Kapasite arttıkça hapishaneler doluyor!

Ceza İnfaz Sistemi'nde Sivil Toplum Derneği/Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi, 'Hapsetmenin Alternatifleri Uluslararası Konferansı' düzenliyor. Avukat İdil Aydınoğlu ile hapsetmenin alternatif yöntemlerini, Türkiye cezaevlerini ve çocuk mahpusları konuştuk...

Abone ol

DUVAR - Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği/Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi (TCPS) yarın ve pazar günü İstanbul Mimar Sinan Bomonti Kampüsü'nde  'Hapsetmenin Alternatifleri Uluslararası Konferansı' düzenliyor. Almanya, Fransa, Güney Afrika, İngiltere, Portekiz ve Türkiye'den sivil toplum çalışanları ve akademisyenlerin görüşlerini sunacağı 2 gün sürecek konferansta Türkiye hapishanelerinin durumu ve hapsetmenin alternatifleri gibi konular tartışılacak.

Konferans öncesi Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)/Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi (TCPS)'nden avukat İdil Aydınoğlu ile konuştuk...

'TÜRKİYE HAPSETMEYİ ÖNCELEYEN BİR POLİTİKA BENİMSİYOR'

Türkiye Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında hapishane nüfusu en hızlı artan ve dünyada en yüksek mahpus sayısına sahip sekizinci ülkedir. Bu nasıl oldu?

Öncelikle bahsettiğiniz bu durumun yeni olmadığını belirterek başlamak gerekiyor. Evet, 2005'ten beri katlanarak artan bir hapishane nüfusu var ve bunun sonucunda 2005'te 50 bin civarında olan mahpus sayısı 2015'te 178 bine geldi. Geçtiğimiz günlerde Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na sunulan CTE raporuna göre ise bugün 259 bin civarında mahpus var Türkiye'de. Bu artışı, uzun tutukluluk süreleri, toplu tutuklamalar ve 2005 yılında yapılan, daha uzun ceza ve infaz süreleri düzenleyen yasal değişikliklerle açıklamak mümkün olabilir. Suç olarak tayin edilen fiillerin toplumsal zeminini hesaba katarsak bu durum, Türkiye'nin toplumsal sorunlarda hapsetmeyi önceleyen bir ceza politikasını benimsediğini göstermektedir.

'İŞLEVİ YERİNE GETİRMEYEN PAHALI BİR SİSTEMDEN BAHSEDİYORUZ'

Peki bu artışı hapishaneler ve ceza adaleti ilişkisi bağlamında nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Ceza hukuku bağlamındaki yaptırımların dört temel işlevi olduğu kabul edilir; cezalandırma, (özel ve genel) caydırma, toplumu koruma ve re-entegrasyon. 5275 Sayılı İnfaz Kanunu’nda da bu amaçlar açıkça belirtiliyor. Ancak hapishanelerin, suç olarak tayin edilen fiillerin gerçekleşmesini engelleyen, azaltan veya sona erdiren ya da bu kurumlara kapatılan kişilerin daha iyi bireyler olarak arkalarında bıraktıkları mekanlar olmadığını hatırlamak gerekiyor. Şayet hapishaneler "iyileştirme" iddialarını gerçekten yerine getirebilselerdi; suç oranının, yeniden hapsedilmenin ve nihayetinde mahpus sayısının azaldığını gözlemlerdik. Ancak bunun tam tersi oluyor; mahpus sayısı Türkiye'nin de dahil olduğu birçok ülkede nüfusa oranla çok daha fazla artıyor, kamu kaynakları daha fazla kişinin kapatılması için inşa edilen, bu oldukça sevimsiz binalara harcanıyor. Dolayısıyla hem işlevli olmayan -en azından iddia ettiği işlevi yerine getirmeyen hem de oldukça pahalı bir sistemden bahsediyoruz. Mahpus sayısı ve kapasite arasında ise birbirini güçlendiren bir ilişki görülüyor ve belirtmek gerekir ki bu Türkiye'ye özgü bir durum değil.

