Karabulut Ailesi'nin avukatı Epözdemir: Bize kurşun ve testere gönderdiler
Münevver Karabulut'un aile avukatı Rezan Epözdemir, dava sürecinde tehdit edildiğini açıkladı. Epözdemir, "Kurşun ve testere gönderdiler. 3 milyon Euro teklif ettiler. Savcılığa bildirdik" dedi.
DUVAR - TEDx Kültür, Create Yourself (kendini yarat) temasıyla Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım’da düzenlendi. Kültür Üniversitesi’nin (İKÜ) Akıngüç Oditoryumu’nda düzenlediği TEDx Kültür etkinliğinde yer alan avukat Rezan Epözdemir konuşmasında şiddet gören kadınların mutlaka haklarını araması gerektiğini vurguladı.
Pınar Gültekin, Münevver Karabulut, Nazlı Sinem Erköseoğlu gibi kamuoyunun yakından takip ettiği kadına şiddet ve kadın cinayeti davalarında mağdur aile vekili olarak görev yapan Epözdemir, Karabulut ailesinin avukatlığını üstlendiği dönemi ve yaşadıklarını da anlattı.
'KARŞI TARAFTAKİ AİLE ÇOK NÜFUZLU VE SOSYOEKONOMİK GÜCÜ İYİ OLAN BİR AİLEYDİ'
Dava sürecinde tehditler aldığını belirten Epözdemir, “Bizi tehdit ettiler, kurşun ve testere gönderdiler. 3 milyon Euro teklif ettiler. Karşı taraftaki aile çok nüfuzlu ve sosyoekonomik gücü iyi olan bir aileydi. Hepsini savcılığa bildirdik, dik durduk, omurgalı bir yaklaşım sergiledik ve emsal mahiyette cezalar çıktı. İşte o mesleki kariyerim açısından bana çok önemli bir tecrübe kattı” dedi.
DHA'nın aktardığına göre kadına şiddetin Türkiye'de siyaset üstü bir mesele olduğunu ifade eden Epözdemir, “Kadına şiddet konusu, sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, yazılı ve görsel basının, üniversitelerin, parlamentonun, yargılama makamlarının birlikte yeknesak bir şekilde mücadele etmesi gereken bir süreç, Türkiye'nin temel kanayan yarası. Burada emsal mahiyette bir mücadeleye ihtiyaç var. Biz bu zamana kadar geçici önlemlerle bu sorunu çözmeye çalışıyoruz. Halbuki bataklığın üzerindeki sinekleri öldürmek yerine bataklığı kurutmak asıl ve temel mesele. Dolayısıyla kadına şiddet konusunda sosyolojik, psikolojik, ekonomik, fiziki gerekçelerine eğilip bunları bertaraf edebilecek bir anlayışa ihtiyaç var. Tabi ki en önemli sosyolojik gerekçe şu; erkek egemen toplum, kadını ötekileştiren irade ve feodal yapı, böyle bir bakış açısı ve perspektif var. Ne yazık ki toplumumuzun sosyalleşme süreci, değer yargıları, kültürel ve genetik kodları böyle, yani erkek egemen toplum, feodal anlayış ve kadını ötekileştiren iradeyi bir an önce terk etmek lazım” ifadelerini kullandı.
Hak arama özgürlüğünü kullanmada sıkıntılar olduğunu söyleyen Av. Epözdemir, “Onun dışında mutsuz çocukluk, eğitimle ve bilinçlenmeyle ilgili hak arama özgürlüğünü kullanmada özellikle sorun var. Ekonomik sıkıntılar, geçmiş boşanma, şiddet eğilimi, ailede yaşanan şiddet vakaları bunların hepsi kadın cinayetleri ve kadına şiddet noktasında çok önemli esasa müessir ve belirleyici gerekçeler. Bunlara ilişkin gerçekten kalıcı çözümler üretmeden Türkiye'de kadına şiddet ve kadın cinayetinin önüne geçemeyiz. Biz 74 tane kadına şiddet ve kadın cinayeti dosyasına bakıyoruz. Sosyal sorumluluk projesi olarak bilabedel bu konularda bir hukukçu olarak vicdanlara ve tarihe not düşmeye çalışıyoruz. Her yurttaşımız da bu sorumluluk ve bilinçle hareket etmeli” diye konuştu.
