Kasım ayında gidilebilecek 4 oyun önerisi

Tiyatroyu bugüne taşıyan, tiyatroyu her açıdan ele alarak tartışmamıza vesile olan; “bağımsız tiyatrolar”dır, anlatacak dertleri, sanatsal-politik bakış açıları, derinlikleri, düşünceleri, amaçları olduğu için tiyatro yapanlar… Tiyatrodaki bu hareketliliğin temellerini atan, onu bereketlendiren bu tür tiyatro örneklerinden Kasım ayı için derlediğim 4 oyun önerisini ilginize sunuyorum.

Abone ol

Nuray Büyükdağ

Seyircisine Eylül’de kapılarını aralayan Ekim’de genişleten tiyatro, Kasım’da pencere-baca ne varsa açıyor. Ve her geçen yıl seyirci sayısı da, oyun sayısı da, sahne sayısı (yetersiz de kalsa) da giderek artıyor. 'tiyatrolar.com'un verilerine göre 2000’de 20’yi geçmeyen yeni oyun sayısı 2018’de 564’müş. Ve 2019-2020 sezonunun henüz başındayken bu sayı şimdiden 322’yi bulmuş. Tiyatro sanatı yaparak hala ve yeterince para kazanamayan bağımsız tiyatrolar, bunu bir rant kapısı-aracı olarak gören büyük organizasyon şirketleri, siyasi-politik yakınlığından dolayı tiyatro adı altında şeffaf olmayan yöntemlerle devletten ödenek alan inşaat ve tekstil firmaları ve kurumsal-ödenekli tiyatrolar…

Bu artış birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor elbette. Bu sezon konuşulacak, gündeme getirilecek birçok konu var Türkiye tiyatrosuna dair. ‘Bağımsız tiyatrolar gerçekten özgürler mi ve alternatif bir üretimin içindeler mi? Artan nicelik niteliği de etkiliyor mu? Tiyatroyu popüler hale getiren nedir, popülerleşirken ne kaybediyor, ne kazanıyor? Türkiye tiyatrosu içinde bulunduğu çağı yakalayabiliyor mu? Seyirciyi fikirsel, estetik, sanatsal bir döngüye sokup beslenmesine olanak sağlıyor mu, yoksa algısının onu zorlamayacağı, kolay anlaşılır oyunlara mı yönlendiriyor?’ gibi konuşulacak birçok konu var gündemde. Bunun yanında, sansür, uygulanan ağır vergi yükümlülüğü, yasal tanımlama eksikliği, ödenek-destek alınamaması gibi, fiziksel varlığını devam ettirmesinin önündeki engeller de var tiyatrocuları en çok zorlayan konular arasında.

Tiyatroyu bugüne taşıyan, bu yoğun ilginin temellerini atan ve yukarıda bir kısmını sayabildiğim bu sorularla karşılaşmamıza, tiyatroyu her açıdan ele alarak tartışmamıza vesile olan; 10 yıl önce kara kutu(black box) adı verilen küçük mekânlara sığmaya çalışarak oyunlarını yapan “bağımsız tiyatrolar”dır. Popülerleşmek için değil, anlatacak dertleri, sanatsal-politik bakış açıları, derinlikleri, düşünceleri, amaçları olduğu için tiyatro yapanlar… Diyecek sözlerini ve anlatacaklarını estetik-sanatsal kaygılarla dile getirmeye çalışan, bunun için uzun atölye çalışmaları yapan tiyatrolar…

Tiyatrodaki bu hareketliliğin temellerini atan, onu bereketlendiren bu tür tiyatro örneklerinden Kasım ayı için derlediğim 4 oyun önerisini ilginize sunuyorum.

Tehlikeli Oyunlar

TEHLİKELİ OYUNLAR - SEYYAR SAHNE

Seyyar Sahne, 2001’de, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları ve İTÜ Mezunlar Tiyatrosu olarak, üniversite tiyatrosu geleneğinden gelen bir ekiple kurulan, 2006’da Seyyar Sahne olarak yoluna birçok oyunla devam eden bir topluluk. 2011’de, İzmir’in Şirince köyünde, yönetmen Celal Mordeniz ve oyuncu Erdem Şenocak, tiyatro üzerine bir araştırma merkezi olan ve uluslararası birçok konuğun eğitmen olarak çalışmalar yaptığı Tiyatro Medresesini kurdular. (seyyarsahne.com adresinden çalışmalarını takip edebilirsiniz)

“Tehlikeli Oyunlar” bu sene 12. sezonunu açıyor… Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar romanını sahneleme fikri, Ağustos 2008’de Gümüşlük Akademisi’nde, bir gece okuması sonucunda tek kişilik bir oyun fikriyle ortaya çıkmış. Sekiz aylık yoğun bir çalışma sürecinin ardından da seyirciyle buluşmuş. Seyyar Sahne’nin kurucularından Oğuz Arıcı ve Erdem Şenocak tarafından düzenlenen metin yine bir başka kurucunun, Celal Mordeniz’in rejisiyle 2009 dan beri sahneleniyor.

