Kapılar şehri Erzurum: Adları var, kendileri yok
Erzurum’da bulunan tarihi kapılar, bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle yok olmaya yüz tutmuş durumda.
Emrullah Bayrak
ERZURUM - Milattan Önce 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilen Erzurum, kapılarıyla özdeşleşmiş bir şehir. Erzurum'un tarihinde Harput Kapı, Erzincan Kapı, Kars Kapı, Gürcü Kapı, İstanbul Kapı, Tebriz Kapı, Kilise Kapı, Yeni Kapı, Kavak Kapı (Ardahan Kapı) ve Gavur Kapı vardı.
Şehrin savunulması amacıyla yapılan kapıların çoğu gitti, sadece adları kaldı. İstanbul Kapı, Kars Kapı, Harput Kapı ve Kavak (Ardahan) Kapı, günümüze kadar geldi. Onlar da ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle yok olma tehlikesi altında.
KAPILAR BAKIMSIZ
Günümüze kadar ulaşan Kavak Kapı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Erzurum Valisi Fosfor Mustafa tarafından 1865-1877 yılları arasında şehrin korunması amacıyla yapılmış. Ardahan tarafına açıldığı için halk arasında ‘Ardahan Kapı’ da deniyor.
Kapı T şeklinde bir plana sahip. Güney-kuzey doğrultusunda şehre girişin sağlandığı 26 metrelik geçit bulunuyor. Bu geçidin doğu ve batı uzantılarında girişi korumakla görevli birliklerin kalabileceği mekanlar bulunuyor. Araçların hâlâ geçiş noktası olarak kullandığı kapı, oldukça bakımsız durumda.
Tarihi yapının duvarlarına yazılar yazılmış. İçerisinde ateş yakıldığı için duvarları da isle kaplı. Mekanın içerisinde yer alan kuyuya atılan atıklar, kötü bir görüntü sunuyor.
ATATÜRK'ÜN ERZURUM'A GİRİŞ YAPTIĞI KAPI
Bir diğer kapı da İstanbul Kapı. Mustafa Kemal Atatürk'ün 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a giriş yaptığı İstanbul Kapı da beklenen ilgiyi görmüyor.
Kapı, şehrin batısında, Gez Mahallesi çıkışında yer alıyor. 1867-1877 yılları arasında Fosfor Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Kapı T şeklinde bir plan kuruluşuna sahip. Doğu-batı doğrultusunda uzun tutulan geçidin her iki yanında odalar bulunuyor. Giriş ve yan odalar tonozla örtülmüş. Doğu kısmında yer alan odaya hem dışardan hem de içerden giriş sağlanıyor. Üst örtüde tuğla, diğer bölümlerde ise kesme taş kullanılmış.
Bir dönem oldukça bakımsız halde olan kapının çevresinde park ve kafe bulunuyor. İstanbul Kapı’nın iç mekanı ise bir nevi depo olarak kullanılıyor. Tarihi mekânın içini gezmek mümkün değil. Sadece dışarıdan görülebiliyor.
HARPUT KAPI VALİLİK BAHÇESİNDE
Günümüze kadar yaşayan kapılardan biri de Harput Kapı. Şimdilerde Erzurum Valiliği'nin bahçesinde kalan kapı, 1869-1873 yıllarında Erzurum Valisi Fosfor Mustafa tarafından yaptırılmış.
Şehir hafriyatlarının dökülmesi ile zamanla kaybolan Harput Kapı, 2017 yılında dönemin Erzurum Valisi Seyfettin Azizoğlu'nun çabalarıyla gün yüzüne çıkarıldı. Devre-i Muttasıla Kapısı olarak da anılıyor.
Şehrin doğusunda Mahallebaşı semtinde kalan Kars Kapı, 1867-1877 yılları arasında Fosfor Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Erzurum Şehitliği ve Gümüşlü Kümbet yanında yer alıyor.
KİLİSE KAPI GÜNÜMÜZE ULAŞMADI
Kilise Kapı, günümüze kadar ulaşamayanlardan. O dönem Gürcü Kapı’nın hemen arkasında yer alan Kongre Caddesi bölgesine verilen isim. Bölgede bulunan kiliseden dolayı bu ismin verildiği belirtiliyor.
Günümüze ulaşamayan kapılardan Tebriz Kapı, İran'dan gelen yolcuların giriş kapısı olduğu için bu ismi almış. Erzincan Kapı da Erzincan istikametinden gelen yolcuların kervanlarıyla giriş yaptığı yer. Gürcü Kapı ise Gürcistan'dan gelen kervanların giriş kapısı.
Yeni Kapı’nın ne zaman açıldığına ilişkin net bir bilgi yok. Taş Ambar'ların güneyinde açılmış ve dönemin Yoncalık Kışlası ile Yoncalık Mahallesi’ne gitmek için kullanılmış. 1737 yılında Sultan Birinci Mahmut döneminde görülen lüzum üzerine yapıldığı belirtiliyor.
