Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu'nda gazeteci Cemal
Kaşıkçı’nın geçtiğimiz hafta konsolosluğa girip bir daha çıkamaması
ulusal ve uluslararası basında büyük yankı uyandırdı. İlk elden
Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasını "Dışarıya çıkmış orada kaybolmuş"
diye değerlendiren Suudi yetkililerin sözleri rağbet görmedi, zira
bu açıklama inandırıcılıktan oldukça uzaktı.
Kaşıkçı’nın ABD’nin önde gelen gazetelerinde birinin yazarı
olması ABD’nin olayı ele alış biçimine gözlerin çevrilmesine neden
oldu. ABD Başkanı Donald Trump olaydan rahatsız olduklarını ve
soruşturacak bir özel birliği İstanbul’a yollayacaklarını ifade
etti. İş dünyasından basına kadar durum gündemin üst sıralarına
tırmandıkça ABD yönetimi yeni bir yöntem benimsemek durumunda
kaldı. Geçtiğimiz hafta zorlu bir Asya Pasifik turuna çıkan
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ayağının tozuyla Çin ziyaretinin
ertesinde 15 Ekim Pazartesi akşamı Suudi Arabistan’a doğru yola
çıktı. 16 Ekim’de Riyad’da Kral Salman ile bir araya gelen
Pompeo’nun buradan Türkiye’ye gelmesi bekleniyor.
ABD bizzat Dışişleri Bakanı’nı görevlendirerek soruşturmaya yeni
bir boyut kattı. ABD’nin yanında Pompeo Riyad’dayken BM,
İstanbul’da meydana gelen olay için Türkiye’den Suudi diplomatların
dokunulmazlıklarını kaldırarak soruşturmasını talep etti. Öte
yandan Suudi Arabistan’da gerçekleşen 'Çölün Davos'u' olarak anılan
zirveye iş dünyasının önemli isimleri Kaşıkçı olayından sonra
katılmaktan vazgeçti. Kaşıkçı’nın Suudi Konsolosluğu’nda kaybolması
dünya diplomasi tarihi açısından pek alışıldık bir durum değil. Bu
olayın Suudi Arabistan-ABD ilişkisi ve İran yaptırımları etkisini
ele almak yerinde olacak.
ABD’NİN PETROL TELAŞI VE KAŞIKÇI’NIN KAYBI
ABD’nin şu ara en yoğun gündem maddesi İran yaptırımlarının
ikinci ayağına dönük hazırlık. 5 Kasım’da devreye girecek ikinci
yaptırım sepeti petrol ihracatını hedef alan bir içeriğe sahip.
ABD’nin Dışişleri Bakanlığı İran Temsilcisi Brain Hook pazartesi
Brüksel’de gazetecilerle gerçekleştirdiği telekonferansta İran için
petrol gelirlerinin önemine değindi. Hook’a göre 3.5-3.8 milyon
petrol üreten ve bunun yaklaşık iki milyonunu ihraç eden İran’ın
gelirin yüzde 80’inin kaynağı petrol. Hook İran’ın enerjiden gelen
gelirlerini Ortadoğu’da Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ı kendi
politik ajandasına göre kullanacak silah ve kuvvet edinmeye
harcadığını iddia etti. Ayrıca daha önce İran’ın kapatmakla tehdit
ettiği ve küresel petrol akışında Hürmüz Boğazı'nı kapatma
tehdidini de yaptırım sebebi olarak gösterdi.
BİR GARİP KARMAŞA: HÜRMÜZ BOĞAZI SEBEP Mİ SONUÇ
MU?
Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi ile Basra Körfezi’ni birleştiren
bir noktada yer alıyor. Boğaz'ın kuzeyinde İran, güneyindeyse Umman
toprakları bulunuyor. Hürmüz yaklaşık 50 km. genişliğinde. İlk
başta kulağa sıradan bir coğrafi oluşum gibi gelen Hürmüz, küresel
petrol akışı açısından çok stratejik.
Küresel petrol üretimi, Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre
2017’de 99 milyon varil civarındaydı. Bu rakamın 37 milyona yakını
Ortadoğu’da üretildi. Ortadoğu petrolünün 18 milyona yakını 2017’de
Hürmüz Boğazı üzerinden Asya, Avrupa ve Pasifik piyasaları başta
olmak üzere dünya piyasalarına ulaştırıldı. Benzer biçimde LNG devi
Katar’ın LNG gemileri de Hürmüz Boğazı’nı kullanıyor. İşte İran’ın
“Petrol ihracatım engellenirse kapatırım” dediği Hürmüz bu nedenle
çok önemli.
Hook’un açıklaması dikkate alındığındaysa sanki İran’a yaptırım
uygulanmasının sebebi İran’ın durduk yere Hürmüz’ü kapatsak nasıl
olur keyfiyeti üstünden açıklanıyor. İran, ABD yaptırımlarına karşı
Hürmüz’ü kapatma tehdidinde bulundu. Hürmüz’deki durum
yaptırımların nedeni değil, sonucu. Hürmüz Boğazı’nın durumu
yalnızca İran’ı etkilemiyor, Kuveyt, Irak, Birleşik Arap
Emirlikleri, Katar’ın petrol akışının önemli bir kısmı Hürmüz
üzerinden dünyaya ulaşıyor.
