Kamu bankalarının kaybını kim ödeyecek?

Devlet bir yandan toplumu borçlandırarak pandemiyle baş ederken kamu bankalarını da yıllara yayılacak bir düşük kârlılık/zarara sürüklüyor.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Pandemi, Türkiye ekonomisinin makro görünümünün yanında bankacılıktan esnafa uzanan bir krize neden oluyor. 2020’den bu yana salgını kontrol etmek için alınan kapanma önlemleri, mekanlara getirilen kısıtlamalar hemen hemen her sektörde ciddi daralmaya neden oldu. Geçtiğimiz yıl özellikle konut başta olmak üzere, işletmelere kamu bankaları aracılığıyla sabit faiz ve uzun vadeye yayılarak verilen krediler, faiz oranların artması, ekonomideki çalkantı ve liranın döviz kuru karşında değer kaybetmesiyle beraber içinden çıkılmaz bir duruma neden oldu. Bu durumun en önemli göstergelerinden biriyse kamu bankalarının Nisan 2021 itibariyle geçtiğimiz yıla göre kârlarında yaşanan kayıpta. Bu hafta kamu bankalarının bu kaybı yaşamasının nedenlerine bakacağız.

ÖZEL BANKALAR KÂR EDERKEN KAMU BANKALARI ZARAR ETTİ

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Nisan 2021’de bankacılık sektörünün durumuna ilişkin 2021 ilk çeyrek verilerini paylaştı. Rapora göre kamu mevduat bankalarının (Vakıf Bank, Ziraat Bankası ve Halk Bankası) net kârı yüzde 68,3 geriledi. Bir başka anlatımla, bu dönemde bankaların kârı 4,4 milyar liradan 1,6 milyar liraya geriledi. Söz konusu üç bankanın net faiz geliriyse 18 milyar liradan 8 milyar liraya indi.

Kamu bankaları cephesine kayıp damga vururken, özel bankaların kârı dikkat çekiyor. Rapora göre özel yerli bankalar ilk çeyrekte net kârlarını yüzde 26,7 arttırdı, böylece bankaların kârı 4,8 milyar liradan 6,1’e çıktı. Yerli bankalar gibi, özel yabancı bankaların kârı da aynı dönemde yüzde 26,1 artışla 4,6 milyar liradan 6,3 milyara çıktı.

Özel ve kamu bankaları arasındaki kâr-zarar tablosu sadece lirada değil, dolar cinsi kârlarda da benzerlik gösteriyor. Sektöre genel olarak bakıldığında bankaların net kârı yüzde 17,5 gerilemeyle 2,3 milyar dolardan 1,9 milyar dolara geriledi. Özel yabancı bankaların bu dönemde net kârında yüzde 7,3 artış görüldü. Böylece bu bankaların elindeki para 709 milyon dolardan 761 milyona çıktı. Öte yandan hem yerli özel bankalar hem kamu bankaları dolar cinsi kârda kayıp yaşadı. Özel bankaların kârı 1 milyar dolardan 737 milyona gerilerken, kamu bankalarında rekor düşüş yaşandı. İlk çeyrekte üç kamu bankasının dolar cinsi kârı yüzde 71,4 düşerek 674 milyondan 193 milyona geriledi.

PANDEMİ KREDİLERİ VE FAİZ SARMALI

BDDK’nin ilk çeyreğe ilişkin raporu dikkate alındığında akla gelen ilk soru, özel bankaların kârı artarken kamu bankalarının neden kayıp yaşadığı. Başkent Üniversitesi Finans ve Bankacılık Programı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Babuşcu Dünya Gazetesi’nden Şebnem Turhan’a verdiği mülakatta, buna neden olan en etkili faktörün 2020’de özellikle kamu bankaları aracılığıyla verilen konut kredileri olduğunu söylüyor, çünkü 2020’de pandemiyle mücadele kapsamına konut kredi desteği de eklenmiş. Bu çerçevede kamu bankaları 0,9 ile 1,5 arasında değişen faiz oranlarıyla tüketicilere kredi sağladı. Ancak ekonomideki çalkantı önce Merkez Bankası başkanlarının art arda değiştirilmesine neden oldu, ardından “faiz eşittir enflasyon” politikası sessizce bir kenara bırakıldı ve politika faiz yüzde 18’e çıktı. Babuşcu bu noktada zararın nasıl ortaya çıktığını şu sözlerle aktarıyor: “Kamu bankaları geçtiğimiz yıl 0,9 ile 1,5 arasında değişen faiz verdikleri kredileri bu yıl yüzde 18’lik mevduat faiziyle finanse ediyor”. Yani bu yıl krediye kaynak oluşturan kalemlerden mevduata ödemesi gereken faiz geçen yıldan farklı olarak yüzde 18 seviyesinde. Ancak durumun vahameti yalnızca bununla sınırlı değil, devlet bir yandan toplumu borçlandırarak pandemiyle baş ederken kamu bankalarını da yıllara yayılacak bir düşük kârlılık/zarara sürüklüyor. Nasıl olduğuna bakalım.

