Kamusal alanda doyasıya öpüşmek
Otobüste öpüşen çifti taciz eden erkek yolcu kendini devletin yerine koymakta, kendini devletin temsilcisi, koruyucusu olarak görmektedir. Bundan ötürü ileri geri konuşur, bunu kendine bir hak olarak görür. Bu davranışıyla çoğunluğun desteğini alacağını bilir… Gerçekten de çoğunluk böyle düşünür…
Dilek Yılmaz*
Öpüşme üzerine bir yazı yazacağım kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ancak geçtiğimiz günlerde, İstanbul’da, 49Y Yeşilpınar-Şişli otobüsünde erkek yolcunun, öpüşen bir çifti taciz etmesi bana bu yazıyı yazdırttı. İnsan nerede öpüşmeli, bunun bir sınırı var mı, yok mu? Bu sınırı kim, nasıl belirler?
Sevginin en yalın hali dokunma ve öpüşmedir… Bu en basit anlamıyla sevginin insandan insana aktarımıdır. Bir toplum düşleyelim ki; insanlar sevgilerini dokunuşlarla, öpüşmelerle, bakışlarla ve özcesi davranışlarıyla özgürce yaşıyor. Böyle bir toplumda birbirlerini seven insanlar arasında yaşamak insana esenlik ve iç huzur verir diye düşünüyorum. Çünkü sevgi yaşamın özsuyudur… Yaşamın damıtılmış halidir. Dünya aşkla, sevgiyle güzelleşir… İki insanın birbirine olan sevgisi, toplumsal sevginin temelidir, köküdür…
Bu olaydaki çelişki şu: İnsanlar sevmekten, aşktan neden korkar? Böylesi insanı ve insanlığı yücelten eylem nasıl olur da korkunun ve yasağın konusu olabilir? Sevgi ve aşk dört duvar arasındaki yatağa sıkıştırılabilir mi? Yatak odasına sıkıştırılan sevgi ya da aşk olsa olsa mahpus bir aşk olur. Aşkın değiştirici ve dönüştürücü gücü vardır. Aşk, yatak odasıyla ya da sadece cinsellikle sınırlandırılırsa, hem insanı hem de ilişkileri güdükleştirir. Aşkın sokağa taşması, sevginin genişlemesidir, güçlenmesidir.
Gençleri taciz eden erkek yolcu; “Rahatsız oluyorum. Burası yatak odası değil. Terbiyenizle oturun. Burası kamu alanı.” diye bas bas bağırıyor. Başka bir erkek yolcu ise bu tacize karşı “Ne var bunda? İnsanlar öpüşüyor. Rahatsız oluyorsan bakmayacaksın, bitecek. Kamu alanında insanlar öpüşemez mi?” diye genç çifte destek çıkıyor.
Türkiye gerçekliğini düşündüğümüzde, öpüşen çiftler bir yanıyla şanslı. Çünkü çifti taciz eden erkek yolcuya karşı onları destekleyen başka bir yolcu var. Bu anlamıyla yalnız değiller. Aklımıza şu soru da geliyor: Yalnız olsalardı başlarına ne gelebilirdi? Çiftin bir üçüncü sayfa haberine konu olmaması için hiçbir engel yoktur ne yazık ki… Bunu şunun için söylüyorum: Toplumun büyük çoğunluğu ikiyüzlüdür ama görünüşte ahlaklıdır. Aslında bunlarınki “ahlakçılık”tır. “Ahlakçılık”, ahlaklıymış gibi yaşamaktır. Bu tip insanlar kendilerini sorgulamaz. Kendileri dışındaki herkese de müdahale etme hakkını kendilerinde görürler. Çifti taciz eden erkek yolcu, tipik ahlakçıdır. Ezbere konuşur. Klişeleri sıralar. En temel klişe ise; “Burası Türkiye…” klişesidir. Bunun anlamı, “Türkiye’nin sahibi biziz. Kamusal alan da dahil, yaşamın bütün alanlarında bizim dediğimiz olur. Bizim istediğimiz gibi de yaşanılır.” Bu erkek egemen düşüncenin ta kendisidir. Bunun vardığı tek yer: Tek dil, tek din ve tek vatan anlayışının sokağa yansımasıdır. Özcesi bu tekçiliktir. Farklı bir ikinci düşünceye dahi katlanamama durumudur.
Nedir kamusal alan? Kamusal alan, toplumun ortak yararını belirleyen düşünce ve eylemlerin üretildiği, yapıldığı ve en nihayetinde geliştirildiği yerdir. Rousseau, kamusalın; genel yararı, herkes için yararlı olan genel iradeyi kapsadığını söylemektedir. Bu anlamda kamusal alan kapsayıcıdır. Ama Türkiye’de özellikle 1982 darbe anayasasının etkisiyle, kamusal alan dendiğinde, bireyin değil özellikle devletin yararı gözetilmeye başlandı. Bireyin varlığı dışlandı. Özgür, düşünen, sorgulayan, farklı olan bireyler kamusal alanda soluksuz kaldı. İş sokakta öpüşmenin fiili olarak yasaklanmasına kadar vardı. Aynı erkek egemen zihniyet, İstanbul Sözleşmesi'ni de sürekli tartışma konusu yapıp, ailenin yapısını bozan bir sözleşme olarak göstermeye çalışıyor.
Türkiye’de kamusal alan dendiğinde devletin egemen olduğu alan akla gelir. Bu alanın yönetilmesi kadını gözetmeyen erkek aklıyla gerçekleşir. Otobüste öpüşen çifti taciz eden erkek yolcu kendini devletin yerine koymakta, kendini devletin temsilcisi, koruyucusu olarak görmektedir. Bundan ötürü ileri geri konuşur, bunu kendine bir hak olarak görür. Bu davranışıyla çoğunluğun desteğini alacağını bilir… Gerçekten de çoğunluk böyle düşünür… Ama çoğunluğun düşüncesi, çoğunlukla yanlıştır…
Bana bu yazıyı yazdırtan kamusal alanda öpüşmeye geldiğimizde, şu soruyu bir daha soralım: Kamusal alanda öpüşülür mü? Evet. Hem de doyasıya öpüşülür… Çünkü öpüşmek insanlığın ortak yararına olan bir eylemdir. Parkta, otobüste, sahilde, ayışığı altında, dağ doruklarında öpüşün… Öpüşenlerle güzelleşir dünya…
*Avukat