Hürmüz bir yana İran’ın yaptırıma uğraması durumunda piyasadan 2
milyon varil petrol çekileceğine dikkat çeken gazeteciler, bu
konuda ABD’nin çözümünün ne olduğunu sordu. Hook bu konuda iki
önemli açıklama yaptı. Birincisi, ABD’nin petrol üretim hacmindeki
artışa dikkat çekti ve ABD’nin küresel petrol piyasasının talebini
karşılamak için kendi üstüne düşeni yapacağını ifade etti. Ancak
veriler incelendiğinde ABD’nin yalnız başına İran’dan oluşan petrol
boşluğunu doldurması çok zor. İşte bu noktada Hook, Suudi
Arabistan’ı işaret eden bir açıklama yaptı.
PETROL PİYASASINDA SUUDİ ARABİSTAN’IN ÖNEMİ
ABD’nin İran yaptırımlarına hazırlığında Suudi Arabistan en
önemli aktörlerin başında. Suudi Arabistan günlük 10.5 milyon varil
petrol üretiyor. Bu rakamın 7 milyona yakınını ihraç ediliyor.
Ayrıca Suudi Arabistan rezervlerinin kolay ulaşılır olması,
depolama kapasitesi gibi sebeplerle swing üretici (Petrol
piyasasında üretim kıtlığı ya da bolluğunda üretim artıran ya da
azaltan ülke). Yani küresel petrol arzında kıtlık ya da bolluk
olduğunda Suudi Arabistan vanayı elinde tutuyor. Bu durumda swing
üreticinin İran yaptırımları devreye girdiğinde alacağı tutum çok
kritik.
Üretim kapasitesinin yanı sıra, Suudi Arabistan, bölgede
İran’dan en fazla rahatsız olan ülke. Nitekim ABD, nükleer
anlaşmadan çekileceğini ilan ettiğinde bu kararı ilk tebrik
edenlerden birisi yine Riyad yönetimiydi. Suudi Arabistan İran’a
yaptırım uygulanmasını da desteklemişti. Ancak OPEC’in üretim
artırma talebine “hayır” yanıtı vermesiyle İran yaptırımları
konusunda Washington zor durumda kaldı. Yaptırımlar devreye
girmeden Suudi Arabistan ve OPEC’in üretim konusunda ABD ile aynı
çizgide buluşması Beyaz Saray’ın olmazsa olmazı. Bu nedenle Hook
dünkü toplantıda OPEC başta olmak üzere üretici ülkelerle
görüştüklerini ve görüşmeye devam edeceklerini aktardı.
Suudi Arabistan’ın dünyanın en büyük petrol üreticisi olması ve
İran konusunda ABD’ye üretim açısından gerekli destek konusunda
garanti sağlamaması, Kaşıkçı soruşturmasının akıbetine etki edecek
nitelikte. Ancak Suudi Arabistan’a dönük tepki bununla sınırlı
değil.
ÇÖLÜN DAVOS'U ISSIZ GEÇEBİLİR
Küresel olarak petrol fiyatlarının 2016’da 30 doların altına
inmesi Suudi yönetimini ekonomi konusunda tedbirler almaya ve yeni
bir program hazırlamaya itti. Bu çerçevede Krallık 2030’da petrolün
ekonomideki ağırlığını düşürmek için elindeki mali kaynakları ve
ülkesinin potansiyelini artırmayı hedef alan bir program hazırladı.
Programda Suudi Arabistan Yatırım Fonu’na bir görev verildi. Fonun
idaresinde veliaht prens Muhammed Bin Salman etkili. Bu çerçevede
ABD başta olmak üzere yatırımcılara Suudi Arabistan'da 'Çölün
Davos'u' olarak anılan zirveye katılım çağrısı yapıldı.
Ekim ayının sonunda gerçekleşecek zirvenin hazırlıkları
sürerken, Kaşıkçı olayı patlak verdi. İşte bu noktadan sonra
küresel yatırımcılar, sponsorlar ve medya kuruluşları zirveye
katılmayacaklarını duyurdu. Son güncellemelere göre, Google, Ford,
JP Morgan, New York Times, Financial Times, Bloomberg zirvede
olmayacak. Her ne kadar Riyad zirveyi ertelemeyeceğini ifade etse
de geleceğe dönük yatırım planlarının ve fırsatlarının konuşulacağı
etkinliğin şimdiden kan kaybettiği ve etkisini yitirdiği
söylenebilir.
Sonuç olarak Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu’nda Suudi
gazeteci Cemal Kaşıkçı ortadan kayboldu. Kaşıkçı’nın kaybedilmesine
ABD’nin tepkisi gecikmeli geldi. Dün Riyad’da olan Mike Pompeo’nun
yaklaşık 15 dakika süren Kral Salman’la görüşmesinde ne konuşuldu
bilmiyoruz. Açık olansa son dönemde ABD tarafında net biçimde
petrol üretimini artırmadığı takdirde iki hafta ayakta kalamayacağı
hatırlatılan Riyad’ın ekonomik ve politik olarak zor durumda
olduğu. ABD yönetimi Kaşıkçı için harekete geçmiş gibi görünmesine
karşın Suudi Arabistan’ın stratejik ve ekonomik önemi Kaşıkçı olayı
sonrasında ne olacağına etki edecek. Belki de Washington durumu,
Suudi Arabistan’a ABD olmadan nasıl sorunlar yaşayabileceğini
hatırlatmakta kullanacak. Özellikle Trump’ın OPEC’in “üretim artışı
yok” kararından sonra bunu unutmayacağım demesi akla geldiğinde.
Dolayısıyla yakında Suudi Arabistan’ın üretimi sessiz sedasız
artırmasına tanık olunabilir.