'DAHA FAZLA KİŞİNİN KAPATILMASI İLE SONUÇLANACAĞINI BİLİYORUZ'

Mahpus sayısı arttıkça kapasite artıyor; kapasiteyi arttırınca da hapishaneleri dolduruyoruz. Hapishane nüfusunun 145 bin civarında olduğu Ocak 2014 tarihinde yaptığımız bilgi edinme başvurusuna Adalet Bakanlığı'nın verdiği yanıta göre 2017 yılı sonuna kadar yapılacak infaz kurumlarıyla toplam kapasitenin 250 bine ulaştırılması hedefleniyordu. Hedeflenen kapasiteye ulaşılamasa da mahpus sayısı 2017 sonlarına doğru 228 bine, 2018 Mayıs'ta da 246 bine ulaştı. Bu durum hapishanelerin aşırı kalabalıklaşması ile sonuçlandı ve açıklanan son verilere göre, kapasitenin mahpuslara oranını ifade eden hapishane yoğunluğu yüzde 121 oldu. Tabii burada açıklanan kapasitenin, yatakların ranza yapılması, atölyelerin koğuşlara çevrilmesi gibi yöntemler ile ulaşılan "arttırılmış kapasite" olduğunu vurgulamak gerekiyor. Adalet Bakanlığı açıklamalarında, hapishane inşası ile kapasiteyi arttırmayı planladıklarını belirtiyor ancak bunun daha fazla kişinin kapatılması ile sonuçlanacağını biliyoruz. Öte yandan bu döngünün dışına çıkmak da mümkün.

Yarın ve pazar günü 'Hapsetmenin Alternatifleri' adlı uluslararası bir konferans düzenliyorsunuz. Konferansa geçmeden önce sizce hapsetmenin alternatif yolları bahsedilen sorunlara çözüm olabilir mi? 

Hapsetmenin alternatiflerini öncelemenin hem yaptırım uygulanan kişi hem de toplumun geri kalanı açısından daha iyi bir çözüm olduğunu söylemek gerek. Cezanın uygulanacağı kişi açısından, kapatılmanın getirdiği psikolojik etkilere ve "mahpus" olmanın getirdiği damgalanmaya maruz kalmamak oldukça önemli. Zira birçok kişi açısından infaz süreci sonrası hayata dahil olmak, iş bulmak, özellikle uzun süre kalan kişiler açısından sosyalleşmek dahi oldukça zor. Ayrıca kişilerin bu süreçte ekonomik ve psikolojik olarak güçlendirilmesi yeniden cezai yaptırımlarla karşılaşmasını da önleyebilmektedir. Örneğin Hollanda'da kamu hizmeti yaptırımı uygulanan kişilerin yeniden suç işleme oranının hapsedilen kişilere göre daha düşük olduğunu biliyoruz. Bu elbette toplumsal fayda açısından da değerlendirilebilir. Kamu kaynaklarının hapishaneler dışındaki toplumsal ihtiyaçlara harcanması da başka bir genel yarar olarak düşünülebilir.

Öte yandan hapishanelerin mahpus yakınları için oluşturduğu ekonomik ve psikolojik zararları azaltmak adına da alternatif yöntemler tercih edilmelidir. Mahpusların maddi ihtiyaçlarını karşılamak, gittikçe şehir çeperlerine taşınan kampüs tipi hapishaneleri ziyaret etmek gibi ekonomik yükümlülükler ve bu süre zarfında özellikle çocuk ve ergenlerin yaşadıkları psikolojik etkiden kaçınmak böylece mümkün olabilir. Ebeveynler ve bakım yükümlülerinin hapsedilmesi yerine alternatiflerin tercih edilmesi de bakıma ihtiyaç duyan kişilerin ağır mağduriyetlerle karşılaşmasını engelleyebilir.

'HAPSETMENİN YERİNE...'

Sizce hapsetmenin alternatif yolları var mıdır? Bu yöntemler nelerdir ve nasıl sağlanabilir?

