Kasım Taşdoğan: Baskılar kendi isyancısını yaratıyor

Diyarbakır'da konser veren müzisyen Kasım Taşdoğan konser yasakları hakkında, "Kürtçe etkinliklere karşı 90'lı yıllar dahil, ilk defa bu denli baskı olduğunu düşünüyorum" dedi.

Abone ol

Evrim Deniz

“Li Kurdistanê
Navbera Mûş - Tetwanê
Bawer bikî ji dewletê û ji gulan
Wê rêbir xwîn bibin
Wê leşkerên xirabxemlîn xwîn bibin”

Bu sözler Kasım Taşdoğan’ın 'Rê' şarkısından. Turgut Uyar’ın "Yokuş Yola" şiirini Kürtçeye çevirip besteleyen Taşdoğan, yaklaşık 20 yıldır müzik yapıyor. Şu ana kadar 5 single’a imza atan sanatçı, dinleyicilere söz ve bestesi kendisine ait olan şarkılar dışında 90'lar Kürtçe müzikten oluşan bir repertuar da sunuyor.

12 yıl İzmir’de kafe işleten ve İzmir'in sokaklarında Kürtçe müziği tanıtan Taşdoğan, pandemiden sonra polis baskısı ve ekonomik nedenlerden sonra İzmir’deki Cafe Dengi’yi devretmek zorunda kaldı. Taşdoğan, pandemi döneminde özellikle 'sanata erişimi olmayan' mahallelere giderek Kürtçe ve Zazaca şarkılar seslendirdi. İlk single’ı olan 'Rê' şarkısı ile tanınsa da İzmir’de yaşayan birçok kişinin Kürtçe şarkı dinleyebildiği bir kafede sahne alıyordu. 2021 yılında Rotinda ile düet yaptığı ve Şenyaşar Ailesi'ne ithaf ettiği 'Xem Neke' şarkısı ile artık tanınan bir sanatçı oldu.

.

‘KÜRTLERİN KENDİ DİLİNDE MÜZİĞE ERİŞMESİ YASAKLANIYOR’

2021 yılından beri yaklaşık 200 konser veren Taşdoğan, Kürt illerinde belediyelere kayyım atanmasından sonra Kürt sanatçıların konser alanı bulmasının zorlaştığını belirtti. Kayyım yönetimindeki belediyelerin Kürtçe etkinliklere mesafesi hakkında konuştuğumuz Taşdoğan durumu, "Temel sebep politik iklim. 'Tek ses zavallılığı' olarak adlandırabileceğim ülke koşulları" diyerek özetledi. 

Kürtçe müziğin dinleneceği coğrafyada, dinleyicilerin ücretsiz bir şekilde kendi dillerinde sanata erişebilmek, festivallere katılabilmek ve daha pek çok kültürel hakka erişmek adına, yerel yönetimlere idareci seçtiğini dile getiren Taşdoğan, kayyım uygulamasıyla bunun önüne geçildiğini söyledi. Kayyım uygulamasıyla belediyelerin halkı tanımayan birilerine teslim edildiğini belirten Taşdoğan, kültürel etkinliklerin, konserlerin de çoğunlukla o yönetimin anlayışına uygun, bölgenin kültürüne uzak etkinlikler olduğuna dikkat çekti.

Bu nedenle konser alanlarının kafeler ya da düğün salonları ile kısıtlandığını belirten Taşdoğan, “Dinleyicimiz kendi dilinde müzik dinlemek için bu ekonomik koşullarda ücret ayırmak zorunda ve böylelikle müzik bir ihtiyaç değil, lüks haline geliyor. Sadece kafe ve az sayıdaki özel tiyatro salonunda konser verilebiliyor. Bu da az önce bahsettiğim müziğe bütçe ayırmanın yanında ayrıca müzik dinlenecek mekânda harcama yapma zorunluluğu da getiriyor dinleyiciye" dedi.

‘KÜRTÇEYE BASKI, KENDİ İSYANCISINI YARATIYOR’

Taşdoğan, konser alanı bulmak dışında Kürt müzisyenlerin konserlerinin de sebepsizce yasaklandığını aktardı. Daha önce Nusaybin konseri yasaklanan Taşdoğan, yasaklara ve baskılara rağmen Kürtçe şarkı söylemekteki motivasyonunu şöyle anlattı: 

"Kürtçe etkinliklere karşı 90'lı yıllar dahil, ilk defa bu denli baskı olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız sistem, yasaklamanın işe yaramadığını tecrübe etti defalarca ama kendini tekrar etmekten vazgeçmiyor. Hatta bu durum çoğu zaman kendi isyancısını yaratıyor. Pandemi öncesine kadar çoğunlukla Türkçe müzik yapıyordum. Kürtçe kısmı engel gördükçe refleks olarak zamanla tamamen Kürtçe repertuvara kaydık. Engeli anlamsız kılmak için sahneyi mekânsızlaştırmayı, her gün ayrı bir mahallede olmayı denedik. Şu an temel engelleri aşmak için kısmen sahneyi mekansızlaştırmayı deniyoruz ama bu kalıcı bir çözümden ziyade, küçük nefes alma alanları yaratıyor sadece. Salon yoksa kafe, o yoksa bar, o yoksa sokak, o da yoksa tarla, şantiye. Küçük çaplı konserler için dediğim gibi ufak tefek nefes alma alanları bunlar. 'Kalıcı çözüm ne?' derseniz, her şehrin kendi kültürünün yanı sıra başka kültürlerin etkinliklerini, temel bir ihtiyaç olarak, yerel yönetim kurumları aracılığıyla ulaşmasıdır. Yerel yönetim yoksa dernek, sendika, oda ve STK'lar bu işe el atabilmelidir."