“Özetle, tek kişilik oyun, tiyatronun romanla hemhâl olduğu yerdir” diyen ekip, Oğuz Atay imzalı 479 sayfalık çok karekterli bir romanı, tek kişilik bir oyuna başarıyla sığdırmış. 130 dakikalık bir oyunda, bir kazak, bir pantolon ve çıplak ayakla Erdem Şenocak bütün bir hikayeyi, Hikmet Benol’un dünyasını ve diğerlerini bedeni ve sesi üzerinden etkileyici bir performansla aktarıyor.

Seyirciyi bazen düşündürüp, bazen muzip muzip güldürüp, sonunu kahkahaya bağlayan bir anlatım ve beden dili kullanıyor. Sahnede ona eşlik eden salıncaklar da sanmayın ki sahne boş görünmesin diye oradalar; üstüne düşeni yapıyorlar! Aksesuara mı ihtiyaç var? Kalabalığa mı, arabaya mı, denize mi, tepsiye mi? Salla salıncağı, sahnenin orta yerinde bitiversin. Hayal dünyamızı genişleterek anlatımı destekleyip güçlendiriyorlar. Anlayacağınız sahnede görünmez bir kalabalık var görebilene ve duyabilene…

Nihayet Makamı

NİHAYET MAKAMI - ALTIDAN SONRA TİYATRO - KUMBARACI50

Bu yıl Kumbaracı50 10’uncu, Altıdan Sonra Tiyatro 20’inci yılını kutluyor.

“Altıdan Sonra Tiyatro grubunun üyeleri İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bir araya gelerek tiyatroya başladı. Üniversitesi tiyatrosu geleneğinden beslenerek, sonraki yıllarda çalışan tiyatrosuna evrildi. Grup üyeleri mesailerinden sonra tiyatro yaptıkları için, grubun adı Altıdan Sonra Tiyatro oldu. Altıdan Sonra Tiyatro; bu yapısıyla 1999'dan beri sürekli üreterek varlığını sürdürebilmiş bir topluluktur. Grup 10. yılında, Beyoğlu Kumbaracı Yokuşu’nda 50 numarada yer alan bir binanın ikinci katında Kumbaracı50 sahnesini açarak İstanbul’a yenilikçi bir sahne kazandırdı. Kasım 2009’da açılan; üretim ve gösteri alanı fikriyle, “her yer sahne” olarak tasarlanan Kumbaracı50, bir çok tiyatro topluluğu ve performans sanatçısına ev sahipliği yapıyor.”

“Senin hatan, uçursaydın şarkılarını! Kim dedi sana kalbinde zapt et diye? Hayat öyle engin bir şey ki Sabriye, bir mutsuzluğa bağlanmak için öyle uzun ki…”

Oyun, işgal altındaki İstanbul’da bir zamanların şöhretli şairesi Şehvar Hanım’ın eskiden görkemli davetlerin verildiği son zamanlarda ise yerini harabe bir görüntüye bırakan savaşın isinin her yere sindiği konağında geçiyor. Eski hizmetçisi, sırdaşı Sabriye, yanında anıları, özlemleri, hikayeleri, çelişkileri, pişmanlıkları, şarkıları ve Şehvar’e olan hiç bitiremediği naif aşkıyla aniden çıkagelir. “Kadından şair mi olurmuş canım!” söylentilerine, toplum ve koca baskısına maruz kalan Şehvar, günümüzde de kadının değişmeyen rolünün annelik ve ev kadınlığına sıkışmasına karşı çıkarak şiir yazmaya devam ediyor. Yanında ise “kadın kadının kurdudur” sözünü yerle bir eden, onun şiirlerine hayat vermek için tambur öğrenmeye niyetli ama şarkılarını uçuracak kadar cesaretli olmayan Sabriye vardır.

