Çok eskilerden “Suriye’yi kontrol eden Orta Doğu'ya hükmeder”
önermesinin tahrik edici ivmesiyle sanki herkes bu ülkeye üşüşüyor.
Suriye herkesin çelişkisine ayna tutuyor.
Sadece çetrefilli jeopolitik konumu değil etnik-mezhebi-dini fay
hatları, farklı güçlerin elinde bölünmüş kontrol alanları, iktidarı
ele geçiren tekfirci-selefi-cihatçı zümrenin açmazları, vekalet
savaşına dahil olmuş ya da doğrudan sahaya inmiş yabancı güçlerin
çatışan ajandaları Suriye’nin geleceğine dair fikir yürütmeyi
imkânsız hale getiriyor.
HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin ayartıcı pragmatizmi,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yüzünü güldürebilir; Batılı
aktörlerin bardağın dolu tarafına bakmasını sağlayabilir; (eski)
muhaliflerin demokratik geçiş umudunu canlı tutabilir ama hiçbir
grubun tekeline alıp götüremeyeceği kadar ağır, herhangi bir
uluslararası aktörün tek başına yoğuramayacağı kadar büyük bir
karmaşa var ortada.
Muhalif saflarda rejimin çöküşünün yaşattığı coşku birinci aya
girerken yerini korkulara bırakıyor. Paçavra edilmiş ülkenin
parçaları nasıl bir araya gelecek? Bu nasıl bir toplumsal
sözleşmeyle olacak? Üç adımda birbirinin boğazına binecek
şahsiyetlerle nasıl yol alınacak? Herkesin üç adım geri basıp bir
adım öne çıkarak el sıkıştığı bir durum mucize olur. Bütün bir
kumar işte bu mucize üzerine oynanıyor.
Kırmızı bültenle aranan cihatçıların tuğgeneral ve albay
rütbeleriyle komutaya yerleştirildiği, Muhaberat’ın El Kaide ve
IŞİD kadrolarından gelen bir militana emanet edildiği, İdlib’de
zina suçundan bir kadına ölüm cezası veren ve kalabalığın huzurunda
bunun infazını sağlayan kişinin adalet bakanı yapıldığı, müfredatı
tekfirci-selefi anlayışla tırpanlayan birinin eğitim bakanı olduğu,
Şii ve Alevilere lanet okuyan mezhepçi hatiplerin mihraplara
geçirildiği bir süreç yaşanıyor. Bir ayın icraatı, Colani’nin
Şam’da kapısını çalan yabancı heyetlere verdiği güvenceleri
geçersiz kılıyor. Suriye’nin üzerine çökmekte olan kâbusu görmezden
gelenler 1 Mart itibariyle kapsamlı bir geçiş hükümetinin
kurulacağı vaadine bel bağlıyor. Sanki acil durum garabeti
kendiliğinden bitecekmiş gibi…
***
Batı-Körfez ekseninde HTŞ yönetimini fiilen meşrulaştıran
temaslar devam ediyor. Son olarak AB adına Almanya Dışişleri
Bakanları Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock ve Fransa Dışişleri
Bakanı Jean Noel Barrot Şam’ı ziyaret edip Colani’yle görüştü.
Amerikalılardan sonra onlar da azınlıklara güvenceler verilmesini
ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) sisteme entegre edilmesini
istedi. Baerbock ayrıyeten Suriye’de sistemin İslamlaşmasını
finanse etmeyeceklerini vurguladı. Fransa da eski bir sömürge gücü
havasında Hıristiyanlar başta olmak üzere azınlıkların hamisi
olduğu görüntüsü verdi. Fransızların bu diyarda geçer akçesi
kalmasa da...
HTŞ yönetimini meşrulaştıran bu temaslarla Batı bir havuç-sopa
ilişkisi kurmaya çalışıyor. Colani de tanınma, yaptırımların
kaldırılması ve mali destek için iyiyi oynamak zorunda. Ama bu
tabloda naifliğe yer yok.
***
Bir tarafta içerde HTŞ’nin gömleğini giyemeyecek kesimler
azımsanamayacak kadar fazla.
HTŞ icraat ve operasyonlarıyla korku salarken Colani şimdiye kadar
Kürtler, Aleviler, Dürziler, Hıristiyanlar ve din devleti istemeyen
Sünnileri teskin edecek bir şey ortaya koyamadı.
Hıristiyanlar diken üstünde; somut bir güvence alabilmiş değiller.
Dertlerini Fransız bakana anlattılar.
Alevilerin av olma korkusu sürüyor. Birkaç gün önce Alevi ileri
gelenlerinden 50 temsilci, Tartus’ta HTŞ yetkilileriyle 4 saatlik
bir toplantı yaptı. Endişelerini ve taleplerini dile getirdi. Ne
istediler?
- Önce güvenliğin tesis edilmesi.
- Her bölgenin kendini koruyabilmesi amacıyla yerel koruma
komitelerinin etkinleştirilmesi.
-Rejimin adamlarını yakalama adı altında yürütülen saldırıların
önlenmesi.
