Mersin’de kaçırıldıktan bir buçuk yıl sonra Konya’da cesedi ve
daha sonra Beykoz’da işkence ve infaz kasetleri bulunan bir kadın
vardı. Bilirsiniz adını; Konca Kuriş. Sene 98. Türkiye’nin karanlık
yılları. Gerçi kimileri için "karanlık yıllar" veya "90’lar"
ifadesinin çağrıştırdığı zaman dilimi 93-97 olur genellikle. Ne
büyük yanılgı? Geniş zamana yayılmış bir süreçti bu karanlık. Post
modern darbeyle taçlandırılan uzun bir süreçti. Bir bakıma
karanlığın sahiplerinin ellerini yıkayışı 28 Şubat darbesi. Toplum
hafızasını “resetleyen”, kamu görevlilerinin insanlık suçlarını
unutturup halkı devlet ideolojisi etrafında yeniden kenetleyen bir
nevi temizlikti. Başka bir söyleyişle “paradigmanın iflası”ndan
kurtuluş için ikinci elverişli araç olan irticaya sığınıştı. Sözün
özü, başı sonu birdi 90’ların.
Kaçırılışının yıldönümü 16 Temmuz'da da kadınların unutmadığı Konca Kuriş, Hizbullah
kurbanıydı. Yüzlerce faili meçhulde imzası bilinen, 98’de Konca
Kuriş’i 35 gün işkence sonrası katleden Hizbullah ile JİTEM
ilişkisi de herkesin malumu. 28 Şubat'ın failleri ve darbe
alışkanlıklarını AKP’li yıllarda da sürdüren asker kişilerin
yargılandığı, Ergenekon, Balyoz zanlıları hakkında verilen mahkeme
kararları ne olursa olsun tahliyeleri, ortaklıklarını aşikar etmişti.
Karanlık yılların derin ve kirli yapılarından Hizbullah
hükümlüleri, ki aralarında Konca’nın katilleri de bulunmak üzere,
2011'de salıverildi. Aynı yasal düzenlemeyle Ergenekon, Balyoz
sanıkları da CMK, m. 102 değişikliğiyle salıverildi. Bu değişiklik,
zaten Yargıtay 9. Daire'nin Ergenekon ve Balyoz sanıklarını
hapishaneden kurtarmak için verdiği bir içtihada dayanmaktaydı.
Güçlü ve derin ilişkiler, karanlık yılların azmettiricileriyle
tetikçilerini aynı yasal düzenlemeyle kurtarıverdi diyebilirsiniz.
İsterseniz tesadüf demek de mümkün tabii.
Tesadüf bu ya, o yıllar da hak savunusunun "ajanlık" ithamıyla
toplum nezdinde “kirletilmeye” çalışıldığı zamanlardı. Pek çok
insan hakları savunucusu hakkında şaibe yaratılıp "ajan",
"terörist" yaftasıyla kişilik suikasitine maruz kalmıştı. Konca
Kuriş ise hakkındaki pek çok ithamın yanı sıra ajan suçlamasıyla katledildi.
Sonuç olarak, adı Kemalizm, liberal sağ, muhafazakâr olsa da,
iktidar, demokratik devlet yerine hegemonik devleti seçtiğinde
icraatları ve yöntemleri benzeşmekte. Hegemonik devlet olgusunu
kırma fırsatı olarak görüldüğü için halk desteği kazanmış olan AKP
de demokrasi için zahmete girmek yerine kendi kitlesini de yıllarca
perişan etmiş olan devlet aklıyla uzlaşarak iktidar süresini
uzatmayı seçti. Devlet aklının üç ayağı arasında dönüşümlü
ittifaklarla her dönem değişen söylemiyle süren iktidarın sahibi
olduğunu zannederek. Biraz din, biraz düşman, biraz vatan millet,
bolca hamaset sosuyla muktedir oldu. Dönüştü kendisi. Dönüştürdü
yakın çevresini. Vaktiyle özgürlük için Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne başvuran, “kendine müslüman”lar şimdi hak
savunuculuğunu “insan hakları zehri” olarak isimlendirecek denli
“eski”ye döndüler.
Her şey bu yazıda karman çorman birbirinin içine girmiş gibiyse
eğer mazur görün, karanlıktandır. Baskıcı devletin yarattığı kör
karanlıkta her şey birbirinin aynı olduğundandır. Karanlığın rengi
aynı. Varsa bir ayırt edici vasıf, koku olabilir; ki benim burnuma
gelen kötü kokular da eskisiyle aynı.