.

‘BU KADAR BASKIYA RAĞMEN KÜRT MÜZİĞİNDE CİDDİ ÜRETİMLER VAR’

Konsere az zaman kala konser alanı beklenilenin üzerinde dolup taşıyor. Konserin yapılacağı kafenin bahçesinde bekleyen dinleyiciler konser başlamadan şarkı söylemeye başlıyor. 

Taşdoğan, Kürtçe müziğin bu kadar baskıya rağmen son dönemdeki gelişimine ilişkin, "Sadece Türkiye sınırları içinde değil, başka ülke sınırları içinde de Kürt müziğinde ciddi üretimler var. Beri yandan birçok imkanı olmasına rağmen neredeyse hiç üretemeyen, üretimleri de coverlardan oluşan kişi ve gruplar da çok. Ancak üretimsizlik veya kısır döngüyü tek başına Kürt müzisyenlere mal etmek ciddi bir haksızlık. Kürt müziği sussun diye çok ciddi baskılar var. O yüzden böylesi ortamlarda yapılan üretimler kıymetlidir diye düşünüyorum. En kitlesel olan Mem Ararat veya Aynur Doğan konseri de yasaklanabiliyor, hiç tanınmayan Kürt bir sokak müzisyeninin dinletisi de engellenebiliyor. Dolayısıyla Kürt müziğinin gelişimini konuşurken bu engelleri göz önünde bulundurarak Kürt müzisyenlere ahkâm kesilmelidir, kesilecekse. Bütün bu sanatın her türünü belli bir zümrenin inisiyatif ve insafına hapsetme çabalarına rağmen, Kürt müziğinde ciddi üretimler olduğunu söylemek yanlış olmaz kanımca" ifadelerini kullandı.

‘SİSTEM KÜRTÇEYİ KÜRTLÜKTEN AYIRMAK İSTİYOR’

Taşdoğan, son zamanlarda sosyal medya üzerinden de tartışılan Kürt müzisyenlerin festivallerde yer alamaması hakkında da konuştu. Kürt illerinde kayyımların düzenlediği ve genellikle ‘halay müziği’ dışında Kürtçe şarkıların olmaması durumunun dikkatini çektiğini belirten Taşdoğan şöyle söyledi: "Sistemin son on yılda, deyim yerindeyse Kürtçeyi Kürtlükten ayırma, onu bir halkın dilinden ziyade, sadece Anadolu’nun 'renkler skalasından bir parça’ olarak addedip, dünyaya da bunu çoğulculuk olarak satma gayreti var. Dolayısıyla festival ve etkinliklerine de doğal olarak içerikten ve özden kopmuş, org enstrümanın kayıtlı bir ritminin ötesinde anlam taşımayan içerikler icra eden 'müzisyenleri' ikna edebiliyor bu tür festivallere. Onlar için de en az emek ve becerinin en yüksek ücrete tahvil edilebileceği bir konsept olduğu için, iktidar organları ile iş yapmak incitici gelmiyor. Burada önemli olan, bizlerin hiçbir iktidar aygıtına ihtiyaç duymadan kendi öz kitlemiz ile herkesin ulaşabileceği, ekonomik bedel gerektirmeyen alternatif etkinlikler organize edebilme kabiliyetimizi harekete geçirmek."

.
‘KÜRT MÜZİĞİNDE ZAMAN YOLCULUĞU’

Taşdoğan, kendi şarkıları dışında eski Kürtçe şarkıları da kendi tarzıyla yorumluyor. Kendi tarzının net bir tanımı olmadığını belirten Taşdoğan, yer yer arabesk diye tanımlanabilecek şarkılar söylerken bunları rock ve blues formlarının ağırlıklı olduğu soundlarla sahneliyor. Müzik tarzından bahsederken Taşdoğan, "Ekip arkadaşlarımla birlikte, rock bir şarkı söylerken de arabesk bir şarkı söylerken de dikkat ettiğimiz şey, o şarkının dinleyici ile olan bağlantı biçimidir. Sadece eser değil, sahibinin de dinleyiciyle eseri aşan bir bağı olabiliyor. Mesela söylediğimiz bir Beytocan eseri, son derece arabesk bir tarzda olmasına rağmen, muhtevasında veya eser sahibinin karakteristik özellikleri, geçmişi ve yaşanmışlıkları, onu arabesk olmanın çok ötesine taşıyabiliyor" dedi.