Şair Şehvar ile bestekar Sabriye’nin naif ve direngen hikayesini yazan ve yöneten ise tiyatronun üretken kadın müzisyenlerinden Burçak Çöllü. Oyun bizi kimi zaman anlatılarla anılara götürüyor , kimi zaman da ilk tutkulu öpüşmelerine tanık ediyor. Bu şiirsel oyunun uzamı diyebileceğimiz müzikleri Afife Tiyatro ödüllerinde yılın en başarılı sahne müziği ödülünü aldı. Oyunda Gülhan Kadim ve birkaç aksesuarla, birden fazla karakteri başarılı bir şekilde canlandıran Ayşegül Uraz oynuyor. Hanende olarak Dolunay Pircioğlu ve Ayşegül Aykaç, sazende olarak Burçak Çöllü yer alıyor. Yaratıcı dekor ise Yiğit Setdemir’e ait.

Sevgili Arsız Ölüm

SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM - DİRMİT - TİYATRO HEMHAL

Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit, geçen birkaç sezon olduğu gibi bu sezon da izlenecek oyunlar arasında yerini alıyor. Oyun, Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanından Seyyar Sahne ve Tiyatro Medresesi’nin ortak üretimi olarak uyarlanıp sahneleniyor. 2018 de ise Tiyatro Hemhâl olarak yoluna devam ediyor. Romanın sahne diline aktarım süreci Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal tarafından yapılmış. Uzun atölye çalışmasının bir ürünü olan oyunun rejisi Hakan Emre Ünal’a ait.

Köyden şehre göç eden kalabalık bir ailenin şehirle mücadelesini ailenin en küçük kızı Dirmit’ten dinliyoruz. Nezaket Erden, romanın yazar-anlatıcı yoluyla kurulmuş büyülü gerçekçi dilini, karakter-anlatıcıyla en yalın halde sahneye taşıyor ve meddah ustalığıyla hikayeyi izlenir kılıyor. Oyunda, sistemin en küçük parçası olan aile ve aile içi ilişkiler üzerinden cinsiyet rolleri sorgulanıyor. Dirmit, kendisini şiirle, kitapla, dansla, müzikle, ayla, yıldızla, kuşkuş otuyla, sokakla ve doğayla yatıştırıyor. Gücünü Kepçe ve Tulumba’dan alıyor. Annesinin Azraille kavgasına mantıklı sorularla karşı koyup, aklına yatmayanları sorgulamayı, Tanrı’yla, dayatmalarla, aile içi cinsiyet eşitsizliğiyle çatışmayı elden bırakmıyor. Yüreğini dindirmek, gönlünü rahat rahat gezdirmenin yolunu bulmak için türlü yollara başvurmuş Dirmit,“Aklım uçsun, şiirlerim uçmasın” diyor. Bize de amin demek düşüyor!

Zabel

ZABEL - BGST (BOĞAZİÇİ GÖSTERİ SANATLARI TOPLULUĞU)

“Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu çatısı altında faaliyet gösteren tiyatro birimi 1995 yılında tiyatroya Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'nda başlamış olan mezunlar tarafından kuruldu ve aynı sezon "Galip Sokaklara Talip" adlı dans-tiyatrosu gösterisi ile seyirci karşısına çıktı. Bilim ve toplum alanında da çalışmalar yürüten BGST tıpkı müzikte olduğu gibi “farklılıklara” hitap etmeye çalışan bir oluşum”.

Zabel BGST’nin feminist tiyatro oyunlarından biri. Birkaç sezondur oynanan oyun Üsküdar’da doğup ölüm yeri belli olmayan yazar, edebiyatçı, mücadeleci Zabel Yaseyan’in doğumundan başlayarak İstanbul’dan Fransa’ya oradan da Sovyetler’e uzanan yolculuğunu, sürgün yaşamını ve bir hapishane hücresine uzanan hayat hikayesini anlatıyor. Zabel Yaseyan’ın hücresinin karanlığında zihninde renklenen hatıralarına tanık oluyoruz oyunda. Oyun Yaseyan’i sadece romantik bir figür olarak ele almamış. Oyunda tarihsel dönem arka plana alınarak, bir kadın, bir azınlık mensubu, bir aydın olarak Zabel’in verdiği mücadele anlatılmış.

Oyun Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu tarafından yazılmış. Ve yine Sevilay Saral’ın da dahil olduğu bir rejiyle sahnelenmiş. Bir sahneden diğerine geçişteki akıcılık, ara ara kullanılan Ara Dinkjian’ın parçaları, anlatım dilindeki sıcaklık, bütün oyuncuların özellikle de Aysel Yıldırım’ın karekteri hem aksanıyla hem ruhuyla yansıtabilmesi, oyunun yazım aşamasından başlayarak uzun süren bir çalışma ürünü olduğunu gözler önüne seriyor.