YILLARA YAYILACAK ZARAR KAMUNUN SIRTINA YÜKLENİYOR

Geçtiğimiz yıl verilen konut kredileri sabit faizli ve 10 yıllıktı. Tüketici kredileriyse 3 yıl vadeli ve yine sabit faizliydi. Özel bankalar bu konuda isteksiz davrandı ve bu tür kredileri çok düşük tuttu. Öte yandan kamu bankaları, bu konuda iktidardan gelen talimat uyarınca kredi musluklarını sonuna kadar açtı. İşte bu noktada kredi faizleri mevduat faizine göre düşük kaldı. Ekonomideki gidişat uyarınca yeni bir faiz artışı bu bankaların borçlarında da artışa neden olacak. Nitekim söz konusu bankaların 2020 ile 2021’deki durumları karşılaştırıldığında durum daha berraklaşıyor. Bu dönemde üç bankadan Ziraat Bankası’nın kârı yüzde 48,6, Vakıfbank’ın yüzde 56,3, Halkbank’ın kârı ise yüzde 92,8 düştü. Örneğin Ziraat Bankası'nın, 2020’nin ilk çeyreğinde kârı 1 milyar 871 milyon lirayken 2021 ilk çeyrekte bu 962 milyon oldu. Faiz farkı ve kredi denklemi bankanın faiz gelir ve giderlerine de yansıdı. Şöyle; Ziraat Bankası’nın faiz gelirleri 2020’nin ilk üç ayında 26,7 arttı, gideriyse neredeyse yüzde 95 yükseldi. Mevduata verilen faiz giderinde yüzde 18’lik faiz seviyesi etkisini gösterdi ve bankanın faiz gideri bir önceki yıla göre yüzde 81 arttı. Maalesef benzer bir tablo diğer iki kamu bankası için de geçerli.

Bankaların içinde bulunduğu durumun iki nedeni var. Birincisi, iktidarın talimatıyla sürekli bu bankalara uzun vadeli kredi verilmesi için baskı uygulanması. Elbette kamu bankaları özel bankalardan farklı olarak kamu yararı uyarınca kârı öncelememeli. Ancak burada karşılaşılan durum pek öyle değil. Öncelikle pandemide yoksulluk artarken, genç işsizliği yüzde 25’in üzerindeyken karşılıksız destek bakımında Türkiye dünyadaki en az destek veren ülkeler arasında yer aldı. Yetmezmiş gibi bankaların verdiği kredi neden konuta ayrıldı? Bu koşullarda insanların önceliği ev almak mıdır? “Ev alın” politikası inşaat sektörünü kaldırmanın bir aracı haline geldi ve bu kayıp kamunun sırtına yükleniyor. İkincisi, bankaların mevduat faizi ödemesi Merkez Bankası’nın faiz artırımı paralelinde artıyor. Bugün faizin geldiği düzey yüzde 18. Üstelik faiz de artıyor enflasyon da. Üstelik dolar kuru da bu ikiliden geri kalmıyor. Henüz durum böyle bir çıkmaza girmemişken, neredeyse aklı başında her ekonomist kıymeti kendinden menkul “faiz artarsa enflasyon artar” akıl yürütmesinin bir politika haline gelmesine itiraz etti. Düşük faiz politikası karşısında enflasyonuyla kurda tırmanma yaşanırken Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervi, arka kapıdan doları düşürmek için harcandı. İktidar geri adım atmıyor gibi görünmek için bu yola başvurdu. Uygulanan bir yanlış politika bir diğeriyle desteklendi. Bunun sonucunda dolar kuru 8,30, faiz yüzde 18, her dört kişiden biri yoksul, enflasyon yüzde 17,3 genç işsizlik yüzde 25’in üzerine çıktı. Yetmezmiş gibi kamu bankalarının kârı özellerinki artarken azalıyor. Bu bankalar yarın zarar da edecektir. Bu zararı kim karşılayacak? Evleri satılsın diye bankalara kredi muslukları açtırılan müteahhitler mi? Yoksa yol ve köprü garantisi elde eden sık sık vergi borçları silinen meşhur beşli mi? Bence hepimiz cevabı biliyoruz.

Tüm yazılarını göster