1.
İskenderiye doğumlu Britanyalı
ekonomist, Columbia Üniversitesi’nin başındaki Minouche Shafik,
birkaç yıl evvel şöyle dedi: “Geçmişte işler, kas gücünden
geçiyordu; bugün beyin gücünden geçiyor; yarın da kalpten geçecek.”
Kulağa güzel geliyor, değil mi? Kalp gücü…
Ne demek bu? Kalbimizle nasıl
çalışacağız? Bu sadece bir benzetme mi? Beynimize, kaslarımıza
neden gerek kalmayacak? Sahiden gerek kalmayacak
mı?
Bu yazıda bu soruları
tartışıyorum. Tartışmaya geçmeden önce kendi görüşümü açıkça
söyleyeyim: Bu önermenin doğru olduğuna inanıyorum. Kastan beyine
geçildi; beyinden de kalbe geçilecek.
Doğru olmasına doğru ama sadece
çok küçük bir azınlık için doğru. Zaten sorun da
orada.
2.
Herkes kendi ülkesini, o
ülkedeki siyasi ve toplumsal ortamı biricik sansa da dünyadaki
dönüşümler bizi birbirimize eninde sonunda bağlıyor. Son yılların
en büyük dönüşümü de yapay zekâ. Şu kadar söyleyeyim: Artık “Yapay
zekâ işimizi elimizden alacak mı almayacak mı” sorusunun bir hükmü
kalmadı. Çünkü alacak. Alıyor. Birçok iş yavaş yavaş, azala azala
bitiyor. On sene sonra, beyaz yakalıların bugün yaptığı işlerin
büyük bölümü ortadan kalkmış olacak. Veri girişleri, hesaplama
işleri, en temel müşteri hizmetleri servisleri yapay zekâ
tarafından ele geçirilmeye başlandı. Bu taze ‘elemanlar’,
lojistiğe, insan kaynaklarına, bürokrasiye de el
atacaktır.
Bunlar yeni değil. Daha önce
söylendi zaten; ben de yazdım (Gazete Duvar’da şurada, şurada ve şurada yazdım örneğin). Geleceğin mesleklerinin,
yeteneklerinin neler olacağı; çocuklarımızın eğitiminde bundan
sonra hangi konulara ağırlık vermemiz gerektiği; işlerini
kaybedecek bugünün çalışanlarının başlarına neler geleceği
konularında ben de dahil birçok kişi kafa patlattık. Dedim ya yeni
değil ama yakıcı bir konu ve üzerine düşünmeye devam
etmeli.
Yeni olan şu… Beyaz yakalılar
dünyasında liderlik pozisyonundaki kişiler; bir hayat tarzının,
çalışma sisteminin ana belirleyicileri de artık bunun böyle
olduğunu kabul ediyor ve yazarak kayda da
geçiriyor.
Geçen hafta, New York Times’da
“Yapay Zekâ, işleri daha insancıl kılacak” başlıklı bir
makale okudum. (Makalenin başlığı online versiyonda
değişmiş; o da epey ilginç bir başlık: “Teknik becerileriniz
yetmediğinde, insanlığınız her zamankinden daha çok işe
yarayacak”)
Başlıktaki öngörünün yer aldığı
makalenin iki yazarı var. İşgücü uzmanı olan, LinkedIn Başkan
Yardımcısı Aneesh Raman ile ‘Jobs for the Future’ [Gelecek için
İşler] isimli kuruluşun başkanı Maria Flynn. Dedim ya beyaz
yakalılar dünyasında lider pozisyonunda olan kişiler. İkili,
makalelerine tam olarak şöyle başlıyor:
“Ekonomimizin en çok değer
verdiği yetenekler söz konusu olduğunda, köklü değişimler
yüzyıllar boyunca sadece birkaç defa yaşandı. Şimdi işte böyle bir
anın eşiğindeyiz. On yıllardır epey rağbet edilen teknik
becerilerle veri becerileri, yapay zekâdaki gelişmelere en çok
maruz kalanlar arasında.”