- Zorunlu olarak askeri alınmış ya da yoksulluk, işsizlik ve
çaresizlikten güvenlik birimlerinde görev almış insanlara suçlu
muamelesi yapılmaması.
- Haksız yere gözaltına alınanların bırakılması.
- Genel af ilan edilmesi.
Eğer istenilen garantiler sağlanırsa aranan suçlular konusunda
işbirliği de önerildi.
HTŞ yetkilileri ise doğrudan suça karışmış olanları kapsamayan bir
genel af niyetinden söz etti.
Dürziler de adem-i merkeziyetçi bir çözüm bekliyor. Güney vilayeti
Süveyde’deki Dürziler merkezden atanan vali ve emniyet müdürünü
reddetti. HTŞ’nin herkes yılbaşı eğlencesindeyken baskın
yaparcasına gönderdiği emniyet gücü kente sokulmadı. Dürziler
vilayet yönetimine kendi seçtikleri isimlerin atanmasını ve
güvenliğin yerele bırakılmasını istiyorlar. Çizgileri net: Talepler
karşılanmazsa doğrudan ‘federasyon’ talep edilecek; haklar yeni
anayasada garanti altına alınıp devlet teşekkül edinceye kadar
silah bırakılmayacak.
Kürtler ise nihayet Amerikalıların himayesinde Colani ile
görüşebildi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre SDG Komutanı
Mazlum Abdi geçen pazartesi bir Amerikan helikopteriyle Şam’ın 40
km doğusundaki El-Dumeyr askeri üssüne gitti. Colani ve yeni komuta
kademesinden isimlerle masaya oturdu. El Kuds el Arabi’ye göre Kürt
tarafı, SDG’nin Suriye ordusuna bir kolordu olarak entegre
edilmesi, petrol ve doğalgaz başta olmak üzere ulusal kaynakların
belli oranlarla paylaşılması gibi önerileri dile getirdi. Bu temas
aynı zamanda Türkiye’nin baskılarını zayıflatmaya dönük bir
girişimdi. Tabii hiçbir sonuç çıkmadı, Colani fazla renk vermedi.
HTŞ lideri “Kuzeydoğudaki sorun Suriye’ye ait bir meseledir; Suriye
dahilinde çözülmelidir” dedi. Temel kurallara dayalı bir çözüm
formülüne ulaşmak için iletişime ihtiyaç olduğunu vurguladı. Temel
kuralların başında şu geliyor: Federasyon modeli dahil Suriye’yi
bölünmeye götürecek hiçbir çözüme izin verilemeyecek.
***
Colani özerkliğe karşı ama sorunu nasıl çözeceğini söylemiyor.
Kuşkusuz evvela Türkiye’nin hassasiyetlerini gözetiyor. Muhtemelen
Kürtlere özerklik alanı açılırsa Dürziler ve Alevilere ‘Hayır’
diyemeyeceğini düşünüyor. Ve muhtemelen bir şey demek için birkaç
adreste netleşmesi gereken yanıtları bekliyor:
- Türkiye’de İmralı sürecinden çıkacak sonuç Suriye’de çatışmasız
bir çözümü mümkün kılacak mı?
- ABD’de Donald Trump göreve gelince Suriye’deki askerleri çekecek
mi?
- Türkiye ile ABD SDG’nin geleceğine dair bir noktada buluşabilecek
mi?
- Hem Suriyeli grupların hem de HTŞ yönetimine peşinen kredi açan
ülkelerin beklediği ulusal konferansta nasıl bir sistem tarifi
çıkacak; üniter devlet mi, ademi-i merkeziyetçi yapı mı?
Fakat belirsizlik hali sürerken Kürtlerin pozisyonunu güçlendirmeye
dönük bazı hamleler geliyor. Amerikalılar Colani’yle görüşmede
havuç-sopa denklemi kurarken Kobani’de de üs niyetine bir binayı
karargâha çeviriyor. Türkiye’ye bayrak gösteriyor. Elbette
CENTCOM’un aldığı bu tür tedbirler siyasi bir kararla sona
erebilir. Şimdilik bu hamle “Şam’da çözüme ulaşıncaya kadar statüko
değişmeyecek” mesajı içeriyor.
İsrail de Kürtler için devreye girmiş gözüküyor. 8 Aralık’tan bu
yana Suriye’de Hermon Dağı, Kuneytra, Şam Kırsalı ve Dera’da işgali
genişleten, 14 yerleşim merkezini içine alacak şekilde tampon bölge
kuran, Yermuk havzasıyla birlikte Vahde ve Mantara gibi barajları
ele geçirerek su kaynaklarına göz diken İsrail’den söz ediyoruz.
Israel Hayom gazetesine göre Dışişleri Bakanı Gideon Saar özerk
yönetimin dış ilişkilerinden sorumlu İlham Ahmed’le kapsamlı bir
görüşme yaptı. Saar uluslararası alanda meslektaşlarıyla yaptığı
tüm görüşmelerde Kürtler hakkındaki endişelerini dile getirdiğini
söyledi. Kürtler özellikle İsrail’den Amerikan Kongresi ve Trump’ın
ekibini etkilemesini bekliyor. Olası bir çekilme kararının sadece
Kürtleri değil ABD ve İsrail’in çıkarlarını da tehlikeye sokacağı
mesajıyla lobi yapılıyor. Kongre’nin şu anki tutumu Türkiye’ye
özellikle Kobani’ye karşı operasyon konusunda fren yaptırmış
durumda.
