“Ödenmiş” savaşlara teşne bir siyaset bu kez paldır küldür
Trans-Kafkasya’ya iştahlanıyor. Biliyor ki bu bölgenin Türkiye’deki
karşılığı büyük. Burası Libya ya da Suriye’ye benzemiyor.
Seferberlik hayali ‘tek millet iki devlet’ sloganıyla
çerçevelenip altına bir de “Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si
işgal altında” hatırlatması döşendi mi muhalefet ile iktidar
yekvücut oluyor. Kriz çözümünde birincil araç olması gereken
diplomasi epeydir siperden konuşuyor. Stratejik tımarhanenin sivil
başçavuşları “Azerbaycan’da enerji hatları dolayısıyla uluslararası
çıkarlarımız tehlike altında, derhal Türk askeri gönderilmeli” diye
akıl veriyor. Bu akıl zaten sarayda baş tacı. Ermenistan ve
Azerbaycan savaşının temel parametrelerini kavrayanlar ise evvela
arabuluculuk öneriyor. 12 Temmuz’da Tovuz’da patlak veren
çatışmanın ardından Bakü ve Erivan’la temasa geçen Rusya ve İran’ın
izlediği yol bu. Yeni Osmanlıcılık ya da İttihatçılık virüsüne
kadar Ankara da itidalli gidiyordu. “Evvela barış için diplomasi”
deniliyordu. Artık bu yetenekten yoksunlar. Çap gerektiriyor;
çatışan taraflarla konuşabilecek akıl, makul bir dil ve manevra
yeteneği. Ve saygınlık ve itimat. Diplomasinin temel varlıkları
aşağılandı, hoyratça kenara itildi. Artık dış siyaset, krizlere
‘savaş ağası’ mantığıyla bakıyor.
“İki komşu arasındaki husumet nasıl alevlendirilir, bu nasıl
fırsata dönüştürülür” saikiyle gidiyorlar.
Ödenmiş savaşlara gönüllü olmaktan kastım bu. Savunma sanayi
“Allah Allah” diyor. Damadın silahlı-silahsız İHA’ları müşteri
arıyor.
“Ermenistan aklını başına toplasın”, “Bunun bedelini
ödeyecekler”, “Türkiye tüm imkanlarıyla Azerbaycan’ın yanındadır”
minvalindeki çıkışlardan sonra gelen temas anlamlıydı. Azerbaycan
Savunma Bakan Yardımcısı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ramiz Tahirov
ile Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Ordu Komutanı Kerem Mustafayev hemen
Ankara’da misafir edildi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı
İsmail Demir bu ziyaretin bağlamını güzelce tweet'ledi:
“Savunma sanayiinde de işbirliği konularımızı görüştük… Savunma
sanayiimiz SİHA’larımızdan mühimmatlarımız ve füzelerimize,
elektronik harp sistemlerimize kadar bütün tecrübe, teknoloji ve
kabiliyetleriyle her zaman Azerbaycan’ın emrindedir!”
Ne hız! Sanki cephelerden lütuf yağıyor, Trablusgarp’tan Trans
Kafkasya’ya…
***
Ortada bir işgal, çözülmesi gereken bir mülteci meselesi var.
Sorun basit de değil. 1994’deki Bişkek Protokolü’nden beri müzakere
süreci statükoyu koruyan bir aymazlık içinde. Bu işin sorumlusu
Minsk üçlüsü Rusya, ABD ve Fransa. Bunlar bilinmeyen şeyler değil.
Sınırda gün be gün karşılıklı top atışları bir siyaset biçimi
halini aldı. Ama bu kez 2016’daki gibi ciddi kayıplarla farklı bir
noktaya gelindi. Bu çatışma Minsk üçlüsünü dürtmek içinse yakında
sönümleneceği öngörülebilir. Ama amaç bunu işgali bitirmek için
savaşa dönüştürmekse o vakit bölgenin jeostratejik gerçekliği
konuşmaya başlar.