Bu alanda çalışan milyonlarca
insan açısından pek iyi bir haber sayılmaz. Yine de yazarlar bir
yandan da içimize su serpmek istiyor. “Ama” diyorlar; “diğer
yetenekler, özellikle de uzun süredir ‘soft’ [yumuşak] diyerek
hakkını yeterince vermediğimiz insani yetenekler en dayanıklı
yetenekler olarak kendini gösterecektir. Bu da yapay zekânın, insan
becerilerine daha az değil daha çok bağlı olarak iş görebileceğine
dair umut verici bir işaret.”
Umutlanalım o halde… Nedir acaba
bu beceriler? Onları da sayıp döküyor yazarlar; en önemlisinin
iletişim becerileri olduğunu söylüyorlar. İlişki kurma, kılavuzluk
yapma, liderlik yapma, pazarlık yapma, motive etme… Ayrıca empati
kurma, eleştirel düşünce geliştirme… Yazdıklarına göre, patronlar
halihazırda bu becerilere sahip insanları arıyorlarmış, bu durum
istatistiklerle de sabitmiş.
Bu durumda, eğitimdeki
önceliklerin bugünkü şekliyle sürmemesi gerektiğini de söylüyorlar.
Mühendislik eğitimine değil de, insana yukarıda saydığım
yetenekleri kazandıracak beşeri bilimler eğitimine ağırlık
verilmesi gerektiğini dile getiriyorlar. “Gelecekte mühendislerin
de olacağına inanıyoruz” diyorlar ama kodları yapay zekâ yazacağına
göre, mühendislerin artan zamanlarında işbirliği ve iletişim
görevlerine daha fazla zaman ayırmaları gerekeceğini
anlatıyorlar.
3.
Gelecekte mühendisler olacağına
inanıyorlarmış. “A ne güzel” mi diyelim şimdi buna? Mühendisler
olacak ama bugünkü haliyle olmayacak; sosyal becerileri yüksek
olacak. Daha doğrusu, sosyal becerileri yüksek insanlar mühendislik
yapabilecek. Yazarlar böyle öngörüyor.
Başka? Yapay zekânın gelişmesi
elbette yeni işler de üretecek. Destek sistemleri, çözüm
sistemleri, iletişim sistemleri… Hepsi ama hepsi illa da insandan,
insanca becerilerden geçen sistemler olacak. Öyle anlaşılıyor ki,
insanı insana insanca anlatma sanatına her alanda ihtiyacımız
olacak. Makaleden şunu da öğreniyoruz: Hem LinkedIn’in sahibi olan
hem de (tesadüf bu ya) yapay zekâ alanına büyük yatırım yapan
Microsoft’un bir araştırmasının ortaya çıkardığı üzere, üretken
yapay zekâdan az ya da çok etkilenmesi beklenen 500 civarı insan
becerisi var. Aynı araştırma yapay zekânın, bir yazılım
mühendisinin becerilerini, özellikle de onun programlama
dillerindeki yeterliliğini yüzde 96 oranında kopyalayabileceğini
söylüyor. Hukukçular, finansçılar, belli bir veri setinden, belli
çerçevelerden hareket eden kim varsa yetenekleri kopyalanacak. Ama
neyse ki, makalenin yazarları, okurun yüreğinin sıkıştığı her yerde
imdada koşuyor ve insani yeteneklerin asla kopyalanamayacağını
tekrar tekrar anlatıyor.
Şimdi bir iki soru sorma zamanı:
Gelecekte mühendisler olacağına inanılıyor madem; bugünün kaçta
kaçı oranında kalacaklar işlerinde? Peki ya insanın teknik
anlamdaki 'gereksizliğini' sosyal becerilerle ikame edecek insanlar
kaçta kaça tekabül edecek? Kaç kişi gerekecek?
Kaç hukukçu? Kaç muhasebeci? Kaç
öğretmen? Kaç insan kaynakları görevlisi? Kaç beyaz yakalı bir iş
sahibi olacak? Beyaz yakalar için kaç iş olacak?
Dara düştüğümüz anda ortaya
süreceğimiz eleştirel düşünce, empati kurma, motive etme, liderlik
yapma becerileri kaç kişinin işine yarayacak?
