan biri, K.'ya dönerek, "Konseyin çözümünü gördün mü? Yargıcını nasıl korudu? Yanlış yangın alarmı ile herkes dışarı çıkarıldı. Ünlü avukat dışarıda özgürlük bekçileri tarafından yakalandı ve böylece duruşma salonuna bizzat gelmediği için hakkında özgürlüğe ara verme kararı verilebildi. Hem Konseyin istediği oldu, hem de usul kuralı ihlal edilmedi." dedi.

Diğer yargıç, "Bu iş için daha güzel bir söz var ama neyse" deyip gülünce üçü birlikte makaraları koyverdiler.

*Demokrat Yargı Eşbaşkanı