16 Nisan referandumuna çok önceden hazırlanmıştık. Anıtpark Forum olarak daha önce Ankara’nın merkezinde ama kimsennin yüzüne bakmadığı Altındağ’daki müşahit çalışmasını büyütmeye karar vermiş, Altındağ’da olabildiğince sandığı hem müşahit hem de sandık başkanı olarak almak için çalışmıştık. Şansımız yaver gitmiş ve sekiz arkadaşımız sandık başkanlığı almıştı. Altındağ’ın en zor sandıkları Karapürçek’ti. Daha önceki 7 Haziran’da AKP ve MHP yüzde 57,11 oy alırken 1 Kasım’da yüzde 61,4 toplam oy almıştı. Karapürçek’te ise bu iki partinin oy toplamı 1 Kasım’da yüzde 80, hatta bazı sandıklarda yüzde 90’ı buluyordu.
Herkes gibi biz de inat etmiştik. HAYIR kazanacaktı ve biz de EVET cephesinin kalbine inecektik. Öyle olunca merkez okul olarak o okulu almış, ana müşahit gücümüzü oraya Karapürçek’teki okula yığmıştık. Yığmıştık ama okulun sandıklarının yarısını tutabiliyorduk ve diğer sandıklarda da HAYIR cephesinden pek de temsilci yoktu. Yani okul boştu. Yapılacak ilk şey bir envanter çıkarmak, eldeki verilerle sorun çıkabilecek yerleri belirlemek ve hem alan savunması hem de sorunlu sandık savunması yapmak gerekiyordu. Daha 08.30 olmadan bunu bir düzeyde başarmıştık. İlk usulsüzlük tespit edilmiş, tam da tahmin ettiğimiz sandıklarından birisinde olmuştu. Sonra bir sorun daha, bir tutanak derken daha 09.30 olmadan elimizde üç tutanak vardı. Artık yetişemiyorduk.
Geçmiş seçim tecrübelerimize göre bir okul için bir usulsüzlük yeterince büyük bir sorun. Birden fazlası ise çok büyük bir sorun. Acaba böylesi bir yerde olduğumuz için mi böyleydi? Diğer okullardan gelen sorunlar biraz işareti güçlü hale getirse bile emin olamıyorduk.
Öğlen saatlerine geldiğimizde çağrımıza ses verenler oylarını kullanıp atlayıp gelmişlerdi. Onları da belli sandıklara müşahit yaptık ve artık sandıkların yarısından fazlasında, sorunlu sandıkların hepsinde müşahidimiz vardı. Öğleden sonra psikolojik üstünlük bize geçmiş, müşahitler artık kabul görmeye başlamıştı.
Sandıkların açılması arifesinde ilk defa EVET cephesi yelken indiriyordu. Normal seçimlerde sandıkların açılması arifesinde bir dizi belediye çalışanı gelir, iktidar adına oy sayımını kontrol ederdi. Ama bu sefer gelmemişlerdi. Seçimi bilen abiler de bizim kuralları dikkat eden halimiz karşısında saygı duymaya başlamışlardı.
Sandıklar açıldı ve ilk çıkan sandıklar, yüzde 80 EVET, yüzde 75 EVET, yüzde 68 EVET gibi yüksek sonuçlardı. O sandıktaki arkadaşların morali çok bozuktu. Ama benim için durum tam tersi idi. Çünkü o sandıkların önceki seçimlerde katılımlarını ve oy oranlarını bildiğim için, 7 Haziran’dan çok daha iyi bir resim olduğunu görebiliyordum. Sonuçlar arttıkça 12 puana yakın EVET cephesinde bir kayıp olduğu belli idi. Katılımda da artış vardı sanki. Ardından Karapürçek’deki bu zor sandıktan daha kolay diğer sandıklarımızdan da sonuçlar gelmeye başlamıştı. 12 puandan fazla bir kaymayı o bölgeler de doğruluyordu.
Sandık kurulu başkanı olan arkadaşlarımız YSK’nın oy pusulaları toplama merkezine kadar gitmişlerdi, böylece anahtar teslimi bir çalışma yapmıştık. Ortada bir gerçek vardı, sahadan elde ettiğimiz veriler yüzde 47-49 bandından bir EVET çıkabileceğini gösteriyordu. Bunu iktidarın yüzde 80 oy aldığı yerlerden bile görebilmiştik.
