Kimseyi görmeyince başında, ‘ev’in yanına gittim. Küçük kapısının üstünde bir numara vardı, ‘3’ yazıyordu. Biraz ileride iki tane daha yapılmıştı. Gördüğüm kadın oradaydı ve etrafında kediler vardı, onlara yiyecek dağıtıyordu. Karla’ydı adı. İki tane de diğer iskeledeki yeni yaptıkları evi gösterdi bana. ‘Kedi evleri’ydi’ bunlar.
Üç kişiydiler. Limanın kayalarının arasına, onları pek bozmadan,
başka kayalar örüyorlardı. Çok küçük bir kapı, yanlarında yerde
yatıyordu. Latin Amerikalı oldukları yüzlerinden belliydi. Ev
yapıyorlar, diye düşündüm. Çok küçük, sadece yatmak için ama ev
işte. Hep düşünürdüm benzerini. Var olan kayaların arasına, mesela
dik bir yarın pek ulaşılmaz bir kenarına, kayaların oyuklarına uyup
-hep müteahhit yaptıklarına mı uyacağız- biraz oymak, içeri
girdikçe biraz daha ve sonra bir pencere hani şu iki kayanın arası
açıktı ya, biraz oraya…
.
Sonra polisler, jandarmalar filan gelir, hangi ülkedeysem
oranınkiler ki hepsi bir diğerinin karbonlu müsveddeleri, bazıları
daha kara tencere dibinden, sanki kendileri bir yerlerde
uyumuyormuş gibi ve bu yüzden kara değillermiş gibi, karanlığın
karası şaşırırlar, dudak bükerler. Hah sizin banka kredili
evlerinizi bilmiyoruz sanki, iki oda, üç rüşvet, beş gaz bombası
atmaktan yapılmış - öldürmek demiyorum pazar yazısı bu - para
kokuyor evleriniz ve siz. Niye mi burada ev ama işte deniz. Sadece
zenginler mi maviyi görebiliyor zannediyorsunuz ve iyot kokusu,
içinize çekin.
Fazla durmadan geçtim. Ev yaparken rahatsız olur insanlar, eğer
devlet müsaadesine mazhar olmamışsa, yani yeterince rüsum harcı ve
rüşvet, en iyi olasılıkla satılık hayatımızdan yapılmamışsa. Sabah
geldiğimde bitmişti bile. Ancak yatacak kadardı zaten, arka
tarafında küçük bir oyuktan penceresi vardı ve küçük kapı açıktı.
Bir kadın oturuyordu önünde ve gri bir kedi. Girmenin güya yasak
olduğu bir yerdeydi zaten. Herkes giriyordu ama balıkçılar, bazen
yüzenler, fotoğraf çekmekten iyot solumaya fırsat bulamayan
turistler, herkes… Evin üstüne kayalarla rötuş yapılmıştı. Kaya
desenliydi dam. Bu yüzden dikkat etmezseniz fotoğrafta da
göremezsiniz. Arkasında iki gökdelenin önünde yok gibi duruyordu
zaten. Barselona’nın ünlü balık heykelini de hiç örtmüyordu ve önü
hemen deniz, denize sıfır dedikleri bu hatta bazı geceler denizler
altında bir-iki fersah…
-Sahi şu devletler ne işe yarıyor? O kadar uzmanları var,
bakanları, başkanları ve kepçeleri de var ama neden insanlara ev
yapmıyor ? Yani kendi halkına başlarını sokabilecek bir yer bile
yapamayan şey ne işe yarar ? Tank yapıyorlarmış, ne işime yarar
tank benim, ölmek istesem siyanür alırım, en azından ucuz. Ayrıca
hani ‘dünyada mekan, ahirette iman’dı? O zaman biraz bırakın
ahirete bizi ısrarla hazırlama kısmını, şunun birinci kısmına
bakın, barınma hakkını, karşılıksız olarak herkese sağlayın…-
-Laf işte benimki, yaptıklarımızı yıkmasalar-
.
Her gün yürüyordum oraya. Kimseyi görmeyince başında, ‘ev’in
yanına gittim. Küçük kapısının üstünde bir numara vardı, ‘3’
yazıyordu. Biraz ileride iki tane daha yapılmıştı. Gördüğüm kadın
oradaydı ve etrafında kediler vardı, onlara yiyecek dağıtıyordu.
Karla’ydı adı. İki tane de diğer iskeledeki yeni yaptıkları evi
gösterdi bana. ‘Kedi evleri’ydi’ bunlar. İki kişi başlamışlardı.
Şimdi 15 kişi olmuşlardı. Kedilere ortaklaşa bakıyorlardı. Karşı
mahalleden, Barceloneta’dan geliyorlardı. "Dokuz kedi var şimdilik
burada" dedi. Özgürdü tabii kediler ve çok seviyorlardı burayı.