Hapishaneler yerine tazminat, zararı onarma gibi onarıcı adalet uygulamalarının yanı sıra denetimli serbestlik, kamu hizmeti ve yarı-yol evleri belli bir süre ile sınırlı kalmak kaydıyla, günün belli saatlerinde belirlenen bir ikamette bulunma gibi farklı mekanizmalara öncelik verilmesi ile bu sağlanabilir. Literatürde şiddet içermeyen suçlar olarak geçen uyuşturucu, hırsızlık, dolandırıcılık gibi fiillerde, hapsetmek yerine kamu hizmeti uygulamalarının kullanılmasının olumlu sonuçlara ulaştığı birçok ülkede gözlemlendi. CTE'nin Komisyon'a sunduğu rapora atıf yaparsak uyuşturucu (50 bin mahpus ile yüzde 20), hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik gibi fiillerden dolayı yaklaşık 93 bin kişi, tutuklu ya da hükümlü olarak hapishanede. Örneğin bu kişiler için hangi alternatiflerin uygulanabileceğine dair çok sayıda örnek var önümüzde. Ve elbette tüm fiiller için hangi alternatiflerin mümkün olabileceğini konuşmak ve hapishaneleri olabildiğince kullanım dışında tutmayı hedeflemek gerekiyor.

Avukat İdil Aydınoğlu

İkinci olarak tutukluluk tedbirinin hem yaygınlığının azaltılması hem de süresinin sınırlandırılması hapishane nüfusu açısından önemli bir fark yaratacaktır. Adli kontrol yöntemleri ve Türkiye'de yaygın olmasa da kefalet, yargılama sürelerinin kısalması için gerekli tedbirlerin alınması, tutukluluğun azaltılması için öncelikli yöntemler olarak göze çarpıyor. Elbette kefaletin kişilerin ekonomik durumuyla orantılı olarak tayin edilmesi gerekiyor aksi takdirde sınıfsal bir cezalandırma pratiği ortaya çıkıyor. Burada Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin elektronik kelepçe ile ilgili yaygın ve uzun süreli kullanmamaya ilişkin tavsiyesini unutmamak gerekiyor. Zira bu yöntem, hapishaneden daha hafif bir sınırlandırma olduğundan aşırı veya gereksiz kullanılabiliyor. Bu tavsiyeyi kullanılan tüm adli kontrol yöntemleri için yinelemek ve periyodik imzalar, yurtdışı çıkış yasakları gibi özgürlükleri sınırlayıcı uygulamaların, hapsetmekten daha hafif olması nedeniyle gözden kaçmasını engellemek gerekiyor.

Hakkında denetimli serbestlik kararı alınan 597 bin 831 kişiden 389 bin 497'sinin hakkında adli kontrol kararı alındığı belirtiliyor aynı raporda. Bu aslında şu demek: Türkiye'de hapsetmenin alternatifleri en çok yargılama aşamasında uygulanıyor. Öte yandan sayının yüksekliği, adli kontrol tedbirinin orantılı kullanıldığı konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor. Alternatif yöntemin belirlenmesi ve uygulanması aşamasında kişinin bireysel durumu dikkatle incelenmeli, ihtiyaçlarına uygun bir programla desteklenmesi gerekmektedir. Fiil, kişinin yaşı ve geçmişi, sosyal çevresi buna dahil edilmelidir. Türkiye'de denetimli serbestlik kapsamında en yaygın uygulama ağaç dikmek, kamu binalarını tamir etmek, çöp toplamak gibi işler ancak bunlar kişilerin cezalarının infazının ardından sürdüreceği hayata dair bir katkı sağlamıyor. Alternatiflerin, kişileri güçlendirecek katkılarla donatılması gerekiyor.

'ÜLKEDE BULUNAN ETNİK VE KÜLTÜREL GRUPLARIN İHTİYAÇLARINI GÖZETMEK GEREKİYOR'

Başka bir sorun ise cezaevlerinde bulunan çocuklar ve kadınlar... 

