Kahramanları ve mitolojisi ile fantezi edebiyatında yeni bir yapıt: Dağ Diyarı Sürgünleri

Mehmet Çimen'in romanı 'Dağ Diyarı Sürgünleri', Nemesis Kitap tarafından yayımlandı.

Abone ol

“Herkes farklıdır birbirinden.
Hayallerinin peşinde koşar, hayatlarının
anlamını bulmaya çalışırlar.

Dağ Diyarı Sürgünleri

Klasik fantezi edebiyatının en ünlü örneklerindendir 'Alice Harikalar Diyarında'. Lewis Carroll klasiğinin büyüsü, çocuklar kadar yetişkin okurların zihninde de devam edebiliyorsa, bunun tek bir sebebi vardır; insanı gerçeğin dışında harika bir dünyaya davet etmek.

Yaşadığımız dünyanın gerçekliğinden koparak başka bir evrene geçtiğimizde acılar, beklentiler, düş kırıklıkları yaşamımızdan buharlaşıp gözden yiterler. Bir anlığına da olsa, âna tahammül etmenin, onu unutmanın ve unutturmanın yöntemidir fantezi.

KENDİ DÜNYASINI İNŞA ETME BAŞARISI

Son yıllarda ülkemiz edebiyatında birbiri ardına fantezi türünün başarılı örnekleri, yazarlarının kariyerlerini sağlamlaştıran bir öge olarak öne çıktı. Bunda 90’lardan bu yana, dünyanın önemli fantezi yapıtlarının Türkçeye çevrilmesi ve bu popüler yapıtların film uyarlamalarının etkisi yadsınmaz bir gerçeklik.

Mehmet Çimen’in, kendi evrenini, kendi özgün karakterlerini yarattığı ve son derece rahat ve eğlenceli üslubuyla parlayan romanı 'Dağ Diyarı Sürgünleri’ne de bu dönemin önemli kazanımlarından biri olarak bakmak gerekiyor.

İlginç bir yaşam felsefesinin işlendiği ve yer yer bu felsefenin bakış açısıyla işlenmiş diyalogların örüldüğü romanın evreninden söz edelim öncelikle…

Kuzey Buzulu, Büyük Umura Denizi, Doğu Derinliği, Ejderha Koyu, Homon Denizi, Listre Denizi'nin çevrelediği iki büyük ada ve bu iki adayı kuzey doğu ekseninde iki parçaya ayıran Lusna Boğazı'nı düşleyin. Büyük kara parçasının en kuzeyinde Dağaşırı, onun güneyinde, sırasıyla Kilist, Dağdüzü ve Dağaltı var. Küçük kara parçasında ise Umur var.

Dağ Diyarı Sürgünleri, Mehmet Çimen, 344 syf., Nemesis Kitap, 2024.

Bizim dünyamızın birçok mitolojisinde yer alan tufan mitinin bir parodisinin de işlendiği romanda bu evrenin halklarını şöyle tanıyoruz:

“…tufanın yok ettiği alan o denli büyüktü ki kalan toprakları tespit etmenin daha kolay olduğunu fark ettik. Büyük Zelzele, Dağdüzü’nü boyda boya ikiye ayırmıştı. Zelzeleden sonra kopan büyük tufan, toprakları üstündekilerle birlikte yuttu. Büyük dalgalar, en aşağılarda kalan Dağaltı ülkesinin kıyılarındaki köylere kadar ulaştı. Dağaltı’ndan aşağısı sular altında kaldı. Burası Dağdüzü düzlüğü. Lusna ve Kilist sıradağlarının arasındaki bu düzlük, Dünya’nın merkezi artık. Bilinen dört ülke kaldı. Lusna dağlarının altındaki Dağaltı ülkesi ile Kilist dağlarının üstündeki Dağaşırı ülkesi bunlardan ikisi. Dağaltı ve Dağaşırı arasında kalan topraklar, yani bizim Dağdüzü’müz üçüncü ülke. Dağaşırı ülkesinin karşı kıyılarındaki Umura ülkesi de dördüncü ve son krallık."

Devler ve insanlardan türemiş halklar, yine insanlardan ve cücelerden çoğalmış bir başka halk. İnançlıları, tanrısızları, ölümlü ve ölümsüzleriyle, ölmeyi saçma bulanlarıyla, ‘yedi rabbin kovdukları’, adsızları, sahibinin yediklerinden yiyenleriyle, ölümün, ölümsüzlüğün yan yana var olduğu, şiddet savaş ve sonsuz çekişmelerle yoğrulan kadim ama yorgun topraklar.

Mehmet Çimen, uzun diyaloglara yüklediği öyküleri, yarattığı fantastik dünyasıyla bu türün meraklılarına hitap ettiği gibi, zaman zaman yaşam, ölüm, varoluş ve gerçek dünyanın ezeli sorunlarını anımsatan zekice göndermeleriyle, düşündürücü diyaloglarıyla yüklendiği zor işin üstesinden gelmiş.

'ÖLMEK ÇOK SAÇMA'

“Ölüm, hayatı anlamsızlaştırır. Ölümle yüzleşince, hiçbir şeyin anlamı kalmaz.”

“Ölmezsen, hayat anlamsız olmaktan çıkacak. Öyle mi?”

“Evet. Ölmüyorum ben zaten.”

“Doğru, ölmüyorsun bir türlü. Belki de senin eğlencen budur Olçum. Bulamayacağını bildiğin bir anlamı aramak.”

“Zeki olduğunu söylemiştim Drabaz.”

“Söylememiştin! Onu ben söyledim! Sen! Bizi bekleyen savaşta, dövüşerek onurunla ölüp masallara kahraman olmalısın!.. Sen! Ölmemek için güçlünün hep yanında oldun, zayıfları öldürmelerine yardım ettin. Sebebini soranlara, ölmemek için öldürüyorum dediğine eminim. Zayıfların da ölmeme hakkı yok mu senin gibi? Herkes ölür Olçum! Yaşamak, bu topraklarda ölmekten daha zordur. Bunu unutma! Ölüme karşı neden direniyorsun bu kadar!”

“Ölmek çok saçma. Biteceğini bile bile başlamış olamaz yaşamım! Her başlangıcın sonu olmak zorunda değil. Bunu ispatlıyorum her sabah uyandığımda. Senin gibiler, herkes ölür diyemiyor bana bakınca. Birileri savaş meydanında bağırsaklarımızı deşmediği sürece, ölmeyebiliyoruz işte. Baksana bana. Ölmüyorum ben dostum. Ölmüyorum.”

Drabaz ile Olçum arasında geçen keyifli diyaloglarından olan bu alıntı, Murat Çimen’in fantezi romanının düşünsel uçlarına dair bir fikir verebilir.

'Dağ Diyarı Sürgünleri', fantezi roman severler kadar kurguda düşünsellik bekleyenler için de zenginlikler sunuyor.