Kasım kapıdan, pencereden, bacadan gelen bir aydır. Bilimsel
açıdan baktığımızda ne kışa ne sonbahara aittir, ama bilimsel tez
üretmek için bundan iyi ay bulunmaz. O halde kırkının da kırkı
çıkmış kırk bilimsel tez okuyalım.
181. Yapay zekâ, CERN, teleskop filan hikâye. Bilim tarihinin en
önemli iki keşfi helva ve turşudur. Doğada helva ve turşuyu
çağrıştıracak hiçbir şey yokken analarımız bu iki keşfi yapmıştır.
Dolayısıyla ilk büyük mucitler kadındı diyebiliriz.
182. Dövme yapan yakışıklı erkekler 43 yaşına gelince sigorta
yaptırırlar.
183. Hiçbir kamyon-TIR-iş makinesi şoförü aracını, özel aracı
olan ebeveynler gibi evinin önüne park edemez. Bunun yerine evin
uzağındaki geniş bir yere park eder. Uzun süre sonra döndüğü eve
getirdiği şeyler oradan eve taşınır. Bu yüzden böyle babaların
çocukları anne babasını evin önünde karşılayan çocuklara gıpta ile
bakarlar.
184. Son üç yıllık vahşet döneminde en yakınımdakilerden
başlayarak insanları daha iyi tanıdım. Sonunda ortaya şöyle bir
bilimsel yasa çıktı: “Bizim cezalandırıldığımız dönemde
ödüllendirilen herkes işbirlikçidir.”
185. Balkonu yarım ay şeklinde olan evlerde yemek geç pişer.
186. Kemalizmin en büyük başarısı, her şeyi bildiğini ve kendisi
gibi düşünmeyen herkesin cahil olduğunu sanan ortalama aydınlar
yaratmasıdır.
187. Taşra dincilerinin yüzde 26’sının reflüsü vardır.
188. Sahaflar insanın geleceğine bakarlar. O gelecekte hediye
edilmiş bir kitabın yankısı duyulur.
189. Twitter’ı aktif kullananların ergenliği uzun sürer.
190. Taşrada mutsuzluğun en büyük nedeni, fazla kitap
okumaktır.
191. Büyük mağaza ve marketlerde günde 10-12 saat çalan o berbat
müziğe dayanarak çalışan kasiyerlerin bütün günahları affedilir ve
hepsi cennete vizesiz girerler.
192. Evde çöp poşeti kullanmaya başlamışsan, bu, uzun süredir
markete gitmemişsin demektir.
193. Yüksek yüksek tepelere kurulan evler depreme daha
dayanıklıdır. Aşağı aşağı memleketlerdeki evlerin genellikle
çöküntü ve alüvyal zemine kuruldukları için depremde yıkılma riski
yüksektir.
194. Sokakta yaşayan ya da sokakta gezen deliler, engelliler ve
temiz insanlarla dalga geçerek anıra anıra ve böğüre böğüre gülen,
onlara vuran, onları inciten ve birbirine doğru iterek eğlenen
esnaf takımı ile onları video malzemesi olarak kullanıp sosyal
medyada yayanların tamamının kromozomlarında bir belirsizlik
vardır.
195. Ampulün icadından daha büyük tek bir icat vardır: Elektrik
sayacı.
196. “Bir şiir kitabında en çok okunan şiir, kitabın en çok
yıpranmış sayfasındaki şiirdir.” (Kadir Kavaklı)
197. Yağmur yağarken Bach dinlenir.
198. Ölüm herkesi aklar.
199. Geniş caddelerde arka arkaya dizilip hız yapan ergenlerin
gelecekte okuyacakları bölümler şöyle sıralanabilir: İşletme, gıda
mühendisliği, eczacılık, ilahiyat, su ürünleri.
200. KHK’larla en çok personel atan kurumların başında FETÖ’ye
en yakın şahıslar oturur.
201. “Evrendeki bütün dolmuşlar bir süre kapısı açık şekilde
seyreder.” (D.İ.Ç.)
202. Tragedya kuramını şöyle özetlemek mümkündür: “Efendim, hoş
geldiniz, ne arzu edersiniz” diye soran garson, hesabın yüklü
geleceğini önceden söylemiş olur.