Özel ihtiyacı olan kadın, çocuk, engelli, bağımlı, akıl hastalığı bulunan ve hasta gibi mahpus grupları açısından hapsetmek dışındaki alternatifleri mutlaka öncelemek gerekiyor. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Bangkok ve Tokyo Kuralları kadın ve çocuklar için hapsetmenin en son alternatif olması ve olabilecek en kısa süre için uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Özel ihtiyacı olan tüm mahpus grupları için yukarıda sayılan alternatifler uygulanabilir ancak önemli olan bu alternatiflerin her bir grubun ihtiyacına göre ele alınması ve dizayn edilmesi. Burada ülkede bulunan etnik ve kültürel grupların ihtiyaçlarını da gözetmek gerekiyor. Ceza adaleti sistemi, sağlıklı, heteroseksüel, yaygın ve muktedir etnik, dini, kültürel kimliksel aidiyete sahip erkekler için inşa edilmiştir ve bu yüzden sistemin değişmesi için mücadele etmek gerekiyor. Yapacağımız konferansta Bangkok Kuralları'nı temel alarak kadınlar için hapsetmenin alternatiflerine dair geliştirilmiş bir yöntem ve uygulamasına ilişkin bir video sunum da yer alacak.

'ÇOCUK CEZAEVLERİ KAPATILSIN GİRİŞİMİNİN BİR PARÇASI OLDUK'

Bu soruna ilişkin çözüm önerileriniz var mı? Kimler bu yöntemlerden yararlanmalı?

Geçmişinde şiddete uğramış bir kişinin veya psikolojik durumu hapsetmeyi kaldıramayacak durumdaki kişilerin hapsedilmesi yerine nasıl alternatifler uygulanabileceği öncelikli olmalıdır. Bu durum özellikle kadın, çocuk, LGBTİ+'lar için önemlidir. Mevcut uygulamada intihara meyilli kişilerin hapsedilmesi durumunda alınan tedbirler; delici kesici aletlerin verilmemesi, gözetim için tek başına tutma ve kimi zaman süngerli odaya kapatma ve nadir olarak hastanelerin mahpuslar için ayrılmış psikiyatri bölümlerine sevk olarak yansımaktadır. Tutuklanarak erkek hapishanesine götürülmesinden bir gün sonra intihar eden trans geçiş sürecini tamamlamamış kadın mahpusun yaşadıkları bu durum için önemli bir örnektir. Ya da Çöselav Türkiye kararında AİHM'in psikolojik durumu ve intihar girişimleri sonucunda gerekli önlemlerin alınmadığını tespit ederek yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdiği Bilal Çöselav isimli çocuk mahpus... Hapishaneler, en çok çocuklar için olumsuz sonuçlar doğuran yerlerdir. Bu nedenle çocukların ve ergenlerin hiçbir şekilde hapsedilmemesi gerektiği savunan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi'nin bir parçası olduk. Konferansta girişimin yürütücülerini ağırlamaktan ayrıca memnuniyet duyuyoruz bu nedenle. Ayrıca hapishanede genç olmanın nasıl olduğunu anlatan belgeselimizi de konferansta ilk kez göstereceğiz.

.

'AVRUPA ÜLKELERİNDE DÜŞÜŞ OLDUĞUNU GÖZLEMLİYORUZ'

Hapsetmenin alternatif yöntemleri dünya ülkelerinde nasıldır, Türkiye'de bunun koşulları mevcut mu?

Aslında mahpus sayısı dünyanın birçok bölgesinde artıyor. Ancak özellikle bazı Avrupa ülkelerinde bir düşüş olduğunu gözlemliyoruz. Bunun başında da Hollanda geliyor. Tabii Avrupa hapishanelerindeki yabancı mahpus oranının yüksekliği gözetildiğinde hapsetme uygulamalarına dair önemli soru işaretleri ortaya çıkıyor ancak örnek alabileceğimiz uygulamalar söz konusu. Bunlar, daha önce bahsettiğimiz örnekler üzerinden şekilleniyor. Bunların yanı sıra bazı ülkelerde, uyuşturucunun suç kapsamından çıkarılması ve yasal olarak satılması gibi uygulamalar göze çarpıyor.

