Elektrik faturasını ödemedi, elektrikleri kesildi. İki çift göz bir karanlıkta kaldı.
Türkiye’de elektrik faturasını ödeyen ve karanlıkta kalmayanlar bu vakayı gördü…
Elektrik faturasını ödeyemeyen ve karanlıkta kalanlar ise gördü mü görmedi mi?
Bir “muhalif elektrik faturası eylemi” şöyle olabilirdi aslında:
Kemal Bey veya bir başkası, hatta halkın ampulünü kanka şirketlere teslim ettiği için biraz utanabilen bir iktidar da, mesela “Mübyen Hanımlar”a gidebilirdi.
Mesela “Feridun Öztürk”ün ailesini ziyaret edebilirdi.
Onların da elektrikleri kesilmişti.
Elektrikleri kesildiğinde Feridun Öztürk zaten ölmüştü ve zaten karanlıktaydı.
Mübyen Elmas hayattaydı ama karanlıktaydı, en kara haber gelmeden hemen önce.
Hafızam onları da unutmamaya şartlanmış olmalı.
Kemal Bey “elektrik kesik” dediğinde, aklıma Mübyen Hanım geliyor; Cengiz ve benzeri kanka şirketler “Hani fatura” deyip elektriği kestiğinde aklıma Feridun Öztürk geliyor.
Bu insanlar yaşamasa bile, bende (ve elbette esas sevdiklerinde) asla ölmüyor! Yıllar geçiyor, siz elektrik düğmesine bastığınızda, onlar karşıma geliyor.
Anlatayım; ikiyüzlü, kalbi kör, aklı sağır, vicdanı içten pazarlıklı siyaset, devlet, millet erkânımıza.
MÜBYEN HANIM VE OĞLU BİROL
Size “haberiniz olmayan haberler” ve “haberiniz olan haberler” olarak sıralayacağım. Zaten “kimimizin umursamadığı haberler ile kimimizin hemen unuttuğu haberler” olacaklar!
1. Adapazarı’nda, Mübyen Elmas’ın biri engelli üç çocuğuyla yaşadığı evin elektriği, borcu yüzünden kesildi.
2. Elektrik borcunu dahi ödeyemeyen Mübyen Hanım’ın oğlu Birol askerdeydi.
3. Birol Çavuş’un aklı, biri engelli olan kardeşleri ile anasının gömüldüğü karanlıktaydı.
4. Borcunu ödeyememişsen; yoksuldur, bir oğlu askerdir, bir çocuğu engellidir diye düşünecek bir piyasa yoktu tabii.
5. Birol Çavuş katliama dönen bir saldırıda şehit oldu.
6. Elektrik Dağıtım şirketi şehit evine koşup elektriği açtı.
7. Mübyen Hanım’ın can evladı gitti, elektrik geldi; oğlu söndü, ampul yandı!
5’inci “haber”e gelene kadar, Birolların, Mübyen Hanımların hayatının haber değeri yoktur; hayatının da bir değeri de yoktur!
Evladının canını, bir bakıma elektrik faturasıyla takas ettirir kahpe felek!
Önce bunu kabul edin; sonra istediğiniz kadar bayrak açın!
Çocukları üniformasıyla delik deşik olana; genç bedenleri musalla taşına yatana; tabut tahtasına bayrak sarılana kadar; sıvasız evlerin boyasız kadınlarının, engelli, engelsiz çocuklarının sayısı, pek kimsenin onlara saygısı yoktur.
Önce bunu kabul edin; sonra istediğiniz kadar demeç verin!
ELEKTRİK İŞÇİSİ FERİDUN ÖZTÜRK
Bakın, mesela bir de kimin ve ne zaman elektriği kesilmişti:
1. Feridun Öztürk elektrik şirketi işçisiydi. 39 yaşındaydı.
2. Şirket onu ve dört arkadaşını, Aşkale’de buz tutmuş gölet içinde kalan (aslında orada olmaması gereken direklerdeki) elektrik hattındaki arızayı onarmakla görevlendirdi.
3. Bot arızalı, ama deniz bisikleti vardı. Göl de buz tutmuştu ya!
4. Hatta deniz bisikletiyle ulaşmaya çalışan işçiler, Titanik gibi, bir buz kütlesine çarptılar, buza tutunmak istediler, buzun içine düştüler, yüzmeye çalışan dondu, donan yüzemedi.
5. Ben böyle hızla özetliyorum ama siz o dakikaları bir düşünün. Umut, umutsuzluk, çırpınış, teslim oluşla geçen anları.
6. Donmuş cesetlerin bazıları daha sonra bulunabildi.
Şirket yetkilileri hemen işçilerin kendi inisiyatifleriyle bu ölüm yolculuğunu yaptıklarını söyledi.
Doğru ya, işçi inisiyatifi denen bir şey çok meşhurdu ve insanlar işlerini kaybetmemek için kolayca hayatlarını kaybetmiyordu buralarda.
Aşkale’nin elbette başka hatıraları da vardı ama şimdi konumuz elektrik ve işçisi ve şirketi.
Ne oldu biliyor musunuz?
Yine böyle bir, Milli Egemenlik mi desem, Çocuk Bayramı mı, işte yine bir 23 Nisan zamanı, işçilerin canlarını verdiği şirket, Feridun Öztürk’ün matem evinde elektriği kesti.
Ödenmiş can bedava, ödenememiş fatura 34 liraydı!
O zaman, şirketin, devletin ve ilgisiz milletin 23 Nisan’ını şöyle kutlamışım:
Allah sizin elektriğinizi versin!..
Büyümeniz dursun da, aklınız, vicdanınız gelsin!
Bir ampul bir insandan ne kadar değerli olabilir!
NE BAYRAMI
O gün yine böyle bayrammış ya, o gün o yazıya devam ettiğim gibi; çocuklar, insanlar, kadınlar, haklar için yine dümdüz devam edeyim bugün de:
Çocuk Hakları Bildirgesi ‘Masal’ Değildir!
Yetişkinler makam koltuklarında ‘masal’ okuyacaklarına Çocuk Hakları Bildirgesini okusun!
Öyle işte!
Kimi maddesini zararlı madde saydığınız Bildirge’yi okuyun.
Kayıplar için atıp tutacağınıza Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalayın…
Avrupa, demokrasi, insan hakları filan deyip duracağınıza…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına zihnen ve fiilen uyun.
Kadınlar, kadınlarımız diye mırıldanacağınıza, İstanbul Sözleşmesi’ne dönün!
Bir günlüğüne çocukla çocuk olmak için takla atacağınıza…
Çocuklara büyüklük diye sadece kendi makamlarınızı belleteceğinize…
Çocukların çocuk umutlarının yok olmayacağı, çocukların kardeşçe büyüyeceği, çocukların kendi çocuklarına da umutsuzluk aktarmayacağı, çocukların büyüyüp de bir gölette kaybolmayacağı, bayraklı veya bayraksız bir tabutla, sıvasız ve elektriksiz bir haneye, hiç yaşamamış gibi, zaten hiç yokmuş gibi, denizdeki bir botta kaybolmuş bir mülteci gibi teslim edilmeyeceği bir bahara vesile olun!