KarDes Ankara’da: Kentin izi adım adım takip edilebiliyor

Hrant Dink Vakfı KarDes uygulamasının Ankara içeriği kullanıma açıldı. Proje ekibinden Atom Şaşkal ve Mehmet Polatel KarDes’i, araştırmacılar ise Ankara’nın ‘bilinmeyen’ tarihini anlattı.

Abone ol

ANKARA - Hrant Dink Vakfı tarafından hazırlanan ‘KarDes: Türkiye Çokkültürlü Hafıza Turları Rehberi’ mobil uygulamasına yeni eklenen Ankara içeriği 15 Haziran’da düzenlenen etkinlikle kullanıcılara tanıtıldı.

2020 Ocak ayında kullanıma açılan ancak İstanbul turları ile sınırlı olan uygulama, şu an binin üzerinde yapının yerlerini ve tarihini keşfetme imkânı sunarken, hafıza turları ile belirli rota aralıklarıyla insan hikayelerinin de izini sürüyor. KarDes Ankara sayesinde, Akba Kitabevi’nin Flamingo Pastanesi’nin, Gençlik Parkı’nın, Şengül Hamamı’nın, Kavaklıdere Sineması’nın ve Ankara Sinagogu’nun hikayeleri Ankaralılardan dinlenebilecek.

KarDes’in hazırlandığı süreçlerde yer alan Hrant Dink Vakfı Kültürel Miras ekibinden Proje Koordinatörü Atom Şaşkal ve Araştırma Koordinatörü Mehmet Polatel, KarDes’in nasıl bir ihtiyaçtan doğduğunu ve çalışmanın Ankara içeriğini Gazete Duvar’a anlattı.

‘KARDES HİKAYELEŞTİRME VE MEKANLARI CANLI HALE GETİRME UYGULAMASI’

İlk olarak, proje koordinatörü Atom Şaşkal, KarDes’in toplumsal hafıza/mekân, kent hakkı ve kültürel miras kavramları arasında nerede durduğuna değindi. Şaşkal, Hrant Dink Vakfı’nın uzun zamandır çokkültürlü yapılar, somut ve soyut kültürel miras üzerine yaptığı saha ve sözlü tarih çalışmalarının olduğundan, bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan belgesellerden ve Türkiye Kültürel Varlıklar Haritası’dan bahsetti. Şaşkal, bu çalışmaların şehirler ve semtler özelinde nasıl interaktif ve kullanıcı dostu hale getirileceği sorularının KarDes’in başlangıç noktası olduğunu söyledi.

Araştırma Koordinatörü Mehmet Polatel, vakıftan önce Agos sürecinde ve sonrasında vakıfla birlikte temel dertlerinden birisinin, bu topraklarda yaşayan çok farklı etnik ve dini gruptan insanların şehirde bıraktıkları izlere ulaşmak ve resmi tarihle görünmez kılınan izlerin ortaya çıkarılması olduğunu ifade etti. Polatel, sonraki süreçte Ermeni kültürel mirası üzerine yürütülen çalışmaların çok daha kapsamlı hale getirilmesinin KarDes’in ortaya çıkmasını sağladığını söyledi. KarDes’in diğer çalışmalardan bir şekilde farklı olduğunu dile getiren Polatel, “KarDes bunun en güzel örneği çünkü diğerleri daha çok bir envanter çıkarmak yani yapının varlığını ortaya çıkarma ve kanıtlama üzerineyken, KarDes aslında bunu hikayeleştirme ve mekanları daha canlı hale getirme üzerine bir uygulama” dedi.

Mehmet Polatel (Solda) ve Atom Şaşkal (Sağda)

‘ANKARA: YOK OLMUŞ YAPILARI ANLATABİLMEK KIYMETLİ’

Polatel, vakfın KarDes öncesinde Kayseri, Sivas ve Adana üzerinde çalışmalar yaptığını, üç şehirde denemeler yapıp küçük rehberler hazırladıklarını söyledi. Atom Şaşkal ise KarDes’in Anadolu’da ilk durağının neden Ankara olduğunu şu şekilde açıkladı:

“İzmir ve Ankara arasında kaldık. İlk olarak önce Ankara’yı tercih ettik. Ankara cumhuriyetin başkenti ve aslında şehrin hikayesinin İzmir’e kıyasla çok az bilindiği bir bölge. Ayrıca, Ankara enteresan bir şehir çünkü Ankara’ya dair yaratılan bir resmi tarih var ve orada anlatılanlarla, bizim gördüklerimiz, araştırdıklarımız arasında farklar var. Bu bilinmeyenler kuşaktan kuşağa çok daha az kişiye ulaşıyor. Bu az önce üzerinde durduğumuz konu, yani şehrin hafızasının yitimi söz konusu. KarDes’in misyonu da az olan bilgiyi ve kaynağı muhafaza edip daha çok tanıtmak üzerine.”