Bugüne dek, çoğunlukla korku
dolu olan, “yapay zekâ işlerimizi elimizden alır mı” temalı
yazılarda (kendi yazdıklarım dahil) hep bir açık kapı, bir direnme
noktası bulmuştum. Beyaz yaka liderlerinin bu umut dolu yazısını
okuyunca kaçacak yer kalmadığına artık ikna oldum. Belli ki ortada
pek az iş kalacak; onlar da ya çok yetenekli ya doğuştan şanslı ama
esasen ayrıcalıklı az kişi tarafından
paylaşılacak.
Dünya nüfusu bugün sekiz milyar.
2050’de 10 milyarı aşacak. Bugün bile korkunç bir eşitsizlik var;
insanlığın dile geldiği birinci dakikadan itibaren zaten kullandığı
empatiyle, eleştirel düşünceyle, liderlik ve iletişim becerileriyle
mi kapanacak bu uçurum? İnsanlar her geçen gün işsiz, daha önemlisi
mesleksiz kalırken, kalbimizle çalışarak mı ayakta kalacağız? Kaç
milyar insan teknik becerisi yetmediğinde gücünü insanlığından
alabilecek?
Ayda mı yaşıyor buna
inananlar?
Bugün kendi sınıfından düşüp
prekaryaya katılan; örgütsüz, haksız hukuksuz, geleceği belirsiz
insanların sayısının her gün on binlerle arttığını görmüyorlar
mı?
Hayır ayda değil bu dünyada
yaşıyorlar. Her şeyi görüyorlar da. “Kalbimizin yeteneklerini
kullanacağız” diyen Minouche Shafik örneğin, dünya ekonomisine yön
veren insanların başında geliyor. Hep önemli görevlerde bulundu. Bu
sözleri bir
röportajda sarf ettiği
sırada, London School of Economics’in başındaydı. IMF’de, Dünya
Bankası’nda, İngiltere Merkez Bankası’nda çalıştı. Üç sene önce
yayımlanan “What we Owe Each Other - A New Social Contract
[Birbirimize Ne Borcumuz Var - Yeni Bir Sosyal Sözleşme] isimli
kitabında, bugünün en yakıcı meselelerine, sosyal eşitsizliğe,
berbat gelir dağılımına, siyasi kutuplaşmaya adil çözümler getirmek
için köklü sistemsel değişiklikler yapmak gerektiğini savundu.
Britanya’da “Dame” unvanı var. Bugün ise, yazının başında
belirttiğim üzere ABD’de Columbia Üniversitesi’nin başında.
Shafik’in kendisinden anladığımız üzere, bizzat sistemin aktörleri,
sistemin açmazlarının farkında. Bu açmazların yapay zekâyla
derinleşeceğinin farkında. Shafik, eleştirel yaklaşsa da sistemin
önemli bir aktörü. Milyarlarca insanın “kalbin yetenekleriyle”
doymayacağını bilmesi gereken, meselenin zaten sistemden
kaynaklandığının farkında olan bir aktörü…
İnsanın ilerideki en büyük
mücadelesi bu sistemik eşitsizliği kapatabilmek üzerine olacak.
Olmalı. Aksi takdirde bir avuç insanın, şanslı azınlığın dışındaki
herkes teknokapitalizm ile el ele veren neoliberalizmin çarklarında
öğütülecek demektir. Milyarlarca insan, iletişim becerisi yüksek,
eleştirel düşünebilen, boş zamanı çok ve sırtı sağlamda insanlara
uzaktan bakıp kaderlerine razı gelecek, razı edilecek
demektir.
Bugünden bir farkı var mı? Var.
İçlerinde bir dönem refah yaşamış, refaha yaklaşmış milyonların da
olacağı, birkaç milyar kişilik bir farkı
var…
*
PS: İlk fırsatta işsiz ve
mesleksiz gelecek ile teknokapitalizm bağlantısı üzerine yazmak
istiyorum. Bu yazının doğal uzantısı orada. Open AI firmasının bu
hafta duyurduğu, Sora isimli “yapay zekâ ile video yapma
teknolojisi” gelecekteki hayatlarımıza geçişin epey hızlandığını
gösteriyor.