203. Geç saatlerde mola yerlerine varan otobüs kaptanlarının
herhangi bir üçüncü dünya ülkesinin veliaht prensi gibi
davranmalarının nedeni, uykusu bölünen, uykusu kaçan ya da uykusu
tutmayan yolcuların iradesiz kalmasıdır.
204. Suyun kaynama noktası, deniz seviyesinde yüz derecedir.
Tamam, karşı değilim, ama o seviyeyi kim belirliyor? Eğer bütün
denizlerin seviyesi aynı ise o dip akıntılar, o denizden öbürüne
doğru artan ya da azalan meyil ne oluyor?
205. Araba sürerken cep telefonunu karıştıran sürücülerin erken
emeklilik meselesiyle ilgilenmeleri gerekmez.
206. Veganlar da anne sütü içmiştir.
207. Çocukken berber ve terzileri çok severdim. Berberlerin
elleri kolonya kokardı, terzilerse çok yavaş hareket ederlerdi.
Dükkânın ve dükkândaki malların sahibi oldukları için mahcup
olurlardı adeta. Bir sorun olduğunda herkesi yatıştırırlardı. Bir
curcuna kopsa, yavaş adımlarla dükkânın kapısına kadar çıkarlardı.
Heyecana kapılmaz, uğultuyu büyütmez, kavgaya katılmazlardı. Şimdi
öyle mi? Berberler kuaför oldular, terzilerse o güzel makaslarını
alıp gittiler. Esnafın gerginine, çarşının AVM’sine kaldık.
208. Birbirini görememenin şarkısı da olur, şiiri de. Birbirini
her an görebilmenin ancak story ve emojisi olur.
209. Batı üniversitelerinde akademisyenler idarî bir görev
almamak için birbirinin kalbini kırarken Türkiye’deki
üniversitelerde akademisyenler idarî bir görev almak için birbirini
ezer.
210. Her insan 35’inden sonra en az bir kez CHP’li gibi konuşur
ve sınıfsal-ulusal etmenlerden azade bir şikâyeti dile getirir.
211. Sadelik ruhun cilasıdır.
212. Kasımda tez başkadır.
213. Çocukken siyah beyaz TV vardı. Kadınların dudaklarının
neden o kadar siyah olduğunu düşünür dururdum. Bir gün köye şehirli
bir gelin geldi. Onun ve onunla birlikte şehirden gelen kadınların
dudaklarının kıpkırmızı olduğunu görünce gerçeği anladım. O gün
bugündür siyah rujun iyi bir fikir olmadığını düşünürüm. Zaten
“rouge” Fransızcada kırmızı demek. En iyisi kırmızı.
214. Mobilyacılar dükkânın kapısına çıktıkları anda sağ ellerini
ceplerine koyarlar.
216. Dünyadaki fındık kremalarının yüzde 48’i, gece yarısı
uyanıp eline kaşık geçiren birileri tarafından ekmeksiz yenir.
218. Yabancı dillerdeki sözcükleri kendi dilindeki sözcüklere
benzeterek öğrenen insanlar bu süreçte kendi dillerini daha iyi
öğrenirler.
219. Dergilerde görünme ihtiyacı duymadan ve edebiyat kamuoyunda
görünmeden ilk kitabını bir şekilde basan yazarların ilk işi imza
günü düzenlemektir. O imza gününe tanıdıklar dışında kimse gitmez.
Bu yüzden bu tür yazarlar geri kalan hayatlarını anlaşılmadıklarını
düşünerek geçirirler.
220. Bilkent’te master yaparken, 2001’di, sınıftan içeriye İlhan
Berk girdi. Bir süre konuştu. Dersten sonra kendimi tanıttım.
Birlikte kampus içindeki bir restorana gittik, yemek yedik. Dışarı
çıkınca lisans ikinci sınıf öğrencileri gibi çimlere oturmamızı
söyledi. “Boş bir defterin var mı?” diye sordu. Arka kapağı boş
büyükçe defterimi verdim ona. Tam karşısında oturuyordum. Kalem de
istedi, verdim. Ara sıra bana bakarak bir resim çizdi. Sonra
defteri bana uzattı. Çizdiği resme baktım; otoportresini
çizmişti.