‘ANKARA’NIN SEÇİMİ DEĞERLİ’

Ankara tercihi belli olduktan sonra yoğun bir çalışmaya girildiğini ifade eden Şaşkal, bulabildikleri Ermenice, Türkçe, Rumca ve İngilizce bütün metinleri taramaya başladıklarını, sonra tarihçiler ve araştırmacılarla toplantılar düzenlediklerini ve ardından bir saha çalışması yaptıklarını söyledi. Bu çalışmalara kamu kurumlarıyla görüşme, STÖ’lerle tanışma, insanlarla görüşme ve yapılara gezi düzenleme dahil edilmiş. Bu gezilerde konum belirleme, fotoğraflarını çekme ve içeriğe dönüştürme işleri de yapılmış. Şaşkal bu çalışmaların ve özellikle Ankara’nın tarihinin silinmiş bir bölge olması sebebiyle gezinin anlamının da büyük olduğunu söyledi.

KarDes’in insanlara ve yapılara dair hikâye derleme misyonunu vurgulayan Şaşkal’ın sözlerine Polatel ise Ankara’nın başkent olmasıyla yüzyılda büyük dönüşümler geçirdiğini, bunun kültürel mirası yok edici boyuta vardığını ve nüfus artıp şehir büyüdükçe yapıların, insan hikayelerinin görünmez kılındığını ifade etti. Polatel “Şimdi tekrar kentsel dönüşüm tartışmaları varken, kültürel mirası korumanın önemini vurgulamak, çokkültürlülüğün özgünlüğünde ve bağlamında bu meseleyi tartışmayı anlamlı buluyoruz. O anlamda Ankara’nın seçimi aslında değerli” diye konuştu.

‘İLK TİYATRO BİNASI NEREDEYMİŞ?’

KarDes’in yargı bildiren -dırlı/-dirli cümleler ve ansiklopedik ifadeler yerine, bu bölgelerde yaşayan insanların hikayelerini ve efsanelerini anlatma hevesi olduğunu paylaşan Şaşkal, “Ansiklopedilerde, gazete köşelerinde, metinlerde bir iki cümle ile geçilen şeyler var ama bu şehirlerde geçmişte kim yaşamış, kimler ne üretmiş? İlk tiyatro binası mesela neredeymiş? Cumhuriyet öncesi Ankara’da Shakespeare oynandığını biliyor muydunuz? Ermenilerin, Rumların mahalleri neredeymiş?” diye soruyor. Şaşkal, işte tam da bu soruların peşinden gidip cevap arayıp, anlatmaya çalıştıklarını ifade etti.

KarDes, Ankaralıların pek hafızasında yer etmeyen 1916 Yangını’nı ya da cumhuriyet öncesi Ankara’sında oynanan Shakespeare oyununu anlatıyor. Mehmet Polatel çalışmanın kendisini şaşırtan bir örneğini ise şu şekilde anlattı:

“Beni biraz şaşırtan şuydu. Ben doğma büyüme Ankaralıyım. Üniversiteyi de burada okudum. Sonrasında tarihçi olmama rağmen Ankara’nın tarihine dair özel bir ilgim yoktu… Daha doğrusu başkent ve sonrasıyla ilgilendiğimiz bir alandı. Çocukluğum Ulus Meydan’ında geçti. Babamın iş yeri oradaydı ama Ulus Meydan’da 100. Yıl Çarşısı’nın eskiden Millet Bahçesiydi. Orasının eski Rum mezarlığı olduğunu ve o mezarlığın üzerine millet bahçesi yapıldığını bilmezdim mesela. Onun bilgisi beni biraz şaşırtmıştı.”

