2-0, futboldaki en net skorlardan biri olabilir. Çoğu zaman
kazanan tarafın mutlak ve rahat bir galibiyet aldığını işaret eder.
Ama bu kez öyle değildi. Fas maç boyunca Fransa’ya neden yarı
finalde kendilerine rakip olduklarını gösterdi.
Belki sonunda kaybettiler, ama son dünya şampiyonuna karşı hiç
ezilmeden, diklenerek kaybettiler. Bu oyunun hâlâ tahmin
edilemeyen, serüvenci bir yanının olduğunu hepimize
hatırlattılar.
Fransa maça olabilecek en iyi şekilde başladı; erken bir golle
öne geçerek. Bu aynı zamanda turnuva boyunca hiçbir takımın
başaramadığı bir şeydi. Onlara iki açıdan rahatlık sağlayabilirdi
bu durum: Birincisi, Fas üstlerine gelmek zorunda kalacağı için
arkada açık verebilirdi. İkincisi, bu boş alanları dünya üzerinde
en iyi kullanabilecek oyuncuya sahiplerdi; Kylian Mbappe.
Birincisi gerçekleşti. Şu ana kadar turnuvada en çok topa sahip
olduğu maçı yüzde 41 ile Kanada’ya karşı oynayan Fas, Fransa’ya
karşı yüzde 62 topa sahip oldu. Bilhassa ikinci yarıda tek
silahlarının kontratak olmadığını, aynı zamanda rakip yarı sahaya
yerleştiklerinde de ataklar örebildiklerini keşfettiler. Ama ne
yazık ki bu üstünlüklerini kale önünde de sürdürebilmelerini
sağlayacak kaliteden yoksunlardı. Rakipleriyse hem fazla kaliteli
hem de iki golü de savunmadan seken toplarla bulacak kadar
şanslıydı.
Buna karşın maçın büyük bölümünü rakip yarı sahada oynamalarına
ve arkalarında geniş boşluklar vermelerine karşın Fransa’ya
kontratak fırsatı neredeyse vermediklerinin altını çizmek lâzım.
Üstelik iki as stoperinden Nayef Aguerd geçirdiği grip nedeniyle
maç öncesinde kadrodan çıkarılmış, büyük bir fedakârlıkla sahaya
çıkan Romain Saïss ancak yirmi dakika dayanabilmiş, sol bek
Noussair Mazraoui ise yine sakatlık yüzünden ikinci yarıya
çıkamamıştı.
Ama ne fark ederdi ki? Sofyan Amrabat onu mahveden sırt
ağrılarına rağmen iğnelerle de olsa yine oradaydı. İkinci yarının
başında yakaladıkları bir hızlı hücum fırsatında Mbappe sol
çaprazdan ceza sahasına girmeye yeltendi, ama turnuvanın belki de
en iyi savunma önü oyuncusu olan Amrabat’ın saf tutkudan oluşan
müdahalesiyle neye uğradığını şaşırdı. Bir daha da onu bir
tehlikenin içinde göremedik.
BAŞKA BİR GRİEZMANN
Maç boyunca Fas savunmasını en çok zorlayan oyuncu ise Antoine
Griezmann’dı. Fransa’nın turnuvadaki poster yüzü elbette Mbappe,
ama sahada takımı örgütleyen oyuncusu Griezmann. Gerektiğinde
derine gelip üçüncü bir orta saha gibi oynuyor, gerektiğinde de ön
dörtlünün bir parçasına dönüşüp boşluklara hareketleniyor ve hatlar
arasında en iyi durumda topla buluşuyor. Tıpkı Fransa’nın ilk
golünde olduğu gibi.
Kulüp kariyerinde açıkça bir düşüş içinde olan Griezmann’ın
millî takımda bambaşka bir rolde bu etkiyi yaratabilmesi ise
elbette Didier Deschamps’nın bir başarısı. Oyuncularından bireysel
olarak en yüksek katkıyı almak konusunda epey mahir olduğu da
kesin.
Buna karşın, tüm pragmatistler gibi, Deschamps da insanlar
tarafından sıkça övülmeye alışkın bir teknik direktör değil.
Keyifli bir futbol oynatmıyor, evet. Tüm planları en kestirme
yoldan sonuç almak üzerine kurulu. Pep Guardiola ile Jürgen
Klopp’un çağındaysa böyle teknik direktörlerin ilgi görmesi söz
konusu bile değil.
Ama nihayetinde, Deschamps şimdiden Dünya Kupası tarihine geçti.
Vittorio Pozzo, Helmut Schön, Carlos Bilardo, Franz Beckenbauer ve
Mario Zagallo’nun ardından Dünya Kupası finalini ikinci kez tecrübe
eden altıncı teknik direktör olacak.
Fransa ise 1938 İtalya, 1962 Brezilya, 1990 Arjantin ve 1998
Brezilya’dan sonra turnuvada son şampiyon unvanıyla finale yükselen
beşinci takım oldu. Şimdi altmış yıl sonra üst üste iki Dünya
Kupası kazanan ilk takım olmak istiyorlar.
HER ŞEYİYLE TAM BİR KATAR FİNALİ
Öte yandan turnuvanın kazananı ise şimdiden belli. Evet, belki
Neymar, Dünya Kupası’na beklenenden erken veda etmiş olabilir. Ama
dün geceki yarı finalde iki PSG’li yakın arkadaş Achraf Hakimi ve
Kylian Mbappe’nin çarpışmasını seyrettik. Pazar günkü finalde de
PSG’nin hücum hattının diğer iki oyuncusu karşı karşıya gelecek. Bu
seyircilerin istediği kadar, kuşkusuz Katar Spor Yatırımları’nın da
arzu ettiği bir final.
Messi, halefi olarak görüldüğü Diego Maradona gibi Dünya
Kupası’nı kazanıp, kariyerindeki tek eksik parçayı tamamlamak
istiyor. Mbappe ise bu kupayı henüz 24 yaşında ikinci kez kazanıp,
belki de Pelé’den sonra ikinci bir Dünya Kupası ikonu hâline gelmek
amacında. Aynı zamanda Messi’yi mağlup edip, hem PSG’nin mevcut en
önemli yıldızı olduğunu hem de Messi’den sonra futbolun bir sonraki
en büyük futbolcusu olduğunu göstermek isteyecektir.
Arjantin ve Fransa’nın 2018’deki son karşılaşmaları yedi gol
üretmişti. Mbappe maça damgasını vurmuş, Messi ise silik bir maç
çıkarmıştı. Şimdi ikisi de yanıyor. Elbette bu bir final, iki takım
da çok daha gergin ve ihtiyatlı olacaktır, ama bu iki oyuncunun
sahada olduğu bir maçta küçük bir kıvılcım büyük bir yangına
sebebiyet verebilir.
Messi ve Mbappe. Gelmiş geçmiş en iyi, muhtemel bir sonraki en
iyiye karşı. Hayâl gücüyle hızın karşılaşması. Biri sonbaharında,
diğeri ilkbaharında. Biri Maradona’nın, diğeri Pelé’nin kaderini
paylaşmak istiyor. Pazar günü, bir an önce gel.