Ermeniler Mingaçevir Hidroelektrik Santrali’ni, Azerbaycanlılar
Metsamor Nükleer Santrali’ni vurmaktan bahsederken Rusya 150 bin
asker, 400 uçak, Karadeniz ve Hazar’da 100 gemi eşliğinde
Kafkasya-2020 askeri tatbikatını başlattı. Ruslar “Üzerinize
alınmayın” diyor ama isterlerse alınmasınlar!
2019’da sipariş ettiği 18 adet Sukhoy SU-30SM jetinden bir
kaçının görüntüsüyle ‘caydırıcı’ poz veren
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan diğer yandan Rusya’dan
Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) “Bir üyeye saldırı
bütün üyelere yapılmış sayılır” ilkesini çalıştırmasını istiyor.
Rusya’nın iki tarafa da ‘ağabeylik’ yapan pozisyonu ince işçilik
gerektiriyor. Evvela Türkiye’nin elindeki kartları görmek istiyor.
Daha önemlisi iki tarafı kendine mahkûm edecek şekilde krizin
olgunlaşmasını bekliyor. Bakü’den istediği kestirilebilir: “Kendini
NATO ve AB’nin ayartmalarına kaptırma, Türkiye’nin de gazına
gelme.”
Türkiye’nin Libya ve Suriye’de karşısına çıkan Rusya’yı yumuşak
karnı Kafkasya ve ötesinde sıkıştırıp taviz koparmak isteyeceği
düşünülüyor. Ruslar, Libya ve Suriye’de Türk-Rus karşılaşmasını
avantaja çevirebilecek manevra alanlarına sahip. Ama Kafkasya’da
Türkiye ile karşılaşmak Rusların anlayışla karşılaşabileceği ya da
esnek olabileceği bir şey değil. Trans Kafkasya hem Rusya’nın
periferisi ve güvenliğin alt kuşağı hem de Rusya Federasyonu’nun
güneybatı kanadındaki Kuzey Kafkasya’nın emniyet şeridi. Buradaki
tepkinin neden farklı olacağını görmek için birkaç yıl geriye
bakmak yeterli. NATO’nun Trans Kafkasya’da Türkiye’nin öncülüğünde
yaptığı örtülü müdahaleler, 2008’de Gürcistan’ı Güney Osetya’ya
saldırma konusunda cesaretlendirmişti. Tshinval ele geçirilseydi
Gürcistan ordusu Abhazya’ya da saldıracaktı. Ancak tıpkı bugünkü
gibi Kuzey Osetya tarafında tatbikat adı altında tanklarını
otlatmaya çıkaran Rusya 2 saat içinde Tshinval’e intikal edip
Tiflis’e yönelerek Mihail Saakaşvili’ye korkudan kravatını
yedirtmişti. Rusya, NATO kanadının Balkanlar, Karadeniz havzası ve
Trans Kafkasya’ya el atmasını soğukkanlılıkla izlemiş, nihayetinde
Gürcistan’ın sunduğu fırsatı değerlendirip Güney Osetya ile
Abhazya’nın bağımsızlığını tanımıştı. Bu hamleyle bir kez daha
“İntikam soğuk yenen bir yemektir” dedirtmişti. Haliyle Rusya’nın
bu bölgede tetikte olacağı varsayılabilir.
Ermenistan zaten Gümrü Üssü’nü 2044’e kadar Ruslara ipotek
etmiş, savunmasını hepten Rus silahlarına bağlamış, sınır
korumasını bile Ruslara emanet etmiş bir ülke. Rusya lideri
Vladimir Putin daha ne ister ki? En yalın yanıt; Paşinyan’ın kulübe
girmesi, girmiyorsa da gözden düşmesi.
Paşinyan, 2018’de Kadife Devrim ile başbakanlık koltuğuna
oturduktan sonra Rusya ile güvenlik anlaşmalarına bağlılığını teyit
etti ama Moskova’dan boşanma arzusunu terk etmedi. Ruslar,
Paşinyan’ın Ermenistan’ı Ukrayna’nın tutturduğu yola sokmaya
çalıştığını düşünüyor. Paşinyan şimdi Ermenistan’a kalkan olup
olmayacağını sınar gibi CSTO’dan ortaklığın gereğini yapmasını
istiyor. Bir süre önce genel sekreterini tutuklattığı CTSO’dan.