‘CUMHURİYET ÖNCESİ İLÇELERE DAİR BİLGİLER KISITLI’

Çalışmanın Şaşkal ve Polatel için heyecanlandırıcı ve şaşırtıcı yönü olduğu kadar, kendilerini saha sırasında zorlayan noktalar da olmuş. Bunlardan ilki ayakta kalan yapının azlığı. İkincisi ise Ankara’nın merkezinin çok araştırılmış olmasına rağmen, ilçelerine dair bilgi sahibi olan ve rehberlik edecek kişi bulmakta zorlanmaları. Özellikle ilçelere dair cumhuriyet öncesi bilgilerin kısıtlı olması.

Şaşkal “Anadolu’da 100 sene önceki tehcir olsun, mübadele olsun, savaşlar olsun büyük travmalar var. Bunlar da bilgiye erişimde kısıtlayıcı unsuru oluşturdu bizim için. Geçmişe dair bir soru sorduğumuzda ‘Bunu biz büyüklerimizden dinlemedik, anlatmadılar’ diye cevap verebiliyorlardı. Aslında bu da bize başka bir şeyi anlatıyor” diye vurguladı.

‘KIZILAY’LA İLGİLİ ATÖLYE YAPMAK NİYETİNDEYİZ’

KarDes uygulamasının Ankara içeriği şu anda Ulus Meydanı, Kavaklıdere, Yahudi Mahallesi ve Ulus Hisar olarak 4 turdan oluşuyor ancak Şaşkal ve Polatel uygulamayı sıcak tutup geliştireceklerini söylüyorlar. Şaşkal ve Polatel, Kızılay’a dair bir atölye düzenleme niyetleri olduğunu ve gönüllü katılımcılarla beraber turları yazıp ekledikleri bir çalışma yapmak istediklerini ifade ettiler.

‘GÖRMEK BİRAZ DA TERCİH MESELESİ’
Funda Şenol Cantek

KarDes’in Ankara’da tanıtıldığı etkinlik 15 Haziran’da Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde gerçekleşti. Etkinlikte kent alanına dair çalışmalar yürüten Funda Şenol Cantek, Ayşin Zor Güneş ve Elif Selena Ayhan Koçyiğit konuştu. Çalışmaya araştırmalarıyla katkı veren Funda Şenol Cantek konuşmasına başlarken, “Yerel yönetimler bu tür çalışmaları ve etkinlikleri sahiplenseler daha çok gelişir” diyerek belediyeleri eleştirdi.

Cantek konuşmasında, Ankara’nın cumhuriyet öncesi çok katmanlı kültürel yapısına değindi. Hafıza turlarının “heyecan verici” olduğunu vurgulayan Cantek, vakfın bu projeyle yapmaya çalıştığının “tarihi coğrafyaya yerleştirmek” olduğunu söyledi, Hrant Dink’in mirasını devam ettirmenin kıymetini ifade etti.

Cantek konuşmasında, “Bize hep resmi tarih anlatısında, Ankara ‘yoktan var edilen bir şehir’ dendi ama öyle olmadığını çeşitli çatlaklardan fışkıran bilgilerle görebiliyoruz. Görmek biraz da tercih meselesi” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“1914’teki nüfus sayımına göre Ankara’nın nüfusunun yüzde 21’i Hristiyanlardan oluşuyordu. Ankara’da 69 bin Müslüman’ın yanı sıra 3 bin 300 Ortodoks Rum, 915 Protestan, 3 bin Gregoryan, 6 bin 990 Katolik vardı. Oldukça kayda değer bir rakam çünkü böyle bir kalabalık bir yerleşimin kültürel yapısını, maddi kültürünü, gündelik hayatını ve ticari yapısını etkilemede belirleyici olabilir. Nitekim de öyle oluyor. 4 Rum cemaati var ve şehre kattıkları; 11 kilise 9 okul örneğin. Kız okulları, anaokulları dahi vardı…”

“Cumhuriyet öncesi Ankara’da bize anlatılanın aksine kültür sanat hayatı da var. Atom, Shakeaspeare oynandığını söylemişti. Bunun yanında vodviller, kanto ve tango gösterileri, operetler de Kocamanoğlu Tiyatrosu’nun repertuarında yer alıyor.”