‘TOPLAM 10 KAPIMIZ VAR’
Yazar Abdurrahman Zeynal, Erzurum’un birinci surlarının etrafında Harput Kapı, İstanbul Kapı, Kavak Kapı ve Kars Kapı bulunduğunu söyledi. Bir de iç surların üzerinde bugün olmayan kapıların olduğunu anlatan Zeynal, şöyle devam etti: “Bunlar Erzincan Kapı, Gürcü Kapı, Tebriz Kapı. Ayrıca karayollarına çıkan yolda ihtiyaca binaen sur yıkılarak bir kapı açılmıştır. Bunun adı da Yeni Kapı’dır. Ruslar Erzurum’u 1828-1829 yılından sonra işgal edince surları sökmüşler ve Kilise Kapı’yı yapmışlar. Bugünkü Nazik Çarşı dediğimiz yere kapı yapılmış. Orada kiliseler olduğu için bu ismi vermişler. Gavur Kapı da bugünkü Dilaver Otel’den Bakırcı Mahallesi’ne açılan yerde bir kapı var. Bunu Ruslar açtığı için oraya halk ‘Gavur Kapı’ demiş. Toplam 10 kapımız mevcuttur. Bugün Erzurum Valiliği’nin bahçesinde yer alan kapı, Harput Kapı değildir. Muhtemelen orada başka bir bina vardı ve oraya geçiş vardı. Orijinal Harput Kapı, bugünkü İmam Hatip Lisesi ile Köy Hizmetleri’nin hizmet binalarının olduğu yerdeydi. 1960 öncesi yıkılarak yok edildi. Ama doğru yer oradır.”
'RANT GETİRMEDİĞİ İÇİN BAKILMIYOR'
Zeynal, kapıların ilgisizliğiyle ilgili ise şunları ifade etti: “Yalan yanlış bir sürü şeye sahip çıkarız. O konuda akıl yürütürüz, nutuk çekeriz ama var olan hiçbir şeyi korumayız. Bu bizim en büyük zaafımızdır. Çünkü buralar rant getirmiyor, pirim yapmıyor, ekonomiye katkısı yok. Bu sebeple onların işine gelmiyor. Kavak Kapı’nın içinde bulunduğu durumu çok gündeme getirdik. Ama hiç kimse kılını bile kıpırdatmadı. Tarihi mekana kafe açmak da bizim ayrı bir hastalığımız. Biz hakikatleri gizlemek üzere mahiriz. Hamaset yapıyoruz. Cehalet artı hamaset, eşittir felakettir. Şu anda biz 21. yüzyılda bu felaketi ülke çapında, Erzurum çapında yaşamaya devam ediyoruz.”
‘ASKERİN ELİNDEYKEN BAKIMLIYDI, SİVİLE GEÇİNCE BAKIMSIZ KALDI’
Yazar Muzaffer Taşyürek de askeri bölgede bulunan Kars Kapı’nın askeri hapishane olarak kullanıldığını kaydetti. Kapının askeriyenin taşınmasıyla sahipsiz kaldığını dile getiren Taşyürek, “Kavak Kapı da aynı şekilde askeri bölgedeydi. Askerin sorumluluğunun olduğu dönemde bakımlıydı, korunuyordu. Ama sivilin eline geçince tarihi eserlere karşı insanımızı bilinçlendirmediğimiz için duyarsızlık oldu. İnsanlar istedikleri gibi davrandı” dedi.
Aziziye ve Mecidiye tabyalarında fazla görülmese de Uzun Ahmet ve Toparlak Tabyası’ndaki taşların sökülüp götürüldüğünü gördüklerini anlatan Taşyürek, şunları söyledi: “Götürülüp inşaatta kullanılıyor. O civardaki köyleri gezerken evlerin duvarlarında tabyalardan sökülmüş taşları gördüm. Hatta bir tanesinin üzerinde tarihi yazı vardı. Eski eserler, sanat tarihiyle ilgili Kültür Bakanlığıyla ilgili kurumlar, bu alandakilere sahip çıkamıyorlar. Kapılarda aynı durumda. Muratpaşa Mahallesi’nde büyümüş bir insanım. Harput Kapı’ya gider, orada oynardık. O bölgeye moloz döküle döküle kapı molozların altında kaldı. Sonradan tesadüfen kazı yapılırken bulundu. Tarihi eserlerimize, tarihi mekanlarımıza karşı bir duyarsızlığımız var. Bunları sık sık okullarda öğrencilerimize, televizyonlarda, gazetelerde anlatmak zorundayız. Tarihi dokunun korunmasına azami dikkat göstermemiz lazım.”