Ruslar bu olayı kesinlikle Rusya’dan kopma denemesi olarak not
etmiştir. Eski Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tevfik Zülfükarov’un da
paylaştığı bir görüşe göre Paşinyan, CTSO’nun koruma taahhüdünü
yerine getirmeyeceğini bildiği için bu çağrıyı yaptı. Yanıt
alamayınca “İşte Rusya ile ortaklığın değeri bu” diyerek Batı’ya
yönelme politikasına dönecek.
Moskova son yıllarda artan Rusya karşıtlığının 2003-2004’deki
renkli devrimler kuşağına dönüşmemesi için şimdilik tedbirli
gidiyor. Görüntü bu. Fakat Ukrayna’da ‘Turuncu Devrim’i birkaç yıl
sonra tersine çevirmiş, Rusya yanlılarını alaşağı eden Batı
destekli ‘Neo-Faşist’ kanatların iktidara dönüşü karşısında bu kez
Kırım’ı koparmış, Doğu Ukrayna’yı da ‘ayrılıkçı’ bir karta
dönüştürmüş olan Rusya’dan bahsediyoruz. Rusya’nın Ermenistan’da
çaktığı kazık o kadar derinlerde ki Paşinyan’ın düşlerini kâbusa
çevirebilir.
Kuşkusuz Rusya’nın Ermenistan siyaseti Paşinyan’ın ötesinde.
Paşinyan’a kızsalar bile Rusların Ermenistan’ı bırakmayacağını
gayet iyi bilen Azerbaycan, Batı’nın dikkatini çekmeye çalışıyor.
SOCAR Başkan Yardımcısı Elşad Nassirov çatışmaların Batı’ya giden
petrol ve doğalgazı tehlikeye sokacağı uyarısında bulundu.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Supsa Petrol Boru Hattı
ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı Tovuz’un yakınlarından
geçiyor. Bu hatlara dokunmak Ermenistan’ı zora sokabilir. Fakat
sınırlar değişmediği sürece bu alarm düzeyi Batı’nın renk vermesi
için yeterli değil.
***
Türkiye, Rus matruşkasının katmanlarına saklı ardışık hamleleri
düşünmek durumunda. Trans Kafkasya’da dikkatsiz adımlar
hayalkırıklığı yaşatabilir. 15 Temmuz’daki yazımda Rusların
Sovyetlerden beri koruduğu kanallarına ve Azeri elitinin Moskova
aşkına değinmiştim. Kuşkusuz bu çatışmanın Azerbaycan iç
siyasetindeki kavgalara taalluk eden tarafları var. Bir süredir
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in koltuğunu ‘first layd’ ve
Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mihriban Aliyeva’ya bırakması
yönünde baskılardan söz ediliyor. Paşayev klanı, kızları Mihriban’ı
koltukta görmek için sabırsızlanıyor. Ermenilerle çatışma,
Azerbaycan’ı parsellemiş oligarkların güç savaşında ne denli
araçsallaştırılıyor? Buna da bakmalı. Oligarklar nerede konsensüs
oluşturuyor, savaşta mı barışta mı? Ve tabii Aliyevler döneminde
geriletilen milliyetçi kanatlar da bu krizde sörf yapmak istiyor.
Bu cenahtan pek çok ‘devlet eskisi’ 2018’den beri Minsk sürecinin
artık öldüğünü ve savaşın tek seçenek olduğunu düşünüyor.
Hasılı fetih coşkusuna kapılanların Azerbaycan’ın iç
dengelerine, Azerbaycan elitinin Moskova ile sıkı bağlarına ve Rus
stratejisinin uzandığı çeperlere iyice bakmalarında fayda
olabilir.
Ermenistan ve Azerbaycan’ı daha fazla insanı toprağa gömmeden
barışçıl bir çözüme zorlayacak müzakereci liderliğe ihtiyaç var.
Bölgeden ve uluslararası alandan temenni edilecek şey savaş değil
barıştır. Bir başka acil temenni daha: Umarız ezici çoğunluğu Şii
olan Azerbaycan’a Suriye’den ‘Sünni cihatçı’ taşımak gibi bir
seçeneği akıllarına getirmiyorlardır.