YSK’DA NASIL KAYBETTİK?
16 Nisan günü herkes sandıklarında HAYIR’ın kazandığını gördü. Ama YSK’nın o gün 16.10’da “mühürsüz pusulalar da geçerlidir” kararı sonrası sonucun rengi değişti. CHP ve HDP halk oylamasına itiraz edeceklerini açıkladı. Ayrıca CHP bu karardan 48 saat sonra AYM’ye de giderek itiraz etti.
ASIL 16 NİSAN 08.12’DE KAYBETTİK
Seçimlerden iki gün önce CHP’nin YSK sorumlusu basında bol bol “oy verin sandığı biz koruruz” mesajı veren açıklamalarda bulunmuştu. 16 Nisan günü ise “"Saat 16.10'da AKP temsilcisi Recep Özel geldi. Mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılması için başvuru yaptı. Kanunu hatırlatıp itiraz ettim ama dinlemediler" diyerek ne kadar koruduğunu ortaya koydu.
Peki iki gün önce sandıklara sahip çıkın denirken oylama günü nasıl YSK’ya sahip çıkamadılar? Çünkü asıl hikaye o gün sabah 08.12’de belli idi. Mühürsüz zarflarla ilgili bir dizi tutanak CHP seçim koordinasyon merkezinde yağmur gibi yağıyordu. Saat 11.00 olduğunda 10 binden fazla okuldan ihbar gelmişti. Çok açık ki Karapürçek’te yaşadığımız sorunların fazlalığı ülke çapında bir şeyler olduğunu gösteriyordu.
O günü anlatan Erdal Aksünger’in şu konuşması her şeyi çok güzel özetliyor:
(01:08:10'dan itibaren izleyin)
YSK bu durum karşısında toplanmadı. Saat 11, saat 12, saat 13 derken hâlâ YSK toplanmadı. Saat 16’ya kadar toplanılması beklendi ve son dakika gelen bir dilekçeyi kabul ettiler ve seçimin rengi değişti. Ve o saate kadar kimse bir şey yapmadı, AK Parti’nin adımını bekledi.
Sabah 08.12’de kaybetmiştik ve bekledikçe kaybımız kesinleşiyordu
16 NİSAN'DAN ÇIKAN SONUÇLAR
Çok açık ki 16 Nisan, sabah kaybedilmişti. Bizler Karapürçek’ten farklı bir şeyler olduğunu görüyorduk ama tam bir anlam veremiyorduk. Bugün ise 24 Haziran’a yönelik bir dizi sonuç çıkartabiliriz. Ama basitleştirmek için üç üç temel başlığa indirelim;
1- YSK ve sandıklar bir bütündür, ikisine sahip çıkmazsanız kaybedersiniz. 16 Nisan’da bütün ülke sandıklara sahip çıktı. Ama partilerimiz YSK’ya sahip çıkamadı. Eğer 08.12’de bu kadar belge ve bilgiye sahipseniz yedi saat YSK’yı beklememelisiniz. Çok açık ki sonuç baştan belli. Böylesi durumlarda müdahil olacak YSK temsilciniz, acil durum programınız yoksa kazanamazsınız.
2- CHP ve HDP YSK’ya sahip çıkmadı, peki biz? Çok açık ki bu usulsüzlük tutanaklarının yüzde 90’ı Kürtlerin yoğun yaşadığı ve devletin yoğun baskı kurduğu illerinden geldi. HDP’nin eli daha güçlü olsaydı, iktidarın alanı daralacaktı. Eğer Saadet, İYİ parti ya da CHP seçimleri kazanmak istiyorsa HDP’nin sandık ve YSK görevini güçlendirmek için çalışmalı.
3- Acil sandık ittifakı kurulmalı. Biz Karapürçek’te, Aydınlıkevler’de bir günde kurduk. Bütün partilere o tutanakları verdik. Şimdi bütün partiler sandıklara, baskı altındaki illerdeki seçime ve YSK sürecine sahip çıkacak bir sandık ittifakına, bu demokrasi savunma ittifakına şimdiden üye olmalı.
Haksız mıyım?