Bu arada Trump, Kürtler lehine ses veren bir ismi daha ekibine
kattı. Ortadoğu’da özel temsilci yardımcılığına “Kürtler korunmalı”
diyen Morgan Ortagus’u atadı. Bütün bunlar rüzgârı Kürtlerden yana
döndüren gelişmeler.
Baerbock ve Barrot’nun Şam ziyaretinin Kürtlerin pozisyonunu
güçlendirmeye dönük tarafı da vardı. Barrot “Suriye'nin kuzeyinde
silahlar susmalı” diyerek Türkiye’yi iğneledi. “Fransa'nın
müttefiki olan Kürtler için siyasi çözüm bulunmalı” dedi. Baerbock
da “Kürtler için güvenlik garantisi şart” ifadelerini kullandı.
Barrot ayrıca Suriye’deyken Mazlum Abdi ile telefonda görüşüp
durumu ele aldı. Yine de dinamik bir süreç ve Trump’tan kaynaklı
belirsizlik var; henüz hiçbir taraf için hiçbir şey garanti
değil.
***
Colani’nin bagajı dopdolu. Bu da tepesindeki efendi sayısını
artırıyor. Koşullu olarak aralanmış batı kapısının kapanmasını göze
alamaz. Uluslararası toplumda peşinen oluşan esnekliği korumak
zorunda. İşin doğrusu Colani kadar Erdoğan’ın da bu esnekliğin
korunmasına ihtiyacı var. Aksi halde tecrit edilen, yaptırım
kıskacına alınan ve parya muamelesi gören bir Suriye, Türkiye’nin
başına patlayacaktır. Şam’da hezimet iç çatışmaya ve dış
müdahalelere davetiye çıkartacaktır.
Amerikalılar hedefledikleri Suriye’de Kürtlere pivot bir rol
biçiyor. İsrail de müteşekkir olduğu selefi-cihatçı geçlerin
yarınından emin olamadığı için Suriye’de Kürtleri ‘müttefik’
belliyor.
Colani’nin ‘temiz kâğıdı’ alabilmek için eğildiği aktörlerin
talepleri Suriye’yi dört ucu bir araya gelmez bir bohçaya
dönüştürüyor. Türkiye ve ABD, SDG ile ilgili zıt planlarla geliyor.
AB ortaklık için Rus üslerinin kapatılması şartını dayatıyor. Batı
bloku İsrail için güvence arıyor. Para kasası Körfez ya da komşular
‘cihatçı devrim’ ihraç edilmeyeceğinden emin olmak istiyor. Katar
2010’da İran ve Rusya’ya takılmış doğalgaz boru hattı projesine
dönmeyi umuyor. Ankara askeri üs edinmek ve deniz yetki alanları
anlaşması yaparak Doğu Akdeniz’de denklemi lehine çevirmeyi
hedefliyor. Kimi komşular “Aman Suriye’nin yeri Arap kalbidir,
İranlılar gitti şimdi Türkler Şam’ın efendisi kesilmesin”
diyor.
Bu şekilde bohça birbiriyle çatışan ve çakışan taleplerle dolu.
Colani’nin yaptığı hem içeriye hem dışarıya güvenceler vermek. Eli
mahkûm. Fakat kilidi açacak anahtar herkesi içine alan bir geçici
hükümet, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan bir anayasa,
özgür seçimler ve nihai olarak demokratik sisteme geçiştir. Bu yolu
açabilmek için evvela Şam’a taşıdığı ya da vilayetlere dağıttığı
tekfirci-selefi kadroları tornadan geçirmesi ya da elimine etmesi
lazım. Ki bu tür bir iştigal Colani’yi kendi adamlarının gözünde
‘mürted’ yapar. Böyle bir işe girişir mi bilemeyiz ama kolay değil.
Beri tarafta Kürtler ve Dürzileri sisteme katmadan coğrafi
bütünlüğü sağlayamaz. Alevilere karşı düşmanlık sürerse sahil huzur
bulamaz. Çıkış için Şam’ın yeni efendilerinde olmayan bir
kuşatıcılık gerekiyor. Farklı bir yoldan ülkeyi toparlamaya
kalkışırlarsa bu otoriter bir rejimin inşasını gerektirir ki bunun
garanti edeceği tek şey iç savaş ve parçalanmadır. HTŞ’yle Şam’a
yürüyenler bir noktadan sonra HTŞ’siz Şam için yeni savaşlara
girişmek zorunda kalabilir.
Erdoğan "Suriye'de yeniden bir güneş doğuyor" diye umut pompalıyor.
Hava hala karanlık; gecenin ne kadar süreceği de meçhul. Suriye
HTŞ’nin elinde kalırsa güneş ebediyen batmış demektir.