Karadeniz'de sesler yükseliyor

Yeşil Yol projesi, geçtiğimiz Temmuz ayında ülke genelinde protestolara neden olmuş ve protestolar sayesinde, yapılan çalışmalar Danıştay kararıyla durdurulmuştu. Ne var ki, 10 Ekim 2016 Pazartesi günü, Çamlıhemşin'e bağlı Yukarı Kavrun Yaylası'nda dozerler tekrar iş başındaydı.

Abone ol

DUVAR – Yöre halkının ‘doğa cinayeti’ olarak nitelendirdiği Yeşil Yol'u engellemek isteyen 11 kişi, ellerinde mahkeme kararları yazılı belgeler olmasına rağmen, jandarma tarafından 'çalışmaları engellemek' ve 'görevliye mukavemet' ithamlarıyla gözaltına alındı. Yayla sezonunun sona erdiği, evlerin boşaldığı bu iklim koşullarında böyle bir çalışmanın tekrar başlatılması akıllarda soru işaretleri bırakıyor. Yeşil Yol projesinin başlamasıyla tekrar faaliyete geçen ve bugün 19:30'da Kadıköy’de etkinlik düzenleyen ‘Fırtına İnisiyatifi’ gönüllülerinden Gökçe Yılmaz ile Yeşil Yol projesini konuştuk.

Gökçe Yılmaz yaylada...

Fırtına İnisiyatifi nedir, yani sizler kimsiniz?

Bizler, hayata, doğaya ve insana saygı duyan canlılar olarak, rant ve talan projeleriyle yapılmak istenen doğa katliamlarına karşı, doğal yaşam alanlarının korunmasını sonuna kadar savunan ‘Fırtına'nın Çocukları’yız. Bizleri bir araya getiren mevcut sorun, Yeşil Yol adı verilen talan projesi kapsamındaki doğa ve kültür katliamı olmasıdır fakat mücadelemiz asla bölgesel değildir. Bizler, sadece Fırtına Vadisi'ni değil, Türkiye ve dünya üzerindeki tüm doğal yaşam alanlarının rant ve talana feda edilmesine karşı ilkesel tavır sahibi insanlarız ve bunun için savaşıyoruz. Hiçbir resmiyetimiz ve hiyerarşimiz bulunmuyor, tamamen gönüllülük ilkesine dayalı bir oluşumla memleketimizi kurtarmak için yola çıktık. Bir çoğumuzun da HES (Hidroelektrik Santral) harici çevre mücadelesi deneyimi hiç yoktur.

Yeşil Yol direnişi nasıl başlamıştı?

Yeşil Yol direnişi 2015 yaz başında dozerin Kavrun ve Samistal yaylarını birbirine bağlayacak yolun yapımı için Kavrun yaylasına çıkartılmasıyla başladı. Yıllar önce karar verilmiş ama çoğu kişinin varlığını bile bilmediği bu proje, o gün koca canavarı yaylamızda görünce gün yüzüne çıktı. Kavrun Samistal’a göre daha kolay ulaşılır ve daha kalabalık bir yayladır ve telefon çeker. O gün dozerin Çamlıhemşin halkı tarafından durdurulması, dozerin kepçesini Samistal’a çevirmesine neden oldu ve direniş birden Kavrun’dan Samistal’a kaydı ve işte o gün bugündür halen direniyoruz.

‘GERİ DÖNECEKLERİNİ BİLİYORDUK’

İyi de, geçen yıl Danıştay bu projeyi durdurma kararı almamış mıydı?

Almıştı tabii. Elimizde bu mahkemeye ait kararın olduğu belgeler de var ama TEMA’nın davasına istinaden Danıştay’dan çıkan ve elimizde olan durdurma kararı bile maalesef işlemiyor bunlara. Biz dava sonucuna her ne kadar çok sevinmiş olsak bile, bir şekilde tekrar yolun gün yüzüne çıkıp başlatılacağını içten içe biliyorduk.

Karar az da olsa rahatlatmıştır sizi tabii.