'ŞİDDET GÖREN KADINLARIN HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANMASI VE HUKUK YOLLARINA MUHAKKAK BAŞVURMASI GEREKİYOR'
Yargıda da sorunlar olduğunu söyleyen Epözdemir, şunları ekledi: “Haksız tahrik indirim sebepleri gibi durumların hemen hemen her olayda uygulanması, koşulları var mı yok mu, buna bakılmaması. Failin geleceği, cezanın failin geleceği üzerine olası etkileri, geçmişi, eylemden sonraki davranışları bütün bunlar baz alınarak uygulanan ve kamuoyunda iyi hal indirimi diye tabir edilen haksız tahrik ve takdir indirim sebepleri, sadece ‘ben pişmanım’ deyip kravat takmayla uygulanan bir iyi hal indirimi ya da gerçekten somutta olmayan sanık ifadelerine kutsiyet ve kıymet atfederek uygulanan haksız tahrik kurumu, bu da yargıda yaşadığımız kadına şiddetle mücadeledeki en önemli paradokslar. Burada birlikte yeknesak (tekdüze) bir şekilde bu meseleyle ilgili bir irade ortaya koymalıyız. Özellikle şiddet gören kadınların hak arama özgürlüğünü kullanması ve hukuk yollarına muhakkak başvurması gerekiyor. Bunun için nasıl adımlar atılması gerekiyor? Birincisi 6284 sayılı kanun gereği önleyici tedbirlere başvurulmalı. Evden uzaklaştırma, iş yerinden uzaklaştırma, kitle iletişim araçlarıyla rahatsız edilmesinin engellenmesi gibi önleyici tedbirlere başvurmalı. Harç ve masraf ödemeksizin siz bu önleyici tedbirlere başvurup bu kararları alabiliyorsunuz, bu önemli. İkincisi, savcılıklara ve kolluğa başvurabilirsiniz. Taraflar arasında bir evlilik ilişkisi varsa takibi şikayetten bağımsız resen kovuşturulabilir bir suç var yani taraflar şikayetçi olmasa bile yürüyecek bir soruşturma var. Dolayısıyla mutlaka adli makamlara başvurulmalı.”
Epözdemir, “Kadına karşı şiddetin önlenmesi ve ailenin korunmasına dair 6284 sayılı kanunun öngörmüş olduğu önlem ve tedbirlerle ilgili aile mahkemelerine başvurulabilir, bunlar çok önemli. Yani şiddet gören kadınların hak arama özgürlüğünü kullanması, gerekli hukuki yollara başvurması, bu konuda bir irade ortaya koyması çok önemli. Çünkü insanlığın onuru cesur kadınların ellerinde yükselecek. Geldiğimiz nokta itibariyle bu bilinç ve şuurda olmamız lazım. Fakat Türkiye'de kadınların bir kısmı bu konuda bilinçli olmadığı ve eğitilmediği için, bir kısmı ekonomik olarak zayıf ve güçsüz olduğunu düşündüğü için bir kısmı ise ‘hak arama özgürlüğümü kullansam da bir sonuç alamayacağım’ endişesiyle hukuk yollarına başvurmuyor, bu doğru bir yaklaşım değil. Mutlaka bu konuda bilinçlenip eğitim süreçlerini tamamlayalım ve adaletin tecellisi maddi gerçeğin ortaya çıkması için hak arama özgürlüğümüzü, hukuk devletinin gereği olarak kullanalım” dedi.
Münevver Karabulut’un ailesinin avukatlığını üstlenen Av. Dr. Epözdemir o dönem tehditler aldığını belirterek şunları ekledi:
“Üniversiteden mezun olduktan sonra henüz 4 yıllık bir avukattım, Münevver Karabulut cinayeti Türkiye’de farkındalık ve fikri takibi ortaya koyan emsal mahiyette bir olay. İnsanın insan olma vasfına aykırı, hunharca ve vahşice bir cinayet, O dosya benim hayatımda çok önemli dönüm noktalarından biri oldu. Düşünün 197 gün boyunca kaçan bir sanık, hala ölüp ölmediği Türkiye’de tartışılan bir kimse. İletişim gerçekten çok önemli, kullandığınız bir kelimenin bile sonuçları tahmin edemeyeceğiniz noktalara kadar gidiyor. Sadece bir hukuki süreci yönetmiyorsunuz aynı zamanda kitle iletişim araçlarını, yazılı ve görsel basını da yönetiyorsunuz. Bizim işimizin kıblesi insan. Orada 1 dava 11 dava oldu, hepsinde dik durduk, omurgalı bir yaklaşım sergiledik. Bizi tehdit ettiler, kurşun ve testere gönderdiler. 3 milyon Euro teklif ettiler. Karşı taraftaki aile çok nüfuzlu ve sosyoekonomik gücü iyi olan bir aileydi. Hepsini savcılığa bildirdik, dik durduk, omurgalı bir yaklaşım sergiledik ve emsal mahiyette cezalar çıktı. İşte o mesleki kariyerim açısından bana çok önemli bir tecrübe kattı.” (HABER MERKEZİ)