İzmir’in Karaburun ilçesinde düzenlenen 17. Karaburun Bilim Kongresi sona erdi. Biz de dört günlük bir maratonun ardından aklımızda sunumların, tartışmaların, düşüncelerin ve hislerin yarattığı izlenimlerle geri döndük. Kongre’nin uzun bir aranın ardından bu yıl Karaburun’a geri dönüşü de eklenince, geçtiğimiz günler üzerine birkaç kelime etme fırsatı doğdu.
Doğrusunu isterseniz Urla’da büyümüş bir Yarımadalı ve bir komünist olarak Kongre’ye dair çok daha ‘romantik’ bir izlenim aktarabilirim. Ya da belki Karaburun’da Börklüce Mustafa önderliğinde egemenlerin düzenine karşı ayaklananları da Kongre’ye bağlayarak uzun uzun konuşabiliriz. İki türlü de bir sorun yok. Ne de olsa biri sırtını gerçek hislere, öteki gerçek tarihe yaslıyor. Fakat bugünün ihtiyaçlarına dair verebilme adına, merkeze günceli koyup bu kısımları pas geçelim.
*
Diyar Saraçoğlu, Kongre’nin öncesinde Düzenleme Kurulu'ndan Erkin Başer, Melda Yaman ve Yasemin Özgün ile detaylı bir söyleşi yapmıştı. Bianet’te yayınlanan söyleşide Karaburun’a geri dönüşe dair şu ifadeler yer alıyordu:
“Karaburun Kongresi'ni farklı kılan yanlarının en önemlilerinden birisi süslü salonları, üniversite bürokrasisini, yükselme hevesleri yüzünden puantaj kaygısını elinin tersiyle itmesi olmuştur. Karaburun bize yerelle, halkla bütünleşik; deyim yerindeyse sivil bir organizasyon olanağı sağlıyor. Gönüllüler ellerinden geleni yapıyor. Öğrenciler çadırlarda konaklayıp tartışmalara katıldıkları kadar denizin ve dostluğun da tadına varıyorlar. Sokaklarda, kafelerde, kumsalda bilim, sanat, siyaset konuşuluyor dört gün boyunca. Bu, her şeye değer…”
Aynı sorunun devamında hayat pahalılığı ve salonların henüz restore edilmemiş oluşuna vurgu yapılıyor. Ancak yine düzenleme Kurulu’nun öngördüğü üzere oturumlar bitince katılımcıların İzmir'in sokaklarına dağılıp gitmediği, tahta sandalyelerde diz dize olduğu bir Kongre oldu.
*
Karaburun Bilim Kongresi’ni ilginç kılan yanlardan bir tanesi, hazırlanan sunumların ve ardından yapılan tartışmaların değerli bir yansımaya sahip oluşu. Her kongre sonrasında bir perspektif etrafında yoğunlaşan düşüncelere tanıklık edilebiliyor. Bu yoğunlaşmalar toplumsal ihtiyaçlara işaret ettiği gibi aynı zamanda yol gösterici bir nitelikte.
Geçtiğimiz günlerde neler anlatıldığını da bu lensle izlemek gerekiyor. ‘Kapitalizm ve Yıkım’ üst başlığı altında düzenlenen oturumlarda dikkat çeken sınıf vurgusu oldu. Evet, bazı sunumlarda gerçekten de kapitalizmin çeşitli alanlarda getirdiği yıkım münferit bir vaka olarak ele alındı ve çözüm olarak ayakları yere basan toplumsal ve ekonomik bir perspektif sunulmadı. Ancak bu eksiği tamamlayan sunumların ve sunumlar sonrasında yapılan katkıların ağırlıkta olduğunu da gördük.
Tüm konuşmaların tek bir hatta ortaklaştığını elbette söyleyemeyiz. İşin ‘eğlenceli’ yanı zaten bu çatışmaların içerisinden bir perspektife ulaşmaya çalışmak. Yine de bir seçim semptomu olarak ‘umutsuzluk’ havasının olmadığını da vurgulamak gerekiyor. İnsanların asıl öfkesinin siyasetsizliğe dair olduğu da açık bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye’de siyasetin ve bilimin yüzünü işçi sınıfına dönmesi gerektiği çoğu oturumda kendisini bir görev olarak gösterdi. Bununla birlikte siyasetin seçim eksenine yerleşmiş oluşu, en çok eleştirilen gündemlerden biriydi.
*
Karl Marx, kızına yazdığı mektupta en sevdiği sözün Kartacalı Terentius’a ait olduğunu söylüyor: Latince “Homo sum, humani nihil a me alienum puto” yani “İnsanım, insana ait olan hiçbir şey bana yabancı değildir!”*. Malum, son dönemde ‘sosyalizm’ ve ‘sosyalist olmak’ bazen bir ‘kimlik’ olarak ele alınıyor. Bu yüzden Marksizmin de aslıda insana dair hiçbir şeye yabancı kalamayacağını tekrar tekrar hatırlamak gerekiyor.
Toplumsal hareketlerin ve toplumun ta kendisinin ritmine kulak verip aynı zamanda bu ritmi geniş ve bilimsel bir bakışla ele almak pek kolay bir iş değil. Onlarca oturumu tek tek ele alamayız belki ancak Karaburun Bilim Kongresi, bu anlamda ciddi bir çaba ve emek gösteriyor. Ve yine geçtiğimiz günlerin değerlendirmesini en iyi kongreye emek verenler yapacaktır. Bizimkisi heyecanımızı paylaşma ihtiyacından ileri geliyor.
Tüm zorluklara rağmen Kongre, pek çok kişinin Karaburun’dan motivasyonla ayrılmasına vesile oldu. Sadece oturumların ve çalışmaların katkılarıyla değil, aynı zamanda bir arada farklı tartışmaları yürütebilmiş olmanın getirdiği dirilikle. Şüphesiz bunda aslan payı Karaburun’un ta kendisine ait. Gelecek sene de yine Karaburun’da, bu defa daha kalabalık bir şekilde bulunma dileğiyle…
* Hikmet Kıvılcımlı’nın mezarında da aynı söz yazılıdır.