Evet ama karar biraz rehavete sürükledi sanırım hepimizi. Tam ‘yaz bitti, kar düşer, bu yıl rahatız’ derken iki gün önce Kavrun yaylasında tekrar katliama başlandı. Bu karara rağmen yapılan çalışmalar kanuni olma vasfını yitirdi. Halkımızın yaylaları boşalttığı bu iklimde hangi yangından mal kaçırılmaya çalışılıyor acaba? Amaçları, bu gayrimeşru çalışmaları bizden gizlemek ve yağmayı sessizce ilerletmek... Ellerinde mahkeme kararı olan 11 arkadaşımız gözaltına alındı. Kanun gücü bu insanları karakola taşırken, dozer de tarihin en direnişsiz kepçe darbeleriyle ciğerimizi deşti. Canımızı parçaladı. Projeyi uygulayacak sermaye bileşenleri, mahkeme kararlarını nasıl bu kadar kolay hiçe sayabilir? Bu şirketler, başka bir hukuk düzenine mi tabidir ki? Söz konusu bu şirketler olunca, güvenlik güçlerinin kanun uygulayıcıdan, şirket koruyucusuna dönüşmesi de cabası…

Güvenlik güçlerinin orada bulunmasını kanun dışı olarak mı yorumluyorsunuz?

Bana söyler misiniz, güvenlik güçleri bu çalışmaların yapılmasını sağlamakla nasıl yükümlü olabilir? Asla şiddet kullanmamış, yalnızca yasadan aldıkları güce yaslanmış insanlar, hangi suçlama ve iradeyle göz altına alınır? Bu insanlar, memleketlerine, evlerine, günlük yaşamlarına, yaylacılık faaliyetlerine ve kültürlerine ağır zararlar verecek bir girişime itiraz ediyorlar. Yasal hiçbir dayanağı olmayan bu zorbalığa engel olmaya çalışmaları, hangi izan, hangi mantık dahilinde 'suç' olarak değerlendirilebilir?

Yöre halkı bunlara ne diyor? Bu yolu isteyenler de var mı?

Yolu isteyenler de var istemeyenler de… Özellikle parti yanlısı insanların çoğu istiyor nedense. ‘Yol yapılsın, rahat edelim’ diyorlar. Ama hepsi de biliyor ki yol yaylaları birleştirdiği zaman ne anılarımız kalacak ne huzurumuz ne de güvenimiz... Biz yaylalarda kapılarımızı kitlemeyiz, gece dışarda huzurla ve güvenle otururuz. Tek korktuğumuz cinler perilerdir ama şimdi onların yerini yabancılar alacak. Her yaylanın dikeyde kendi yolu mevcut zaten. Yollarımız iyileştirilsin tabii ki, hala evlerinin önünde yol olmayan köyler var, onlar yapılsın. Bunlar iyileştirilsin ama yaylalar birbirine bağlanmasın. Zaten bağlanması iyi bir şey olsa atalarımız çoktan bağlayarak emanet ederdi yaylaları bizlere…

BU BİR CİNAYET

Neden bu kadar karşısınız bu projeye?

Yeşil Yol ile ilgili tüm bilimsel veriler, projenin rant devşirmekten ve doğayı dönüşsüz biçimde yok etmekten öte bir getirisi olmayacağını gösteriyor. Ekonomik getirilerinin, kaybedilecekler göz önüne alındığında hiçbir anlamı olmadığı, bu sözde girdinin, bölge halkına değil, büyük sermaye gruplarına akacağı, eldeki diğer veriler... Türkiye’nin oksijen kaynağı olan ve bünyesinde yüzlerce endemik bitki ve hayvan barındıran bir coğrafya Fırtına Vadisi. Şu an Kavrun’da dereyi yaran dozer, o derede yasayan ve Fırtına Vadisi’ne endemik olan kırmızı pullu alabalıklara ne kadar zarar verdi bilmiyoruz. Ayısı, tilkisi, gelinciği, kurdu, kuşu, çakalı yani bir çoğu koruma altında olan hayvanlar ne durumda bilmiyoruz, keza bitkiler de öyle. Hatta bizim dağlarımızda karaca da yaşar ve karaca çok hassas bir hayvandır. Korkudan kalp krizi geçirir onlar ve ölürler. Şu an dağlarımızda canavarca çalışan ve taş kıran dozerin çıkarttığı seslerden ne hale geldiklerini bilemiyoruz. Eğer bu yüzden ölürlerse bu bir cinayettir. Kavrun'da çiçekleri, çayırları, çimenleri öldürdüler, öldürüyorlar. Vadinin orta yerinde, kepçeyle açılmış geniş ve derin yaralarla, hepimize hayat veren toprak anayı paramparça ettiler. Tüm bir coğrafya için planladıkları cürmün olay yeri fotoğraflarına bakamıyoruz bile. Orada kanayan toprak, diğer katliamları haber veriyor. Yalnız coğrafyamız ve geleceğimiz değil, geçmişimiz de yok ediliyor. Bu vahşet, bu kanun tanımaz açgözlülük, ülkemizin tamamını bir çöle dönüştürmeden önce, tüm demokratik kamuoyunu desteğe ve dayanışmaya çağırıyoruz. Çünkü o vadilerin, bu dayanışmayı büyütecek insanlardan başka kimsesi yok!

