Yazı okunsun diye tüm “cazip” sözcükleri başlığa dizmişim gibi oldu ama gerçekten aklım erdiğince anlatmak istediğim bunlar. Ve tam da şimdi, gecikmeden, açıkça konuşalım istiyorum.
Cumhurbaşkanı adaylarından Demirtaş Edirne’de tutsak. Kandil’in fethinden her gün söz edilir oldu. Yakın tarihimizin en kritik seçimleri kapıda. Bu zamanlamayla, muhalefetin konuya akılcı, serinkanlı, sağduyulu, dengeli, ilkeli yaklaşımı zorunlu. Dokunulmazlıklar ve Afrin konularındaki “otomatik destek” tepkisini vermemesi cumhuriyetimizin dirliği için elzem.
Önce Kandil: Askeri bakımdan mümkün müdür? Mümkünse, “mümkündür” denilen, yani olası harekatın amacı ve kapsamı nedir? Hangi hedefe varılması ne süre alır? İnsan ve silah/mühimmat maliyeti ne olur? Siyaseten ve ulusal güvenlik bakımından gerekli midir? Acil midir yani seçime iki hafta kala başlatılması yahut başlangıcın iki seçim turu arasına sıkıştırılması zorunlu mudur?
Geçtiğimiz yıllarda TSK’nin ABD’den yüksek delici nitelikli mühimmat tedarik ettiği, dolayısıyla artık “oyunun değiştiği” belirtilirdi. Bu ara, TSK’nin hava indirme kapasitesinin çarpıcı biçimde arttığı ve yine “oyunun değiştiği” vurgulanıyor. Afrin örnek gösterilerek, “terörle mücadele” tarihinde görülmemiş yoğunlukta havadan ve yerden (obüs mevzileri) ağır bombardımanla hedefin “yumuşatılacağının” altı çiziliyor.
Taktiksel olarak da 25-30 kilometre derinliğe “sarkan” TSK birliklerinin söz konusu bombardımandan ötürü sığınaklarında, üs alanlarında barınamayacak PKK’lilerin kaçış yollarını kestiği, hatta Hakurk’un şimdiden Kandil’den yalıtıldığı, ötesi Hakurk’un örgüt tarafından boşaltıldığı dahi öne sürülüyor. TSK mevcudiyetinin, bu defa mevsimsel değil, kalıcı olacağı aktarılıyor.
Artık gündemde olan ne “düşük yoğunluklu çatışma”, ne “isyan bastırma”: TSK’nin uygulamayı bildiği kitaptan topyekun işgal. İşgal ama istiladan bahsedilmeden. Zira, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine de değiniliyor. Buna karşılık, Şengal (Sincar) ve Mahmur’un da alan dışı olmadığı en yetkili merciden ifade ediliyor. Oysa Şengal’in tepesine ABD kuvvet konuşlandırdı. Mahmur ise IŞİD öncesi nüfusu 14 bin civarında olan bir kasaba ve Şengal gibi orası da Bağdat’ın egemenlik alanında.
İlgili taraflarla açık anlaşmaya varılacak değil. Ancak zımni uzlaşı, rıza devşirildiği, Bağdat’ın su bağımlılığı, iç siyasal dağınıklık, düpedüz güçsüzlük ve umursamazlık; Erbil’in Ceyhan üzerinden ham petrol sevkiyatı; Tahran’ın Kürtler ve PKK (PEJAK) konusunda ortak kaygı; Vaşington’un YPG’yi PKK’den zoraki ayrıştırmak, Suriye’de IŞİD’le mücadele odaklı görece istikrarı bozmamak ve jeopolitik önemi büyük NATO ortağıyla arayı bozmamak gibi etken, saik ve gerekçelerle olası Kandil harekatına destek vermeseler de, göz yumacakları dile getiriliyor.
Kandil’den de, harekat olasılığına cevaben, bu durumda “savaşın” Irak Kürdistan Bölgesi’nin (IKB) tamamına ve Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’ne yayılacağı açıklamaları yapılıyor. Gerçek şu ki, Türkiye’nin Irak’la olan 330 kilometre sınırının, düzlük olan Habur’dan batıya kabaca otuz kilometrelik bölümü (Habur Gümrük Kapısı dahil ve 1990’lı yılların başlarından bu yana) Irak hatta IKB hatta doğrudan KDP denetimindeyken, Habur’dan doğuya 300 kilometrelik dağlık bölüm büyük ölçüde denetim dışı ve yer yer PKK denetiminde.
PKK, Gara-Metina’dan Avaşin-Basyan’a, Haftanin üzerinden Hakurk’a ve nihayet Kandil’e kadar olan bölgede üslenmiş durumda. Bu bölgede sayıları 600'e varan köy de var. PKK, gerek yerel halk gerek yerel halkın siyasal temsilcileri KDP ve KYB ile simbiyotik bir varlık sürdürüyor. Eğip, bükmeden yineleyeyim, buraları olduğu gibi kalıcı denetim altına almak demek askeri harekat bakımından süresi belirsiz istila demek. Aksi takdirde, sürekli vur-kaç saldırılara hedef olmak kaçınılmaz. Bunun anlattığı da birkaç yüz bin askerin daimi biçimde sınırın Irak tarafında kalması.
Diplomatik bakımdansa, Afrin-Bab-Batı Idlip ceplerine (bağlaşık toplam yüz ölçümü yaklaşık 11 bin kilometrekare) ilaveten Irak’ın (IKB’nin) üç ülke sınırının kesiştiği kuzeydoğu köşesinin işgalini biteviye izah çabası demek. Bunun, mevcut durumda dahi güçlük arz eden, “terörle mücadele” başlığı altında yapılması ise olanaksız. Bu büyüklükte ve nitelikte kalıcı ve kapsamlı askeri varlığa ne Bağdat ne Tahran’ın rıza göstermesi ise akla aykırı. Böylesi bir girişim, Güneydoğu Bölgesi belediyelerine kayyum atamaya benzemez.
“Kamikaze diplomasisinin” sınırlarına Münbiç Mutabakatı’yla varıldı. Kamikazecilik ise askeri bir strateji değil, olmamalı. Yetkili ağızlardan Suriye (ve Suriyeliler) için bir toplam 31 milyar dolar (avro da denildi) rakamı çıktı. Askeri harcamalar dahil mi, dahilse/değilse ne kadar bilemiyoruz. Bildiğimiz ekonomik yapımızın had safhada kırılgan halde bulunduğu. Seçimler kapıda. Adaylardan Demirtaş Edirne Cezaevi’nde. Ve tam da şimdi devasa, yıllarca sürmesi muhtemel bir Kandil serüvenine girişmek zorunlu öyle mi?