‘1916 YANGININDA NEREDEYSE ŞEHRİN YARISI YANDI’

Konuşmasının ilk bölümünde gayrimüslim toplumun ticaret hayatını, kültür sanat yaşamını ve yaşamlarını sürdürdükleri mahallelerin hikayelerini anlatan ve kaynaklar öneren Cantek, konuşmasının ikinci bölümüne “Peki tasfiye nasıl başladı?” diye sorarak başladı. Funda Şenol Cantek tasfiyenin 1916 Ankara Yangın’ından önce başlamış olduğunu, 1914’te göreve gelen Vali Hasan Mazhar Bey’in Ermeni tehciri emrine uymadığı için yerine 1915’te Atıf Bey’in kayyum olarak atandığını ve bir önemli bir kırılma noktasının da 1916 Ankara Yangını olduğunu ifade etti. Cantek, 1916 Ankara yangınında şehrin neredeyse yarısının yandığını, Ermeni ve Rum mahallelerinin tümüyle yanmasıyla birlikte gayrimüslim toplumun yaşamındaki yıkıcı etkinin görüldüğünü söyledi.

‘KAYITLARI ÜÇÜNCÜ NESİL TUTAR’
Ayşin Zoe Güneş

Çalışmaya araştırmalarıyla katkı veren Ayşin Zoe Güneş ise konuşmasında, Yahudi Mahallesi’ni anlattı. Yahudi Mahallesi’nin cumhuriyet öncesi ve sonrası olarak dönemlere ayrılırsa, geçmişinin Galatlara kadar dayanan bir mahalle olduğunu ifade eden Güneş, “Mahalleyi çalışırken, biz mahallede kaynak bulabilir miyiz diye düşünürken bir cevherle karşılaştık” dedi. Sınırları bugünkü Şengül Hamamının oralarda çizilen mahallenin içindeki çok kültürlü ve çok dilli okulundan da bahseden Güneş, 1916 Yangınının, Varlık Vergisinin, “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarının mahalle sakinlerinin yaşamını nasıl etkilediğine değindi.

Güneş konuşmasının ikinci bölümünde, 1920’lerin sonlarında ilk göçlerini vermeye başlayan mahallenin cumhuriyet sonrası eski günlerini yaşayamadığını ve gittikçe atıllaştığını ifade etti ve “Mahallede kalan son Yahudi’nin Sara olduğunu ,87’de verdiği Nokta dergisi röportajından öğrendik” dedi. Güneş, 90’lara gelindiğinde aynı zamanda ODTÜ’de Profesör olan cemaat başkanı Yurda Yürüm’ün yaklaşık 900 kişi olarak verdiği “Yahudi nüfusunun” sayısının günümüzde ise 30-35 kişi olarak kaldığını söyledi. “Erozyonu buradan anlayabiliriz” diyen Güneş, arkadaşı Raşel’den öğrendiği Yahudi atasözü ile konuşmasını bitirdi: Olayları birinci nesil yaşar, kayıtları üçüncü nesil tutar.

‘ULUS ÜÇ KEZ TARİFLENDİ’
Elif Selena Ayhan Koçyiğit

Üçüncü konuşmacı Elif Selena Ayhan Koçyiğit konuşmasında, Ulus Meydanı’nın cumhuriyet sonrası ‘değer’ kazanmış olarak bilindiğini, ancak Ulus’un geçmişine baktığımızda Friglerden başlayarak meydana dair farklı veriler elde edildiğini söyledi. Koçyiğit çok katmanlı bir başlangıcın Roma dönemi olduğunu vurguladı.

Konuşmasının ilk kısmında Osmanlı’nın son dönemlerinde meydanın nasıl dönüştüğünü İstasyon ve Taşhan inşası örnekleriyle anlatan Koçyiğit konuşmasının ikinci bölümünde cumhuriyet sonrasında, meydanın cumhuriyet ideolojisini temsil eden mekânsal dönüşümünden bahsetti. Koçyiğit, “Meydan Osmanlı’da ilk kez tariflendi. Bunu düşünürsek, erken dönem cumhuriyet zamanında ikinci kez ve 1950’lerde başlayan dönüşüm ve Demokrat Parti’nin Amerikanlaşma politikasıyla birlikte üçüncü kez tariflendi” diyerek konuşmasını bitirdi.