Siz buralı mısınız?

Evet. Ben Çamlıhemşin Kavak köyündenim ama İstanbul’da yaşıyorum. Rize’ye çok sık gidip gelirim ve yaylam da Kavrun… Annemler yazın 4-5 ay yaylada kalırlar.

Peki, ne olacak şimdi?

Mücadelemize devam edeceğiz tabii ki. İki tane yöreden çevre mücadelelerinde aktif rol alan gönüllü avukatımız var; Yakup Okumuşoğlu ve İbrahim Demirci. Kanunları hiçe sayan bu haddini bilmez rantçı şirketlere karşı olan mücadelemiz sürecek. Biz halkımıza ve kanunlara güveniyoruz. Bu katliama dur diyeceklerine eminiz.

YÖRE HALKI NE DİYOR?

Zeliha Gülay – Makrevis Köyü, 69 yaşında

Biz bunlarla geçen sene ne kadar mücadele verdik. Durdurma kararı varken neden başlamışlar acaba? Buraları sahipsiz sanmasınlar, biz hep buradayız. asla izin vermeyeceğiz. Mevsim müsait olsa yaylalarımıza tabii ki gideceğiz. Buraları bizlere onlar hibe etmediler, buralar dedelerimizin… Dedelerimizden kalma yaylalar bunlar, kim bunları elimizden alacak? Biz buralara uğraş vermişiz, emek vermişiz, sevda vermişiz... Nasıl alacaklar? Haksızlık bu! Eğer halka hizmet edeceklerse benim mahallemde evimin yolu yok, gelsinler evimin yolunu yapsınlar.

Yeşiy Yol'da çalışmalar, mahkeme kararlarına rağmen yeniden başladı.

Periha Demirci – Ortan Köyü, 69 yaşında

Adaletsizlik bu, başka ne diyeyim artık! Bizim yaylalarımız bizim dedelerimizin dedelerinden kalma... Bu vatan için şehit olanların yerini nasıl elimizden alıyorlar, ben bu işi hiç anlamadım!

Gönül Gülay – Makrevis Köyü, 72 yaşında

Bizim oranın çok zengin ormanı vardır. Bizler doğanın bize sunduğu o kadar cömert ormanı, ağacı, çiçeği, binlerce bitki türünü, hepsini elimizle yok ediyoruz. Yeşil Yol bunun içindir. Biz bunu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.

YEŞİL YOL NEDİR?

Yeşil Yol, Samsun’dan başlayarak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin’in yaylaları birbirine bağlayan yaklaşık 2 bin 600 kilometre uzunluğunda turizm yolu olarak planlandı. 7 metre genişliğinde gidiş - geliş tek şerit olarak planlanan yolun zemini taş parke döşemeli olacak. Bu yolla birlikte 40 noktada oteller, restoranlar ve kayak tesislerinden oluşan turizm merkezleri oluşturulacak. İki yıldır süren ve 90 milyon lira harcanan yol çalışmasının 2018 yılında tamamlanması planlanıyor.