Türkiye de diğer her ülke gibi bunu yapabilir. Elbette ceza politikasının yapısal olarak değişmesi gerekiyor. Neden daha çok cezalandırıyoruz, neden daha uzun süre hapishanede kalıyoruz? 2005'ten beri benimsenen politikanın bize ne faydası oldu? Neredeyse her kişinin hapsedilmiş bir akrabası/tanıdığı oldu ve hapishane hepimizin hayatına girdi ancak şiddet artarak devam ediyor. Demek ki başka bir bakışa ihtiyaç var.  Türkiye'nin sık sık dile getirilen uzun tutukluluk süreleri, tutukluluk tedbirinin orantısız ve gereksiz kullanılması ve yargılamalara duyulan güven konusundaki sorunları baki. Dahası Türkiye uzun zamandır hapsetmek, cezalandırmak ve intikam almak kavramlarının birbirinden ayrılmadığı bir söylem ile içe içe. Öncelikle buradan uzaklaşmak gerekiyor. Daha sonra mahpusların hak öznesi olduklarını hatırlamak, hatırlatmak ve vurgulamak; mahpusları kader kurbanı, cani, hain, sapık kavramlarıyla anmamak... Ve hapishanelerin ne işe yaradığı sorusunu tartışmak. Ancak bu uzun soluklu bir süreç, örneğin ağır suçlar olarak kabul edilen birçok fiil için alternatiflere dair tartışma yok denecek kadar az. Elimizdeki örneklere bakarak, hapsetmeyi minimuma indirebilir kendimize ve birlikte yaşadığımız insanlara en uygun ve hakkaniyetli sistemi inşa edebiliriz. Örneğin kadınlar ve çocuklar hakkında daha cesur adımlar atılmasının önünde engel yok.

'HUKUKA AYKIRI OLMANIN YANI SIRA ENDİŞE VERİCİ'

Ağır hasta mahpuslar, özellikle hamile ve küçük çocuğu olan kişiler için hapsetmenin alternatifleri uygulanabilir mi?

İnfaz Kanunu'nda düzenleme olmasına rağmen hapishanede hamile kadınların olması, Adli Tıp raporuna rağmen ağır hasta kişilerin hapishanede tutulması, hukuka aykırı olmanın yanı sıra gerçekten endişe verici. Bazı düzenlemeler ile mahpusların tahliye edilmesi konuşuluyor ve buna benzer bir uygulama 2016'da da yapıldı. Ancak genel ve özel af uygulamalarının ani ve kısa süreli bir rahatlama yarattığını; sadece kalıcı bir politikanın hapishaneler konusunda etkili olacağını biliyoruz. Pratiğe bakalım... Kamu yararlı çalışma adli para cezası karşılığında 25 bin kişiye uygulanmış. Bu uygulamanın kapsamı neden genişlemesin? Daha önemli yapısal adım ise denetimli serbestlik bürolarının etkinliğinin artması olabilir. Denetimli serbestlik uygulamalarının kişileri güçlendirecek biçimde geliştirilmesi, kişilere iş bulma konusunda destek olması gereken koruma kurullarının neredeyse etkisiz halinin değişmesi ve imkanlarının artması gerçekten fark yaratır. Elbette bu, politika yapıcılar, yasa koyucular, hakimler, hapishane çalışanları ve cezanın infazının parçası olan tüm personelin yapısal bir dönüşümü ile mümkün olabilir. Dünyada, bu sürece sivil toplum ve akademinin dahil edilmediği başarılı bir örnek ile karşılaşmadık. Bu nedenle pazar günkü konferansa ayrı bir önem atfediyoruz zira bir araya gelmek ve ortak tartışma alanı bulmak bundan sonraki süreç açısından umut verici.