Yeni küresel düzen gibi ağzımıza büyük gelecek sözleri bir yana bırakalım, yeni bölgesel güç dengesi gibi çok daha somut ve ayağı yere basan bir “şeye” bakalım. Askeri ve siyasi çözüm birbirlerine karıştı Karabağ’da, hem de süratle. Diyorum ki, ağız dolusu ve başımız dik “BARIŞ” diyebileceksek akıllarımızı başlarımıza devşirme ve eylemle söylemi akılcılık temelinde bir araya getirme zamanı.
Bir bakıma beklenen oldu, aklın yolu yazıya döküldü ve alana yansıdı. Nahçıvan ile Azerbaycan ve Karabağ ile Ermenistan arasında koridorlar açıldı. Ermenistan, Karabağ’a ilaveten 1994’ten bu yana işgali altında bulundurduğu Azerbaycan vilayetlerinden çekilmek durumunda kaldı.
Azerbaycan’ın sözkonusu, diplomasiye de yansıyan, askeri başarıyı Türkiye desteğiyle kazandığı kuşkusuz. Özellikle Türk Hava Kuvvetleri’nin sağladığı SİHA’ların kritik rol oynadığı da su götürmez. Buna karşılık, diplomasi bölümünde İlham Aliyev’in, yine özellikle Rusya’yla muhataplık veçhesinde, Ankara’nın çok ötesinde bir olumlu etkinlik gösterdiği de herhalde kaydedilmeli.
Medyada dolaşan metinle, Aliyev ve Putin’in karşılıklı ancak uzaktan imza koydukları metin tam örtüşüyor mu belirsiz. Anlaşmanın üç taraflı olduğu, buna karşılık ekranlarda yalnızca Aliyev ve Putin’in olduğu, Paşinyan’ın nerede olduğunun bilinmediği de ortada. Ülkesinde kalamayabilir.
Eşzamanlı olarak Erivan’da galeyana gelen halkın meclisi basmasına ilişkin görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Paşinyan imza için ekrana çıkmadı ama yazılı bir açıklama paylaşarak “acı ilâcı içmek” zorunda kaldım, “kötünün iyisi buydu” demeye getirdi. Acaba metni meclise götürüp, belki Biden-Trump devir-tesliminin yapılması öngörülen 20 Ocak 2021 tarihine zaman kazanmaya çalışır mı?
Herhalde Paşinyan için artık çok geç. Renkli başlayan bir siyaset kariyeri bitmişe benzer. Ermenistan içinde asker-sivil, Karabağlı-Ermenistanlı dengeleri nasıl gelişecek göreceğiz. Gelinen aşamada özetle, Ermenistan kaybetti, Rusya Ermenistan’ı (geri) kazandı.
Ermenistan’ın kendi mikro-diasporası Türkiye’de. Gerçek Ermeni diasporası ise, soykırım sonrası göçen, ağırlıkla ABD (özellikle Kaliforniya) ve Fransa’da. Diasporanın Kafkasya’da güç dengelerini etkileyebileceğini varsaymak, diplomatik stratejiyi diasporanın Ermeni Soykırımı anlatısı üzerinden Türkiye’yi yalnızlaştırmak ve şeytanlaştırmak üzerine kurmak Paşinyan’ın temel hatalarından oldu.
Zevksizlik etmem istemem ama ortaya çıkan resim, Ermenistan’a kan, ter ve para harcamadan, akılcı diplomasi yürütmeden “Kafkasların İsrail’i” olunamayacağını öğretmiş olmalı. Hele komşun Rusya ise. Hele dağların tepesinde, topografik ve politik olarak yalıtılmış bir ülkeysen. Esasen, küresel ölçekte İsrail’in “başarı öyküsü” biricik.
Harita açık. Bu harita İlham Aliyev’i ömür boyu Azerbaycan’ın lideri olarak yerinde tutar. Aliyev, Putin’e hitap ederken, Türkiye’nin de barışı koruma misyonuna da katkı vereceğini söyledi. Ökzün altında buzağı aramıyorsam eski meslek hastalığı kaynaklı “yeni formatlar” atfı da sanki Lavrov’un önceki uzlaşı metnine derc ettirdiği “format aynı kalacak, değişmeyecek” maddesine örtülü bir yanıttı.
Azerbaycan’a Nahçıvan’dan açılan karayoluyla, Türkiye’nin de Azerbaycan’a bağlantısı kurulmuş oldu. Aliyev, şimdiden Ermenistan’la dostluk ve barıştan söz etmeye başlarken, Ankara’nın “Karabağ’dan çekilmeye” bağladığı, Ermenistan’la normalleşme konusunda ortaya siyasal irade koyup koymayacağını ise göreceğiz.
Anlaşmadan önceki son yüksek düzeyli heyetin Aliyev tarafından kabulünde MSB Akar’ın montlu ve kravatsız arz-ı endam eylemesi ilginç. Alanı teftişten ayağının tozuyla böyle protokola aykırı geldiği varsayılıyor. İmge bakımından “perde gerisindeki güçlü adam” mesajı verildiği açık.
O gücün sınırlarını ise verilen fotolar değil Merkez Bankası’nın kasası yani döviz rezervleri belirliyor. Aliyev zaten SOCAR’ın kazandığını Türkiye’ye yatırıyor. Onun ötesinde “gel, kasaya ortak ol” diyeceği yok. Bir başka ifadeyle Libya’ya çıkarma yapıp, Somali’nin borcunu kapatıp “jackpot” arayışına benzemez Azerbaycan.
Uluslararası konjonktür denildiğindeyse malûm ABD’ye bakmak esastır. O bakımdan altı haftalık harekâtın zamanlamasını Azerbaycan’ın çok iyi planladığını teslim etmek gerekir. Azerbaycan açısından konu kapandı. Türkiye açısından açık pek çok hesap ve defter var. Giderayak Trump’ın BAE’ye aktaracağı 50 adet F-35, 18 adet MQ-9 Reaper SİHA ve 10 milyar ABD Doları tutarındaki mühimmat yazın o kaleme misal.
Her neyse, bunları neden alt alta yazıyorum? Çünkü bir takım daimi hezeyan, buhran, sinir krizi halindeki muhalefetten de, bir başka kısım motoru garajda çalıştırıp, “Taksim’e gittik geldik” diye cengâver nağme yapan muhalefetten de gına geldi ondan. Tamam, en yüksek ahlâk tabureleri üzerinde ayakuçlarında en zarif piruetleri sizler yapıyorsunuz, bravo geçin kuyruğa alın madalyalarınızı.
Twitter’in en yetenekli heccavlarından @KarlreMarks “Biden muhtemelen Obama’nın dış politikasını izleyecek – eğer kimse bunun ne olduğunu anımsayabiliyorsa” diye yazıyor, aynen katılıyorum. Değerli Amberin Zaman’ın Al Monitor’da Mazlum Kobane’yle yaptığı çok zamanlı ve içerikli söyleşiyi de o gözle okuyorum.
Yeni küresel düzen gibi ağzımıza büyük gelecek sözleri bir yana bırakalım, yeni bölgesel güç dengesi gibi çok daha somut ve ayağı yere basan bir “şeye” bakalım. Askeri ve siyasi çözüm birbirlerine karıştı Karabağ’da, hem de süratle. Diyorum ki, ağız dolusu ve başımız dik “BARIŞ” diyebileceksek akıllarımızı başlarımıza devşirme ve eylemle söylemi akılcılık temelinde bir araya getirme zamanı. Karşısı ne ediyor ve ne diyor diye bakmadan, tek yanlı ve kalıcı olarak.